Sadece yirmi yaşındaydım ama bazen ruhumun öldüğünü hissediyordum.
Hayatta öyle çok büyük acılar yaşamamıştım. Ailemle aram her genç gibiydi, bazen tartışıp anlaşmazlık yaşasak da birbirimize aşırı bağlıydık hepimiz. Ailenin en büyük çocuğu olarak ergenlik dönemimde kardeşlerime ilgi gösterilmesi beni çıldırtıyor olsa bile şu an o zamanki duygularımı da anlayabiliyordum. Normaldi. Normal bir ailenin normal bir çocuğuydum.
Arkadaş ortamım annem ve babam sayesinde kurulmuştu. Hyunglarımla kendim tanışmamıştım, hepsinin anne ve babası gençlik dönemlerinde tanışmışlardı ve yıllar sonra bir araya gelmişlerdi. Sadece Jimin ve ailesi doğduğum ana bile şahit olmuştu çünkü Jimin'in babasıyla benim babamın arasında değişik bir bağ vardı. Şu an Jimin ile benim aramdaki gibi bir bağdı bu, asla kopamıyorlar ve her ne kadar tartışıp didişseler de küs kalamıyorlardı. Annem onların üniversite yıllarında birkaç belaya bulaştıklarını ve birbirlerini ölümden kurtardıklarını söylemişti bir keresinde, belki de bu yüzden böylesine bağlılardı, bilmiyordum.
Diğer hyunglarla seneler içinde tanışmıştım. Annem lise arkadaşlarını bulmaya kafayı taktığı bir dönem istemsizce babamın arkadaşlarını da bulmuştu ve görüşebildiği herkesle görüşmüştü. Eskilere karşı inanılmaz bir sevdası ve özlemi vardı. İşime gelmişti açıkçası, bana kocaman ve sevgi dolu bir arkadaş grubu yaratmıştı.
Okul hayatımın her yerinde olan hyunglarımla eğlenceli yıllar geçirmiştim. Notlarım iyiydi, ne fazla zekiydim ne de aptaldım. Sadece gerektiğinde çalışır konuları anlardım. Hiçbir olayım yoktu, ne bir spor dalına meraklıydım ne de resimde ilerlemiştim. Arada bulmaca çözerdim, çok arada, en son geçen sene büyükannemin yarım bıraktığı bulmacayı çözmüştüm.
Dışarıdan da içeriden de bakıldığında hiçbir sorunum yoktu.
Ta ki, üç ay öncesine kadar.
Sınav dönemindeydik, klasikleşmiş bir şekilde ertesi gün hangi sınav varsa ona çalışıyordum ve geri kalan tüm zamanımda ya bilgisayar oyunu oynuyor ya da boş şeylerle uğraşıyordum. Üniversite sınavına girecek olmam pek umurumda değildi, istediğim özel bir meslek de yoktu, ailemin de bu konuda beni serbest bırakası tutmuştu ve ben yolumu kaybetmiştim.
Ne yapacağımı, ne için çalışacağımı bilmiyordum ve bu ertesi güne uyanmak istemememe sebep oluyordu. İçimden okul sınavlarına çalışmak bile gelmiyordu, ne hyunglarla konuşuyor ne de Jimin'le takılıyordum, sadece evde oturup ilahi bir güç tarafından hangi mesleği seçeceğimin bilgisinin yüklenmesini bekliyordum.
Korkunç günlerdi doğrusu.
Mesleğimi yine seçememiştim aslında ama artık ne yönde ilerleyeceğimi biliyordum. Bilgisayarları ve onlara dair şeyleri seviyordum, bunlarla ilgili herhangi bir mesleği severek yapacağımdan emin bir şekilde girmiştim sınava ama gelecek olan puan yetecek miydi bilmiyordum, ona o zaman bakacaktık. Bunun stresi üzerimde pek yoktu ve bu da tamamen babamın 'seneye denersin' konulu konuşmalarından kaynaklıydı.
İçimdeki huzursuzluk ve isteksizlik gitmiyordu.
Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, gerçekten, neden böyle olduğumu bulsam anında çözmeye çalışıp yok edecektim sebebi ama bilmiyordum. Mutsuzdum. Ne markete giderken ne de kardeşlerimle oynarken, hiçbir şekilde zevk almıyordum hayattan. Okul kapandıktan sonra büyükannemle konuşup onun benim için yaptığı reçel kavanozlarını gördüğümde bile... Tamam, bu beni biraz mutlu etmişti ama eski ben değildim.
Bu mutsuzluğum, kötü ruh halim beni gelmeyi en çok sevdiğim yere kadar peşimi bırakmamıştı tabii ki, herkesi bıktırmıştım. Annem her gün beni eğlendirecek başka şeyler bulmaya çalışsa bile bir türlü eski neşemi bulamıyordum ve bunun onu ne kadar üzdüğünü de aslında bugüne dek fark etmemiştim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
daisy of the sea
Fanficyazan: toskaforkth prompt sahibi: vanilyoona "Jeongguk benim için gönderilmiş bir kahramandı." strangers to lovers