jeongguk hayatını hep mükemmeli yakalamak uğruna yaşamıştı. mükemmel bir iş, mükemmel bir takım, mükemmel bir aile ve onu yormayan arkadaşlıklar. hobilerinde bile bu huyunu yenemez, bir süre sonra hırslanarak o şeyde en iyisi olmaya çalışırdı. eh, bu konuda başarılıydı da. doğrusu her konuda.
lakin, işte, bazen kontrol edemediği ve zorlandığı şeyler olabiliyordu. aile ilişkileri gibi.
"bay kang'ın küçük oğlu da evlenmiş," diye başladı annesi. jeongguk şimdiden başının ağrıdığını hissetmeye başlamıştı. "hayır, oğlan senden yedi yaş küçük. yedi yaş! evliliklerini tebrik amaçlı gittiğimde bana senin hayatında birisi olup olmadığını sordular ve ağzımı açamadım bile."
jeongguk bıkkınlıkla nefes verip burun kemerini sıkarken önündeki yemeğin midesini rahatsız ettiğini hissetti. belki de sorun yemekte değildi ve emindi ki birkaç metre öteden bakan birisi bile sorunun ne olduğunu kolaylıkla anlayabilirdi.
"anne-"
"oğlum, bak, ben seni zorlamıyorum yanlış anlama ama şunun şurasında otuzuna ne kadar kaldı? e ben de yaşlandım, haliyle senin mutluluğuna şahit olmak; yanında bir oğlanla ya da hanımefendiyle görmek istiyorum! bunu istemek çok mu bana jeongguk?"
sarı saçlarını arkasında ufak bir topuz yapmış olan kadın sesini sonlara doğru yumuşatmış, oğlunu ikna etmek için tüm çabasını ortaya koyuyordu.
jeongguk annesinin bu oyuncu tavrının pekala farkındaydı ve onu sertçe reddedemiyor olmak sandalyesinin kenarlarını sıkmasına ve ilikli gömleğinin düğmelerinin onu boğmasına neden oluyordu. sahibi olduğu bu otelde ailesini iki hafta misafir etmekse bu ısrarın iki hafta daha süreceği anlamına geliyordu ve tanrı şahit, jeongguk şimdiden bulabildiği en uzak adaya kaçmak ve orada yaşamını sürdürmek istemişti.
"anne, insanlar ilişkisiz de mutlu olabilir." sesini olabildiğince sakin tutmaya çalışıyordu. "bak! ben gayet mutluyum. harika bir işim, otellerim ve harika arkadaşlarım var. bir ilişkiye ihtiyaç duymuyorum. anlıyor musun- gerek duymuyorum." dedi son kelimelerin üstüne özenle basarak.
karşısındaki kadının sinirlendiği çatılmış kaşlarından ve aralanmış gözlerinden belli oluyordu lakin jeongguk'un da ondan eksik kalır yanı olmadığı ortadaydı. hoş, jeongguk'un sinirli olmasının da annesinin nezdinde bir anlamı yoktu çünkü annesi jeongguk'un onu kıramayacağını, bir taneciği olduğunu biliyordu.
"bana bak jeongguk," dedi bu yüzden. bu sefer sesindeki siniri ve tehditvari tınıyı gizlemiyordu ki bu, masaya yaklaşarak oğluna doğru doğrulttuğu işaret parmağından da anlaşılıyordu. "bu, bu konudaki son sözüm. eğer bir ay içerisinde karşıma yanında birisiyle çıkmazsan katiyen görüşmem seninle!"
"anne ama-"
"konu kapanmıştır! doydum ben, odama çıkacağım." dedi ve arkasında bıraktığı öfkeli oğluna dönüp bir kez daha bakmadan jeongguk'un onun için bizzat ayarladığı odasına doğru ilerledi.
jeongguk ne yapacağını bilmiyordu. sahiden, kapana kısılmış gibiydi ve annesinin seni zorlamıyorum derken bile emrivaki oluşu işleri zorlaştırıyordu. yumuşak başladığı konuşmayı tehditiyle bitirmesi jeongguk'a aralık kapı bırakmamıştı.
annesini seviyordu, her zaman anlayışlı birisiydi ama bu konuyu öyle kafaya takmıştı ki jeongguk'la bir türlü uyuşamıyorlardı. işin kötüsü, bir şekilde bay jeon'u da kendi tarafına almıştı ve jeongguk'un sabrının son demlerini sıyırıyorlardı.
jeongguk bunları düşünmekten yorulduğunda, önündeki dokunulmamış yemeği öylece bırakıp ayaklandı. yönetim katında halletmesi gereken işler vardı. yaz sezonunun açılmasıyla birlikte otel epey rağbet görüyordu. tek sorun manzarasıyla ünlü teraslarının tadilatta olmasıydı ve son zamanlarda gelen çoğu kişi bu sebepten otelin memnuniyet anketindeki oylarını birer birer düşürmüştü ama jeongguk'un bu konuda tadilatı hızlandırmak dışında elinden gelen bir şey yoktu. başında bu kadar dert ve annesi varken birkaç anket oylamasını kafaya takamıyordu. normal bir zamanda elinden gelenin fazlasını yapardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flight of the stars
Fanfictionyazan: vorania prompt sahibi: taelantic ve sen bana lütfunu sunarken, gökyüzü kızıla dönmeye ve yıldızlar düşmeye başladı fakedating!au