Zastorian sarayındaki olayların ardında, Desgracia'nın batısında yer alan Sör Salvatore'un topraklarında gezelim biraz da, olmaz mı? Bu kasaba, parlak pembe ve mor renkleriyle süslenmiş binalar, tabelalar ve dört bir yanını kaplayan kırmızı bir buhar bulundurur. Bu güzel görüntünün altında yatan şey ise ahlağın ötesinde bir durumdur. Sör Salvatore'un cömert ve tatlı yüzünün altında yatan şehvet kasabanın dört bir yanında dolaşmakta, halkını da kendine benzetmektedir. Desgracia'nın en önemli gelir kaynaklarından biri olsa dahi Sör Salvatore ve halkı kral Zastorian'ın nefretinden kaçmamıştır. Tüm bunların üstüne “küstah” Salvatore'un -kral ona böyle diyordu- prenses ile bir ilişki içerisinde olması ve hatta evlenmek istemesi gelmişti. Prenses Rosalie hem kendi şansını hem de kral Zastorian'ın sabrını zorluyor ve sınıyordu. Kral Zastorian'a göre kızı gerçek bir asilzâde ile evlenmeliydi, bir "palyaço” ile değil. Tüm bunların dışında, Sör Salvatore kötü bir adam sayılmazdı. Çalışanlarına her zaman en iyi şekilde davranır, mutlu şekilde çalışmalarını sağlardı. Hatta prenses ile ilişkisi başladıktan sonra başka kadına elini sürmemeye yemin etmişti. Ama kral Zastorian yönetemediği hiçbir şeyi hoş karşılamazdı. Belki de kızı ile arası bu yüzden kötüydü? En azından kraliçe genç prensesi anlıyor, dertlerini dinliyordu. Sör Salvatore ile olan ilişkisinde de sonuna kadar destekçisiydi. Kralın aksine… Kral mütemadiyen öfkesi ile haraket ediyor, prensesin ve Salvatore'un hiçbir lafını dinlemiyordu. Korkulan şey, tekrardan işi bir lanet ile çözmeye çalışmasıydı. “Şeytanlara şükür, bunu henüz denemedi.” derdi hep kraliçe Alvira.
“Kral daha fazla zorluk çıkaracak mı?” Hırladı tok, çatallı ve kalın bir ses, nefesinin altından. Lüks yatağının yorganlarının altında piposunu dudaklarının arasına alırken. “Yirmi beş yıldır tanıdığım kral birkaç gün içinde değişmediyse evet. Daha çok zorluk çıkartacak. Bu zorluklar tehlikeli olacak, sonunda ölüm bile olabilir. Sen bunlara göğüs germeye râzı mısın?” Salvatore'un hırlayan tok sesinin aksine yumuşak fakat kendinden emin bir sesle konuşan prenses cevabını verdi. Verdiği sırada ise makyajını düzeltiyordu. Salvatore'un yatağının hemen solunda bulunan makyaj masasında oturmuş, bacak bacak üstüne atmıştı. Kırış kırış, siyah bir gecelik ile duruyordu. Dudaklarına sürdüğü bordo ruj özel yapım gibi görünüyordu, üstünde ki gül işlemeleri ve kutusunun altından yapılmış olması dikkat çekiyordu. “Bak güzelim, ben altı asırdır her türlü tehlikeye göğüs gerdim, senin aileni de pek yakından tanırım. Şu vakte kadar korkmadıysam, kaçmadıysam, altı asırın sonunda yapacak değilim.” O tok ses tekrardan Rosalie'ye doğru hırladı, hırlarken de piposunu dudaklarının arasında gezdirmekten hiç çekinmedi. Salvatore Prensesin her halini izlemeyi seviyordu, kalktığında, uyuduğunda, oturduğunda, yemek yediğinde. Bu umutsuz aşık ya amacına ulaşacaktı, ya da kral Zastorian'ın gazabına uğrayacak ve boşlukta diğerleriyle beraber yaşayacaktı. Sör Salvatore ayağı kalktı, çıplak vücudunu kasıklarında ki bez parçası kapatıyordu. Prensesin yanına doğru usul usul yaklaşıyor, yüzüne küstah bir tebessüm takınıyordu. Yeterince yaklaştığında hafifçe diz çöktü ve prensesin ay gibi parlak, pamuk gibi yumuşak saçlarının arasında parmaklarını gezdiriyordu. Prenses Rosalie makyaj masasının ve büyük, gümüş aynanın karşısında oturduğu sırada tebessüm ediyordu. Başını yavaşça sağa doğru eğiyor, Salvatore'un parmaklarını derisine bastırıyordu. Salvatore'un sıcak parmakları, prensesin soğuk boynunda geziniyor, iki aşık arasında ki cehennem kıvılcımlarını alevliyordu. Prenses, soğuk ve keskin bakışlarını Sör Salvatore'un üzerinden ayırmıyordu, keskin köpek dişlerini tehditkâr bir şekilde gösteriyordu.
26 Aralık, 1958.
Lordlar arası toptantı. “Kral'ın fermanı.”“Hoş geldiniz bu toprakların asil lordları. Sizi buraya çağırdım çünkü tartışmamız gereken mühim bir mevzu var. Siz bu toprakların tek bir devlet çatısı altında toplanmasını sağlayanlarsınız. Bu yüzden fikirleriniz ve önerilerinize fazlasıyla açığım.” Dedi, kral Zastorian. Sarayın toplantı odasında, masanın en son ucunda, elinde bir kadeh bardağı dolusu şarap ile. Aynı şekilde diğer lordların da masaların önünde bir kadeh şarap bulunuyordu. Kral Zastorian bunları özel olarak hazırlamıştı anlaşılan. “Sorun nedir, “Güçlü ve kuvvetli” kralım?” tatlı, heyecanlı bir ses yükseldi, masanın sağ köşesinden. Bu ses Çar Dimitry'e aitti, aynaların ve “tarımın” efendisine. Dimitry her zaman olduğu gibi flörtöz ve şımarık davranıyordu. Kralı sinir etmekten başka işe yaramıyordu. Masanın en başında, kral Zastorian'ın tam karşısında Prens Aeron tek kaşını kaldırmış, krala bakıyordu. Kollarını göğüsün altında birleştirmiş, şarabın yüzüne bile bakmıyordu. “Bu mevzu kişisel mi yoksa politik mi?” diye sordu prens Aeron. Bu iki lord arasında ki atışma hiçbir zaman bitmeyecek gibiydi, kral Zastorian'ın öfke dolu mizacı ve eskiliğe olan hayranlığı, prens Aeron'un yenilikçi düşünceleri ve dost canlısı mizacı. Masanın sağ tarafında ise kralın “soytarı” olarak adlandırdığı Sör Salvatore sessizce şarabını yudumluyor, piposunu dudaklarının arasında gezdiriyordu.
“Politik bir mesele, prensim. Hem de fazlasıyla politik. İnsanoğlu madenlerimize erişmek istiyor. İzin vermemiz karşılığında ise topladıkları madenlerin yarısını bize vereceklermiş. Bu teklifi kabul etmeyeceğimden emin olun, insanlarla uzun vadede anlaşmak demek savaş demektir. Ve ben aileme, halkıma ve sizlere savaş getiremeyeceğim. Tabii, bu benim tek başıma verebileceğim bir karar değil, bu yüzden size sual ediyorum.” Kral yavaş, tane tane fakat sert bir şekilde konuştu. Dimitry'nin konuşma şeklinden, Aeron'un iğneleyici bakışlarından irite olmuştu, fakat sinirlerine hâkim olup bu konuda susmayı tercih etmişti. Ki zaten, bakan herkes kralın sinirli olduğunu anlayabilirdi. Hep takındığı o öfke dolu bakışlar insanın tüylerini diken diken ediyordu. “Size kalmış kralım, sonuçta siz “Büyük ve güçlü” kral Zastorian'sınız. Ben her kararınıza onay vereceğim.” Çar Dimitry yüzünde ki gülümsemeyi düşürmeden konuşuyor, kralı nasıl pohpohlayacağını düşünüyordu, kelimelerini ona göre seçiyordu. Sör Salvatore ve Prens Aeron ağızlarını neredeyse hiç açmadan Dimitry'nin fikrine katılıp yavaşça ayaklanmışlardı. “Oldu o halde. Bir ferman yazıp elçi ile göndereceğim, ferman yazıldığında sizlere de birer kopyalarını göndereceğim ki imzalarınızı atın.”
Dipnot: Bu bölüm aşırı üşengeçlik içeriğinden ve uzun aralıklarla yazıldığından dolayı kısa yazıldı. "Kral'ın Fermanı” bölümü hakkında: Hikayede bazı aralıklarla siyasi belgelere yer vereceğim. İlginç midir bilmem, bence ilginç. Yazmakta hoşuma gidiyor, lordlar arası ilişkileri ve hiyerarşiyi açıkladığını düşünüyorum. Sağlıcakla kalın <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Desgracia
FantasíaBahtsız, zavallı bir ırkın başına gelen trajedinin bin yıl sonrasında geçen bu hikaye, Benoit adlı, tıpkı halkı gibi bahtsız bir prensi ve çevresinde gelişen konuları ele alıyor.