-Yazarın ağzından-
Yüzyıllar birbirini kovalarken tarih bir devir başlattı. Yedi kraliyet bir olup bir portal açmayı başardı ve Monstrum denilen bir yaratıktan kaçmayı başardı.
Bu yaratık öyle tehlikeli bir yaratıktı ki evrenin en kötüsüydü. Ona ne kılıç ne de usta cadıların büyüleri ölmesine yetebilirdi. Resmen ölümsüzdü. Bütün krallıkların da bildiği tek kurtuluş yolu vardı. O da Zümrüt hançerdi. ve koca evrende yalnızca Somnium krallığında bu hançer vardı. Bu hançer için asırlarca savaşlar çıktı, kanlar döküldü. Çünkü biliyorlardı ki açtıkları bu portalın bulunması o yaratık için zor değildi. Çözümü sanıldığı kadar kolay değildi.
Yeni bir tane portal açamazlardı, açmayı başarabilenler çoktan ruhlarını teslim etmişlerdi tanrıya. Yapılması gereken şey belki de ölmeyi beklemekti. Somnium krallığının buna pek niyeti yoktu. Kral Ophelious'un bir kızı dünyaya geldi. Vesperada.
Kahinler, güzeller güzeli bu kızın bir gün kötü kaderi değiştireceğine inanıyordu. Çünkü Pera'nın , babası hep ona öyle sesleniyordu, annesi bir kahindi ve Perayı doğurduktan sonra kulağına büyülü sözcükler fısıldadı ve bu sözcükler sonsuza dek annesiyle kendisi arasında kalacaktı. Annesi ciddi bir virüs taşıyordu ve bu virüs onun canını aldı.
Belki hayatında geçirdiği en güzel iki dakika perayı göğsüne bastırırken ona hissettirdiği son annelik kırıntılarıydı. Kral Ophelious o kadar yıkıldı ki uğruna yaşadığı kadının ölmesini sindiremedi. Tam tamına yedi yıl Somnium krallığında yas ilan etti.Yas boyunca hiç bir eğlence düzenlenmedi, buna yeltenenlerin kelleleri alındı, kral eski neşesini yalnızca kızının yanında buluyordu.
Kral diplomatik işlerle ilgilenirken Pera'ya sarayda çalışan kralın en sadık hizmetlileri bakıyordu. Perayla en çok ilgilenen hizmetli kadının adı Alice'di.
Pera onu annesinin yerine koymuştu çünkü Alice onun her şeyiyle sanki bir anne gibi ilgileniyordu. Babasından bile çok onu görüyordu. Bir şeye danışmak istediğinde Alice hep yanındaydı, resmen onun akıl hocasıydı. Krallıklar Somnium krallığının gücünü bildiğinden kralın kızının büyümesini ve evlenme çağına geldiğinde prensleriyle evlendirme planları kuruyorlardı.Evlenmek demek zümrüt hançere de sahip olmak demekti.
Yıllar yılları kovaladı yaratık hâlâ ortaya çıkmadığı için şanslılardı. Kral yaşlanmaya başlamış Pera artık büyümüştü. Yedi krallığın en güzel genç kızıydı. Yemyeşil gözlerini annesinden almıştı. Up uzun sırma saçları vardı. Teni bembeyaz bir kar tanesini andırıyordu. Dudakları dolgun ve kırmızı bir şarap kadar canlıydı. Beli incecik, hatları artık bir kadın olduğunun işaretleriydi. Ama bu güzelliği kimse daha önce görmemişti ve herkesin en merak ettiği şey peranın güzelliğiydi.
Saraydan sızan dedikodular perayı herkesin daha çok merak etmesine sebep oluyordu ,babası dışarısının tehlikeli olduğunu ona her zaman söyler ve saraydan adım bile atmasına izin vermezdi. Sevgili Prensesin tek sosyalliği saray bahçesindeki güvercinlerle sohbet etmek ve akşam yatmadan önce ,Alice saçlarını tararken hikayeler anlatmasıydı. Alic de yaşlanmaya başlamıştı. O da gider bir gün diye çok korkuyordu. Pera babasının da emriyle her gün ona gelen krallığın en iyi dövüş ustasından savaşmayı ve güçlü birini çok iyi yere serebilmeyi öğreniyordu.
Kral, prensesi o gün gelirse diye ( yaratığın portalı bulduğu günün) çok iyi eğitilmesini istiyordu. Pera her türlü dersi alıyordu. Sanat, bilim, felsefe, savaş teknikleri, okçuluk...Aralarında en sevdiği; atının üzerinde saray bahçesinde engellerden geçerek tahtadan hedeflere okunu fırlatmaktı ve bunda ondan iyisi yoktu. Bu yeteneğini annesi Mathilda'dan almıştı.
Annesi, prenses daha doğmadan kendi okunun üzerine Pera'nın adını kazıyıp babasına ona vermesi için ve de kızını narin bir prenses gibi yetiştirmekten ziyade onu güçlü bir savaşçı olarak yetiştirmesi için yemin ettirmişti. Kan yemini. Yeminlerin en kıymetlisiydi ve bozarsan sonu en korkuncu...
Pera artık sarayda kala kala ve Alice'in anlattığı hikayelerin ona hissettirdiği dışarı dünyanın merakıyla yanıp tutuşurken babasıyla konuşmaya karar verdi.
Bir günlüğünede olsa Alice'in bahsettiği çarşıyı gezmek, onurlandırılan şövalyelerin içtiği altın şelaleden su içmek ve en merak ettiği de her sene gerçekleşen bütün krallıkların katıldığı o şölene katılmak istiyordu. Zaten yılda bir kere oluyordu ve pera büyümüştü artık.
Halktan biri gibi davranıp bir gün, yalnızca bir gün geçirse en fazla ne olabilirdi ki... Hemen kralının odasının yolunu tuttu ve belkide onun için büyük olan macerası başlamıştı bile...
devam edecek<3 okuduğunuz için teşekkürler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Çanları (+18)
Fantasyİkimiz de babamı dinlerken gözlerim bir daha ona kaydı. Sanki o da benim gibi gelişen bu kısa tanışmadan habersizdi.Babamı pür dikkat dinliyordu. Sonra gözüme bir başkası takıldı. Kral Victor. Prens Armelin babasıydı. Onu tanıyordum babalarımız çok...