9

66 11 52
                                    

yunho aceleyle evden çıkmıştı. bugün nedense değişiklik yapıp güzel giyinmek istemişti. hazırlanacağım derken de geç kalmıştı. derse 2 - 3 dakika kala sınıfa nefes nefese girdi. üstünü başını düzeltip sıraya oturdu.

"ne bu halin yunho, üstünden tır mı geçti?"

"aynen wooyoung aynen. dersimiz ne bu arada?"

"edebiyat ama hoca gelmeyecekmiş. akşam öyle demiş sınıf başkanına."

"mükemmel o zaman. hadi kantine."

hepsi topluca kantine doğru yol aldılar. diğerleri yiyecek bir şeyler alırken yunho jeongyeon'a yazdı.

jeongyeon X yunho

yunho:
ne zaman gelicen be bacım
kanimda bacı eksikligi varmis
NEREDESIN BE BACIM😔😭

jeong:
ne diyon mal
otobuse bindik iste ne bilim ben
kanka bu arada gelme sebebimiz seymis

yunho:
neymis

jeong:
tiyatro yapilacakmis
bizim okullardan ogrenciler ve sizin okulda  ogrenciler beraber yapacakmis ondan geliyomusunuzz

yunho:
oha cok iyi lan
mukemmel olurr
bekliyorum senii
gorusurzzz simdi

jeong:
gorusuruzzz

yunho telefonu kapatıp masanın üzerine koydu. hongjoong hepsinin yemesi için börek yaptığını söyleyince bağırışmaya başladılar.

"arkadaşlar şey diyorum seonghwa dedi ki onların da dersi boşmuş hep beraber mi yesek? zaten çok var hepimize yeter."

"ben mingi'nin yunho'yu görünce börek yiyeceğinden şüpheliyim ama gelsinler."

"san'ın kucağına düşme planını gerçekleştirirsin artık."

wooyoung duyar duymaz hongjoong'u kantinin içinde kovalamaya başladı. onlar birbirini kovalarken mingi ve arkadaşları da gelmişti. mingi ve jongho onlada gülerken, san ve seonghwa wooyoung ve hongjoong'u durdurmaya çalışıyordu. san, wooyoung'ın önüne geçince ikisi çarpıştılar ve beraber yere düştüler. ikisi de ağzı açık birbirlerine bakarken seongjoong ikilisi masaya oturmuş börek yiyorlardı.

yunho tam karşısında oturan mingi'ye baktı. ağzı dolu dolu börek yiyordu. yanakları iki kat büyümüştü ve mingi'nin yanaklarını sıkmamak için kendini zor tutuyordu. mingi'nin ona bakmasıyla gözlerini kaçırmadı. içinden çok tatlı diye geçirirken mingi'nin sen dah tatlısın demesiyle içinden geçirmediğini anlamış oldu.

telefonu eline aldı. jeongyeon'dan gelen bir mesaj vardı. ben geldim kantin nerede diye soruyordu. kantinin yerini tarif eden mesaj attımtan sonra kapıyı izledi. çok geçmeden jeongyeon ile gülümsedi. yunho koşarak jeongyeon'un üzerine atlayınca neredeyse ikisi de yere düşüyordu. mingi'ye baktığında ise bakışlarından kıskandığınu anlamıştı.

"yunho bu kız kim?"

"mingi niye bu kadar merak ediyorsun?"

"wooyoung sen bir sussana canım benim."

mingi ayağa kalkıp yunho'nun yanına gitti. yanlarında daha ismini bile bilmediği kızın olmasını pek umursamamamıştı. yunho'ya iyice yaklaştı ve sorusunu tekrarladı. yunho kuzenim diyince gülüşüne engel olamadı. jeongyeon ile tanışıp aralarındaki gerginliği yok etti.

"e beyler aranızda ilişkisi olan var mı?"

jeongyeon'un sorusu biraz saçma gelmişti herkese.

"ben ve seonghwa sevgiliyiz. diğerleri de onlardan emin değilim. dedikleri ile yaptıkları farklı oluyor çoğunlukla."

jeonyeon tam ağzını açacakken gelen sesle kafasını arkaya çevirdi. wooyoung nayeon noona diyerek kızın üstüne atlayınca yunho'nun bahsettiği kız olduğunu anladı. cidden güzel ve tatlı bir kızdı. yunho ve wooyoung'ın yardımıyla ikisi de kaynaşmıştı. nayeon salak saçma şeylerden bahsediyor, jeongyeon ise gülüyordu. iyi anlamışlardı.

.

sonunda okul çıkışı gelmişti. yunho ve arkadaşları sahile gittiler. bir yandan kola içerken diğer yandan da çekirdek çitliyorlardı. ortamda yeme hissi kaçınca dedikodu başlamıştı. nayeon ve jeongyeon onlara katılmak yerine kendi araladında konuşuyorlardı. zaten çok zaman geçmeden yürüyüş yapacağız diyip kaçmışlardı.

"oğlum ben size bir şeyi anlatmadım galiba."

"noldu yine woo ya?"

"hong hyung biz senle birbimizi kovalarken bizimkiler geldi ya. işte o zaman san tam karşımda dağ gibi dikildi. ben ona çarptım, sonra baktık yerdeyiz. böyle biraz eğilsem muck yani. sonra tam ben kalkacakken çekti beni şey oldu..."

"ANNEN WOO ANNEN!!!"

"kantinin ortasında bir de, siz malsınız harbi."

"ben artık seni sorgulamıyorum. bir an önce çıkmaya başlayın da biraz onun başı ağrısın."

sohbet havadan sudan devam ediyordu. yunho sırtında hissettiği el ile arkasına döndü. MİNGİ. onun burada ne işi vardı. mingi hiçbir şey demeden yunho'yu kolundan tutup kaldırdı. diğerlerine de el salladı, yunho'yu elinden tuttu.

"mingi ne yapıyorsun?"

"yürüyelim mi biraz? gün batımı çok güzel."

"tamam tamam olur da böyle bir anda şey yapınca korktum."

"korkmana gerek yok güzelim. ben varken sana hiçbir şey olmaz."

mingi yunho'nun elini bırakmadan yürümeye başladılar. yunho'nun isteğiyle denizdeki kumlara oturup gün batımını izlemeye karar verdiler.

"yunho şey diyorum, şey mi yapsak?"

"ne yapsak?"

"özür dilerim. sana ufak bir şeyden dolayı bağırdığım için. o zaman senin gönlünü alıp özür dilemek gerekirdi. bana çocukca davranmanın sebebi beni sevmendi. çok özür dilerim. istediğin kadar çocukluk yapıp bana trip atabilirsin. her seferinde gönlünü almayı başarırım ben."

mingi soluksuz konuştuktan sonra derin bir nefes aldı. falat haberi yoktu. 1 saniye sonra tekrardan nefesi kesilecekti. yunho mingi'nin kafasını tutup ikisinin dudaklarını birleştirdi. ikisi de özlemişti. birkaç dakika sonra ayrıldılar.

"seni seviyorum mingi."

bu sefer mingi öpücüğü başlatmıştı.











arkadaslar ben final yapıcam sarmadi aga

alt dudak • yungiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin