Babamın odasının önüne sonunda gelmiştim. Sarayımız gerçekten yedi krallığın en büyüğüydü. babamla benim odamın arasında onlarca oda vardı.
Odasının önüne geldiğimde muhafızlara hafifçe elimle çekilmelerini işaret ettim. Kapıyı yavaşça tıkladım ve babamın beni içeri almasını bekleyemeden içeri daldım. O da şaşkındı, beni beklemiyordu muhtemelen.
"Baba seninle çok önemli bir konu konuşmalıyım." sesim biraz gergin çıkmıştı. Kafamda bin tane senaryo kurmuştum her ihtimale karşı bir cevabım vardı.
Babam yüzüme bakıp "Pera şu an gerçekten çok meşgulüm sonra konuşsak olur mu?" daha sonra mı demişti o? artık daha fazla bekleyemezdim. " Baba bu gerçekten acil bir konu bunu şu an konuşmalıyız." . Sabırsız biriydim zaten. "Peki o halde seni dinliyorum kızım". Heyecandan cümleye nasıl başlayacağımı unutmuştum. Hemen söze girdim. " Ben" nefes verdim. " Ben bir günlüğüne sarayın dışına çıkmak istiyorum" tek nefeste söyleyivermiştim.
Babamın gözünün içine bakıyordum. Evet deme ihtimalini görmeye çalışıyordum ama pek yok gibiydi. Bu hem onun için hem de benim için sıra dışı bir şeydi.
Hemen bir şey demesine izin vermeden " Pelerinimi takar, yüzümü kimseye göstermem söz veriyorum, ayrıca Alice'de gelir yanıma, tek de olmam şöleni çok merak ediyorum orda yarım saat bile durmadan hemen saraya gelirim lütfen baba gitmeme izin ver bir kereliğine." Babamın ifadesi bir anda çok ürkülesi bir hâl almıştı.
Neden bu kadar katı kuralları vardı anlamazdım bazen nadir de olsa izin vermek başıma ne gibi kötü bir şeyi getirebilirdi ki? Katı ses tonunu takınmış halde "Gidemezsin pera. Konu burda kapanmıştır."
Gözlerim dolmaya başladı. Yüzüme bile bakmadan odadan ayrıldı. O an ona o kadar öfkeliydim ki avuç içimi o kadar sıkmışım ki tırnaklarımın derimi yardığını ılık kan bileğime süzüldüğünü görene kadar farketmemiştim.
Öfkelendiğimde böyle sinir bozucu bir alışkanlığım vardı. Yumruğumu sıkmak öfkemi azaltıyordu. Odadan çıkarken gözüm pencereye takıldı. Aklıma hiç yapmamam gereken uslu olmayı reddeden bir plan geldi. İstemsice gülümsemiştim. Tabi heyecanlanmıştım da...
Şölen öğleden sonra başlayacaktı. Babamın sözünü ilk defa çiğneyecektim. İçimde bir huzursuzluk yok değildi. Hatta stresten bütün tırnaklarımı yemiştim. Odamda durmadan bir ileri bir geri gidiyor, planın işlememesinden korkuyordum. Bu, yarım saatliğine gideceğim bir kaçış planıydı.
Kimsenin ruhu bile duymadan gidip gelecektim.Babamın diğer krallarla olan bir yemeği vardı. Genelde uzun sürerdi. Diplomatik meseleleri şarap içerek tartışırlardı. Onlar birbirleriyle olan görüşmeleri sürerken ben çoktan gidip gelirdim.
Alice'e haber versem mi diye düşünürken bunun çok büyük bir hata olabileceği aklıma geldi ve hemen bu fikirden vazgeçtim.Babama hemen yetiştirirdi çünkü Alice benden sorumluydu.
Şölenin başlamasına tam tamına yarım saat vardı. Hemen hazırlanmalıydım. Duşa girdim, saçlarımı taradım ve sert sabunlarla şekillendirdim. Bunları saraydaki kadınlar özel olarak güllerden ve çeşitli baharatlı otlardan hazırlardı.
Saçı hacimlendirir ve güzel kokmasını sağlardı. Hemen üzerime prenses gibi görünmemek için simsiyah üzerime yapışan sıkı bir uzun kollu korse giydim. altıma da deri bir pantolon giydim. güçlü bir savaşçıyı andırıyordum. botlarımın üzerinde saray arması vardı ama içindeydi. birinin görmesi ve farketmesi imkansızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Çanları (+18)
Fantasíaİkimiz de babamı dinlerken gözlerim bir daha ona kaydı. Sanki o da benim gibi gelişen bu kısa tanışmadan habersizdi.Babamı pür dikkat dinliyordu. Sonra gözüme bir başkası takıldı. Kral Victor. Prens Armelin babasıydı. Onu tanıyordum babalarımız çok...