Ortam biraz daha sakinleştikten sonra her iki tarafın kararıyla birlikte bundan sonra ne yapılacağını konuşmak için bir kafeye gitmeye karar verdik. Herkes toparlandıktan sonra arabalara dağılarak hastanenin yakınlarındaki bir kafeye gitmek için yola koyulduk. Arabanın içerisinde sessizlik hakimdi. Hiç kimse sonuç hakkında konuşmuyordu. Ama yüzlerindeki ifadeden heyecanlı olduklarını görebiliyordum. Kaç senedir yanlarında olmama rağmen benim hiçbir başarımda böyle bir yüz ifadesine sahip olduklarını görmemiştim. Acaba ilk yürümeye başladığımda ya da ilk defa 'anne-baba' dediğimde mutlu olmuşlar mıydı? Yoksa o zaman da hiçbir tepki vermemişler miydi bilmiyorum. Bu düşünce, ailem tarafından hiçbir zaman sevilmediğimi yüzüme tekrar vurdu.
Sonunda kafeye ulaştığımızda, herkesten uzak sakin bir köşeye ilerleyerek oturduk. Hiç kimse ne konuşacağını bilmiyordu. Bana uzun gelen bir sessizlikten sonra Asil Bey; "Böyle bir durumun içerisinde bulunacağımız aklımın ucuna dahi gelmezdi. Ama maalesef böyle bir şey yaşandı. Ben hukuki boyutuyla yakından ilgileneceğim. Fakat Zemheri de bizimle tanışmak isterse ailecek onu tanımayı çok isteriz. Tabiki siz de Alperen ile tanışabilirsiniz. Bu hakkı elinizden almak istemem." diyerek konuşmasını tamamladı. Babam; "Zemheri ile ne yapmak isterseniz yapın. Ben başkasının çocuğuna bakmak istemiyorum. Artık benim evimde onun yeri yok. Zaten ailede kimse onu sevmiyordu. Demekki haklı bir sebebi varmış. Siz bizden Zemheri'yi alın. Bize de kendi canımızdan, kanımızdan olan evladımızı verin." dedi. Bu sözleri duyduktan sonra sanki biri kalbimi avucunun içerisinde sıkıyormuş gibi hissettim. Kendimi tutamayarak sessizce ağlamaya başladım. Babamın bu sözlerinden sonra Asil Bey de sinirlenmişti. İnci Hanım ise benim ağlamaya başladığımı gördükten sonra sanki gözleriyle bana sarılıyordu (Evet gerçek annemin adını öğrenmiştim.). Babamın bu sözlerinden sonra Asil Bey; "Ağzınızdan çıkan sözleri kulağınız duysun Hasan Bey. Siz nasıl konuşuyorsunuz böyle. Hiçbir suçu olmayan bir çocuk için nasıl böyle kelimeler sarf edebiliyorsunuz. Ben bu zihniyetteki biriyle ne Alperen'i görüştürürüm ne de Zemheri'yi sizin elinize bırakırım." dedi. Daha sonra bana dönerek "Zemheri bizimle evine gelmek ister misin? Biz seni ailemizin bir parçası olarak görmekten mutluluk duyarız." dedi. Benim zaten hiçbir seçeneğim kalmamıştı. Eski ailem beni yanlarında istemiyordu. Çevreme baktığımda İnci Hanım'ın da bana umutla baktığını gördüm. Ben de daha fazla bekletmek istemeyerek kafamı onaylar anlamda sallayarak cevabımı verdim. Daha sonra apar topar kalkmaya çalıştık. Ama Hasan Bey, daha fazla içimden de olsa 'baba' diyemezdim, "Böyle nereye gittiğinizi zannediyorsunuz siz. Alperen'i de bize vereceksiniz. Daha 18 yaşından küçükler. Eğer siz bana şimdi Alperen'i vermezseniz, ben bir şekilde elinizden onu almasını bilirim." diyerek karşı çıktı. Alperen'e baktığımda korkuyla Asil Bey'e sarıldığını gördüm. Asil Bey "Korkma oğlum. Sen istemediğin sürece seni kimseye vermem. Görüyorsunuz Hasan Bey çocukları korkutuyorsunuz. Daha fazla zorluk çıkartmadan karşımdan çıkın. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim." diyerek ve Hasan Bey'i ittirerek yanından geçti. Benim de Asil Bey gibi babam olsa hiçbir şeyden korkum olmazdı diye düşündüm. Ben böyle karmaşık duygularla boğuşurken İnci Hanım da gelerek benim koluma girdi ve beraber onların arabasına doğru yürümeye başladık. Hala arkadan eski ailemin bağırışlarını duymaya devam ediyordum.
Araba, Peugeot 3008 marka siyah renkli yüksek bir arabaydı. Sürücü koltuğuna Asil Bey, yanına İnci Hanım geçti. Arkaya ise Alperen, ismini hala bilmediğim çocuk ve ben oturduk. Ben iyice cam kenarına yaklaşarak ortamdan soyutlanmaya çalıştım. Hem yanımdakilere rahatsızlık vermek istemiyordum. Hem de yaşananların bir kabus olduğunu, eğer uyuyup uyanırsam kötü de olsa tekrar bilindik eski yaşamıma döneceğimi düşünüyordum. Asil Bey hala burnundan soluyordu. Bu beni daha çok gergin duruma getirmişti. Aynı zamanda bilinmezlik de beni çok korkutuyordu. Ya daha kötü bir yaşamın içerisine gidiyorsam. Ya eskisen gördüğümden daha fazla şiddet görürsem gibi düşünceler beni esir almıştı. Bu düşünceler eşliğinde uyuyakalmışım.
Uyandığımda hala arabadaydık. Alperen ile o çocuk da hala birbirlerine yaslanmış bir şekilde uyuyorlardı. Uyandığımı ilk fark eden dikiz aynasından bana bakan Asil Bey'di. Birden onunla göz göze gelince irkildim. Bunu fark eden Asil Bey de kaşlarını çatarak gözlerini benden çekti. Asil Bey'in bana kızmış olduğu düşüncesi beni korkuttu. Cam kenarına biraz daha sindim. O sırada uyandığımı fark eden İnci Hanım; "Günaydın oğlum. Hepiniz uyuyakaldınız. Aslında dinlenme tesisinde sizi uyandırıp bir şeyler atıştıracaktık ama çok tatlı uyuyordunuz. Babanla sizi uyandırmak istemedik. Eve az kaldı ama çok acıktıysan ya da başka bir ihtiyacın varsa uygun bir yerde inebiliriz." dedi. Ben de; "Çok teşekkür ederim. Siz nasıl uygun görürseniz öyle yapalım. Benim için fark etmez. Bu arada nereye geldik biz?" diye sordum. İnci Hanım'a böyle uzak bir şekilde hitap etmemin onu üzdüğünü fark ettim ama şimdiden onlara yakın bir şekilde davranamam. Zamanla birbirimizi daha iyi tanıyacağımızı, seveceğimizi ve gerçek bir 'anne-oğul' olacağımızı umuyorum. Ondan sonra ona içtenlikle 'anne' diyeceğim. Benim sorduğum soruya karşılık İnci Hanım ise; "Diyarbakır'a geldik. Burada yaşıyoruz. Sen de seveceksin buraları umarım. Yarım saatlik bir yolumuz kaldı. Ondan sonra daha rahat bir şekilde dinleniriz. Sonra da birbirimizle ayrıntılı bir şekilde tanışırız." dedi. Ben de yolun geri kalanında bundan sonra hayatımı geçireceğim yer hakkında az da olsa bir şeyler öğrenebilmek için arabanın camında dışarıyı izledim.
Ben uyandıktan yaklaşık 15 dakika sonra Alperen ve Alperen'in hareketliliğinden dolayı diğer çocuk da uyandı. İçimden Alperen'in yerinde ben olsam çocuk uyanmasın diye uzun bir süre tabiri caizse 'put' gibi durabileceğimi düşündüm. Sonra onlar kendi aralarında sessizce konuşmaya başladı. Konuştukları konunun baş kahramanın ben olduğumdan eminim ama benim hakkımda iyi bir şekilde bahsettiklerinden emin değilim. Onlar konuşurken ben ise kendi yalnızlığımla baş başa kalmaya devam ettim. Neyse ki bu süreç daha fazla uzamadı. Araba sağ tarafa döndükten sonra güzel bir evin garajına girerek park etti.
Geldiğimiz ev 3 katlı, şirin bir bahçesi olan ve bahçesinde güzel bir çardağı ve hamağı olan bir evdi. Bahçenin şirinliğine tezat bir şekilde ev siyaha boyanmıştı. Ama bu korkutucu görünmekten ziyade eve sahibinin adi gibi 'Asil' bir hava katmıştı. Bahçe kapısından girdikten sonra taşlı yoldan yürüyerek evin kapısına ulaştık. Asil Bey elindeki anahtarla kapıyı açtı. Önde Asil Bey ve İnci Hanım olmak üzere arkasında çocuklar ve en sonda ben olmak üzere eve girdik. Çocuklar birden ortadan kayboldu. Nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmemek, beni afallattı. Çaresiz halimi gören İnci Hanım imdadıma yetişti. "İstersen sana odanı göstereyim oğlum. Sen biraz dinlen. Akşam yemeği hazır olduktan sonra seni çağırırım. Ailenin geri kalanıyla da orada tanışmış olursun. Olur mu?" diyerek gideceğimiz yolu eliyle gösterdi. Ben de onu onaylayarak takip ettim. Merdivenlerden iki kat çıkarak beni bir odaya getirdi. Burada dinlenebileceğimi, yemek hazır olduktan sonra beni çağıracağını söyleyerek çıktı ve beni yalnızlığımla baş başa bıraktı.
Odaya hiç göz gezdirmeden kendimi iki kişilik yatağa attım ve cenin pozisyonu alarak kendimi daha fazla tutamadan göz yaşlarımı akıtmaya başladım. Babam burada olsa ve beni bu halde görse sulu gözlülüğümden yakınırdı ve bari haklı bir sebebi olsun diye beni döverdi. Üzüntü gibi bir duygunun ürünü olan gözyaşının akması bile babam için kabul edilemez bir olaydı. Onun için nedeni önemli değildi. Ya da sadece beni dövmek için ona bir bahane oluyordu. Bu nedenle öyle bir aileden çıkıp olayların bu kadar çabuk gelişmesi, hayatımın birden alt-üst olması beni daha fazla sarstı. Bir yandan da geleceğimin bilinmezliği beni korkutuyordu. En sonunda kafamdaki bir sürü soru işareti ve düşüncelerle birlikle ağlayarak uyuyakaldığımı hatırlıyorum. Umarım yeni hayatımın altı üstünden daha iyidir diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Merhaba arkadaşlar...
Kurgumun üçüncü bölümünü talihsiz bir olaydan dolayı ikinci defa yazmak zorunda kaldım (EcrinBabil3 isimli okuyucuma teşekkür ediyorum. Beni uyarmasa muhtemelen bugün 3. bölümün silindiğini fark etmeyecektim.). Yarın işe gideceğim ama kurgunun bekleyeni olduğu için dayandım ve size bir bölüm yazdım. Bu yüzden hiç kontrol etmeden yayınlıyorum. Umarım hatalarım yoktur ve hala kitaptan keyif alıyorsunuzdur. Sizden daha fazla yorum ve eleştiri de bekliyorum. Çok fazla hayalet okuyucum var. Hayaletlerden korkarım (👻😂). Lütfen biraz açığa çıkın. Yorum yapın veya bölüme oy vererek katkı sağlayın. Eleştirilere açığım. Bu benim ilk kurgum. Onun yüzünden düzeltmem gereken yerler ya da kurgusal tutarsızlıklar varsa uyarabilirsiniz. Diğer bölümde görüşmek üzere.
Kiss kiss...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCE VERSA
Teen FictionHerkes kendi hayatının başrolüdür. İçinde bulundukları duruma göre insanlar seçim yaparlar ve bu seçimlerin sorumluluklarını kabullenmek zorundadırlar. Fakat bazı seçimler, bireyin tercihlerinin ötesinde gelişebilmektedir. Ben de kendi seçimim olmay...