2

577 91 30
                                        

"onları bir kez sert bir dille reddetmen gerekiyor. yoksa kurtuluşun yok, benden söylemesi."

sana, elindeki şarabı kadehinde yuvarlarken beline uzanan saçlarını geriye attı. jeongguk'un dert yandığı konunun çözümü bu kadar basitken sıkışıp kalmış görüntüsüne ve tüm gün somurtan suratına katlanamadığı anlardan birindeydi.

"böyle bir mesele için kimseyi kırmaya gerek yok. bilakis annemi. sen onu hiç üzgün bakışlarıyla gördün mü?"

"hadi oradan, anne kuzusuyum desene sen ona."

bu jeongguk'u güldürdü ve oturduğu bar taburesinde hafifçe öne eğilmesine sebep oldu.

pekâlâ, çaresiz hissettiği birkaç günün ardından soluğu sana'nın yanında almıştı. ilişki konusunda ne yapacağını hala bilmiyordu ve annesinin söylenmeleriyle beraber çoktan üç günü devirmişti. son zamanlarda sabahları boğazına bağladığı kravat bile onu boğarken bir ilişki düşüncesi çok daha beterini yapıyordu. işte bu yüzden, en yakın arkadaşına anlatacağı çok önemli şeyler olduğu ve otelin barına gelmesi gerektiği hakkında attığı mesaj sana'nın burada olması için yeterliydi. şu an için düşünebildiği daha iyi bir seçenek de yoktu zaten.

"anne kuzusu falan değilim yalnız."

"külahıma anlat onu," elindekinden bir yudum alıp yüksek sandalyesinde jeongguk'a doğru döndü genç kadın. "zaten var ya, anne kuzusu olduğun için istesen de bir ilişki yapamazsın sen."

"senin bana moral veriyor olman gerekiyordu."

"annen versin. pış pışlar da kucağında."

jeongguk buna alınmak yerine gülüp dibini gördüğü bardağı kafasına dikti. sana'yla arkadaşlıkları liseye kadar dayanıyordu ve bu on yıldan bile fazla bir süreye tekabül ediyordu. sana, jeongguk'un aileden saydığı birkaç arkadaşından en yakınıydı. onun sözlerine alınmak bir yana, şakalaştığının bilincinde olduğundan bundan keyif bile alıyordu.

"gerçekten bir çözüm bulmamız lazım, yakında yurtdışına taşınacaklar ve aramız kötüyken uzaklaşmalarını istemiyorum." dedi sıkıntıyla. 

sana, bardağının kenarına tutturulmuş ince limon dilimini ağzına atmadan önce, "basit bir çözümü var," dedi. "defol git, aynaya bak ve sevgilin olmasını istediğin hangi erkek ya da kadının seni reddedebileceğini düşün." 

jeongguk onun sözlerine karşın sıkıntıyla iç çekti çünkü istediği bu değildi. hiçbir zaman olmamıştı ve olmayacaktı da. "bu konuda ne düşündüğümü biliyorsun, boşuna çenemi yormayayım." 

"iyi, burada ağlanıp sızlanmaya devam et. beni de- bana bak, beni de bir daha ağlamalarını dinlemem için çağırma." 

jeongguk onun bu ciddi tutmaya özen gösterdiği ifadesine karşılık ona biraz sırnaştı ve bilerek incelttiği sesiyle, "ama sana-ssi," dedi. "sen olmadan ne yaparım bilmiyorum. dur bir düşüneyim." gözlerini birkaç saniye oyuncu bir şekilde kapattı. "ah! kapkaranlık."

sana yüzünü buruşturmuş ona bakarken, "aptal gibi görünüyorsun." dedi. sesi samimiydi. 

jeongguk buna istemeden tekrar güldüğünde önüne konan yeni bardağı sağa sola sallayarak içindeki içkinin yuvarlaklar çizişini izliyordu. "bu dünyada delirmemek için biraz aptal olmak gerekiyor."

"hâlâ delirmemiş olduğunu düşünmen çok tatlı."

"bugün beni çok seviyorsun anlaşılan."

"seni nasıl sevmem," dedi genç kadın. elini jeongguk'un çenesinin altına koyup inceler gibi şöyle bir baktı. "şu surata bak. çok..." birkaç saniye duraksayıp gözlerini kıstı, bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı ama dayanmadan suratını buruşturarak vazgeçmiş gibi önüne döndü. "her neyse, boş ver."

flight of the stars Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin