"Hayır..."
Ormanın içinde koşmaya devam ediyordum, ondan kaçıyordum. Babamdan.
"Minho! İyi misin?" Duyduğum ses ile durdum. Kafamı sol tarafa çevirdiğimde ise jisung'u gördüm. Hayır, burda olmaması gerekiyordu.
"Jisung, ne işin var burada?"
"Seni aramaya çıktım minho, sen neden nefes nefesesin?"
Tam o esnada onun sesi geldi, babamın. "Oğlum! Nerdesin? Kaçabileceğini mi sanıyorsun? Ha! Benden kaçamazsın minho, asla!"
Jisung'un kolundan tuttuğum gibi koşmaya başladım. "Minho, neden koşuyorsun, neler oluyor?!" Cevap vermeden koşmaya devam ettim ama silah sesi beni durdurdu.
Jisung'a döndüm, "jisung, arkana bakmadan kaç burdan. O beni istiyor, ama seni yanımda görürse seni de öldürür. Git lütfen."
Jisung hiçbir şey anlamıyormuş gibi bana baktı, "ne diyorsun jisung? O kim?"
"Babam, babam burada jisung, sesleri duymadın mı?" Jisung kafasını iki yana salladı. "Hayır, ne sesi?" Kafam karışmıştı. "Babamın sesini, silah sesini duymadın mı jisung?" Jisung kolunu benden çekip bir adım geriye attı. "Hayır, silah sesi falan gelmedi minho, sen... Sen delirmişsin."
Kafamı iki yana salladım ve yine o bağırdı. "Ah oğlum, sevdiğin çocuk seni deli sanıyor, oldu mu şimdi böyle? Zaman kalmadı lee, sobelemeye geliyorum."
"Jisung kaç!"
"Minho ne diyorsun?"
"Jisung kaç dedim!"
Jisung gitmiyordu, bir şeyler yapmam gerekiyordu, ama bir şey oldu, sırtımda hissettiğim soğuk namlu ile her şey için geç olduğunu anladım. Yolun sonuydu. Ben sobelenmiştim.
"Sana zaman kalmadı demiştim lee, sobe..."
"Jisung kaç! Lütfen kaç!" Bir silah sesi, bedenimde acı yok, kan yok, yoksa...
Jisung'a baktığımda yerde kanlar içinde yatıyordu. "H-hayır, hayır!""Yazık oldu, hâlbuki daha çok gençti."
"Pislik herif! Ondan ne istedin?!"
"Onu çok seviyorsun, bu belli. O zaman canım oğlumu kırmak istemiyorum, şimdi siktir ol git sevgilinin yanına."
Ve bir silah sesi daha, bu sefer bedenimde acı var, bedenimde gereğinden fazla kan var.
"Annen gibi, geber git pislik."
•
"Hayır... Hayır!"
Yataktan sıçrayarak uyandığımda kötü bir kabus gördüğümü anladım.
Boncuk boncuk terlemiştim. Çok kötüydü, şuana kadar gördüğüm kabusların en kötüsüydü. Üzerimdeki örtüyü kaldırıp ayağa kalktım. Yavaş yavaş banyoya girdim ve aynaya baktığımda bitmişlik gördüm. Çaresizlik gördüm. Tükenmişlik gördüm. Yüzüme soğuk suyu çarptığımda kendime geldim. Üzerimdekilerden kurtulup kendimi duşakabine attım. Soğuk suyu açıp öylece durdum. Uzun süren bir duştan sonra kabinden çıktım, havluyu alıp belime sardım ve odama geçtim. Dolabımı açtığımda elime geçen ilk iç çamaşırımı giydim, siyah bir kapşonlu ve altıma da gri eşofman giydim. Saçımı havluyla gelişi güzel kuruladıktan sonra odamdan çıkıp mutfağa indim.Kapı çaldı, bizimkiler olduğunu tahmin etmek zor değil. Gidip kapıyı açtığımda jeongin'in o güzel sesini duydum. "Günaydın minho!"
"Sana da günaydın jeongin ama bu enerji biraz fazla değil mi?"
"Hayır, sadece sen ölü gibisin."
"Neden acaba?" Sesim istemsizce kötü çıkmıştı. Jeongin içeri girdi ve derin bir nefes verdi. "Minho, ben sen belki biraz neşelenirsin diye yapmıştım. Seni üzdüysem, özür dile'"
"Hayir jeongin. Üzmedin beni tabii ki. Hadi gecin"
Jeongin yanımda durdu diğreleri salona gecerken. "İyisin değil mi? Bir şeyler yedin mi?"
"İyiyim jeongin, merak etme sen beni. Ve tam bir şeyler yiyecektim ki siz geldiniz." Jeongin kafasını sallayıp içeri geçti. Daha önce de dedoğim gibi. Jeongin bana çok düşkündür. Benim için de diğerleri bir yana, jeongin bir yana.
Yanlarına gittiğimde hyunjin ve felix'in yüzünde bi huzursusluk vardı ama sorgulamadım. Changbin öne eğilerek söze girdi. "Şimdi minho sen hiç bir şey olmamış gibi okula gideceksin. Ama, bak sakın, jisung'a yaklaşma. Zaten senin icin kolay olacaktır."
Dediği şey ile sözünü kestim. "Kolay olacak derken? Changbin ben dün niye o kadar ağladım acaba?"
"Ya tamam üzüldün ama o kadar da değildir yani."
Hâla anlamamış bir şekilde ona bakmaya devam ettiğimde nefes verip konuşmaya başladı. "Ya sen, jisung, senin ona yaptiklarini görmezden gelip sana yardim etmesine rağmnen sen ona kötü davrandığın için üzülmüyor musun? Ben yanlış mı biliyorum?"
İşte burda tıkanmıştım. Onlara ne diyecektim? Hisslerimden haberleri yoktu ve şuan söylemekte istemiyordum açıkcası. Jisung'a olan hislerimi ben kendime itiraf ettiğim gibi jisung'u kaybettim. Başkalarının da bilmesine gerek yoktu şuan da. "Evet, onun için."
"Tamam o zaman. Sorun yok. Vicdanını biraz susturmaya çalış. Biz her şeyi halledene kadar. "
Bir şey diyemedim. Onlar kendi aralarında konuşmaya devam ederlerken ben hâlâ jisungu düşünüyordum. Gece kabuslar yüzünden uyuyamamıştım, uykum vardı ama biliyordum, uyumaya çalışsam bile uyuyamayacaktım ya da yine kabus görecektim.
"Acıktım lan ben."
Changbin söylenmeye başladığında felix ayağa kalktı. "Tamam, ben mutfağa gireyim o zaman." Felix ayağa kalktığı gibi geri yerine oturmuştu çünkü jeongin onu tutup geriye çekmişti. "Ha yok sen otur. Başkası yapsın" chan ve seungmin ayağa kalkıp mutfağa gittiler. Onlar yemekleri hazırlarken telefonu çaldı. Gizli numaraydı. Korkuyla telefonu açıp kulağıma koydum. "Alo?"
"Sevdiğin adamı tek başına bırakacak kadar aptal mısın minho?"
Ve asıl hatayı onu yalnız bırakarak yaptığımı anladım. Cevap veremeden telefon kapandığında elim ayağım buz kesmişti.
Jisungu kurtarmam lazımdı, bizi kurtarmam lazımdı. Ne pahasına olursa olsun.
-BÖLÜM SONU-
_____________________________________
Tassaktan yürüyemediği için geç geldi kusura bakmayın OSNDKCNDOCNDİDNFJ
İki gün içinde atacaktım ama ben onu taslaklarıma güvenerek söylemiştim ama wattpad taslaklarımı silmis yine ben de anca yazabildim😔
Neyseeuu
Kendinize iyi bakiin
Yagmur kacaarrr
Babaiiyyyy🐰İnstagram: @rubyrenaae
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I deserve to be loved too | MİNSUNG
Fanfictionokula yeni gelen çocuga zorbalık yapan minho eninde sonunda ona aşık olur