Gözlerim aralandığında güneş ışığı bütün odayı aydınlatmıştı. İçimde garip bir huzursuzluk vardı ve bunun sebebinin Türkiye'ye dönecek olmam olduğunu düşünüyorum. Yataktan kalktım ve lavaboya ilerlerken mutfakta ki balkonda Nefha'yı gördüm. Yüzü gülüyordu bir şeylere neşeliydi anlaşılan. Saçımı ve üstümü düzeltip balkona döndüğümde halen aynı yerde biriyle mesajlaşıyordu. Yavaş ve sessizce kapıya yaslandım "Neymiş bu yüzünü güldüren şey?" olduğu yerde zıpladı ve telefonu kapatıp kucağına fırlattı. Göz devirip odaya yürümeye başladım. "Ne zaman yola çıkacağız" Biraz düşündükten sonra cevapladı "Ne zaman hazır olursan o zaman jeti indirebilirim" Gözlerim fal taşı gibi açıldı. "JET Mİ?" içeriden gelen gülme sesleri ile tekrar Nefha'nın yanına ilerledim. "Evet, Uğur ve birkaç kişi daha bizimle gelecek" onun hakkında hiçbir şeye şaşırmasam da bu şaşırtmıştı. "Yalnız olamayacağız yani" diyerek dalga geçtim. "Yalnız olmak istiyorsan ayarlayabilirim?" ancak o yeterince ciddiydi. "Saçmalama şaka yapıyorum" umursamazca göz devirdi. "Nefha bir sorun mu var?" ellerini şakaklarında birleştirip gözlerini kapattı. "Açık söylemek gerekirse Türkiye'ye gitmek bana endişe veriyor yani senin açından içimde kötü bir his var" rahatlatmak istercesine omzuna dokundum ve parmak uçlarımda yükselip kulağına fısıldadım. "Sorun yok beni hiçbir şey üzemeyecek ve hiçbir sorun olmayacak. Tamam mı?" Elleriyle belimi kavradı ve dudaklarının kenarı kıvrıldı. Başımı göğsüne yasladı ve saçlarımın kokusunu içine çekti. "Yavaş nefes al oksijen bitti" dedim ve gülerek omzuna vurdum. Kollarından kurtulup odaya girdim. Dar yırtmaçlı siyah mini elbisemi giydim. Yeşil lenslerimi taktım ve hafif bir makyaj yaptım. Saçlarımı bukle yaptım ve son olarak siyah rujumu sürdüm ve dışarı çıktığımda aldığım ipli siyah topuklumu giydim ve hazırladığım birkaç çantayı alıp odadan çıktım. Nefha salonda koltukta oturmuş telefona bakarken salona girdim. Çantayı kapının kenarına bıraktım ve etrafımda döndüm. "Nasıl olmuşum?" Hayranlıkla bana bakıyordu. "Tam bana göre olmuşsun" Kıkırdadım. "Evet, ne zaman gidiyoruz" Bende hazırlanayım çıkalım" Mutfağa geçtim ve bir şeyler hazırlamaya başladım.
J
Salona kahvaltılıkları koydum ve son çayı doldurdum. "Hazır değil misin halen" Tam o sırada salona girdi ve açık kalan ağzım beynimle savaş etmeye başladı. Elindeki siyah bavulu kapının önüne koydu ve yanıma geldi. "olmuş mu? Yoksa yanına yakışır şekilde giyinmemiş miyim?" Açık kalan ağzımı elim ile kapattıktan sonra baştan aşağı süzdüm. Üstündeki beyaz gömleği camdan esen rüzgârla arada açılıyordu. Altında ise siyah keten bol bir pantolon vardı. "Harika!" Fısıldadı. Senin kadar değil "Evet, yemekler hazırlanmış" Gülümsedim. Çoktan aniden çalan kapı ile kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda sabırsız bir Uğur vardı. "Yemek varmış çekil çekil" Beni ittirip masaya oturdu. Gülmemek için zor duruyordum. Kapıyı kapatıp masaya geçtim. Nefha ile gözlerimiz buluştuğunda canı sıkılmış gibiydi. Baş başa olmadığımız sürece mutlu değildi zaten.
J
Kahvaltımızı yaptıktan sonra mı diyeyim yoksa Uğur kahvaltısını yaptıktan sonramı diyeyim bilmiyorum ama sonunda yeme işi bitti ve Uğur'un arabası ile açık bir alana geldik. Karşımdaki jet görmeye alışık olduğum bir şeydi, zaten benim şaşırdığım şey özel jet değildi. Nefha'nın 7/24 evde olmasına rağmen deli gibi bir paraya sahip olmasıydı. Arabadan indik ve karşımızdaki pilot olduğunu düşündüğüm adam ile el sıkıştılar. "Evet, Hakan Bey son kontroller de yapıldıysa hemen yola çıkalım" Hakan Bey eli ile jetin kapısını işaret etti. Nefha elimden tutarak beni bindirdi ardından kendisi bindi ve sonra Uğur bindi. İçeride ise üç kişi vardı. Birini tanıyordum Demir Bey Nefha'nın özel doktoru ancak geri kalan hanımefendiyi ve beyefendiyi tanımıyordum. Cam kenarında bir yere oturdum. Nefha yanıma geldi ve oturdu. "Beğendin mi?" Alaycı bir ifade ile yüzüne baktım. "Alışkın olduğum bir şey" Memnuniyetsizce göz devirdi. Bir erkek beni asla parasıyla etkileyemezdi çünkü çocukluğum buna izin vermeyecek kadar pahalıydı. Bir erkekten etkilenmem için ilgili, sevgi dolu, sadık ve karakterli olması gerekiyordu çünkü çocukluğumda görmediğim tek şey bunlardı. Jette çalan hafif müzik uykumu getirmeye başlamıştı bile. Çocukluğumda da aynı böyleydim. Bir yolculukta kesinlikle uyanık kalamazdım. Kafamı arkaya koyup uyumaya çalışsam da başım sürekli öne hücum ediyordu. Nefha başımı tutup omzuna yasladı. Bakışlarımı yükseltip gözlerine baktım. Boynundaki koku insanın beyin hücrelerinde hasar bırakıyordu. Gri gözleri gözlerimle buluştuğunda tek hissettiğim şey düzensizleşmeye başlayan kalp ritmimdi. Gözlerimi kapattım ve yüzü karanlık harabemde bir ay parçası gibi parlıyordu. Kalbinde ki kırıkların bedeninde oluşturduğu kesiklerin ne kadar derin olduğunu biliyordum. İçinde çektiği bir acı vardı anlamlandıramadığım ve asla çözemediğim ve o yaralarını gizlemeyi seçiyordu. Peki ben? Acılarımın, kanayan yaralarımın sebebi olan yerlerin kucağına koşuyordum. İzmir'e, anılarımın başkentine... Yaşadığım sarsıntı ile gözlerimi açtım. Nefha sıkıca bana sarılmıştı. Kalp atış sesleri beynimde yankılanıyordu. "Nefha ne oluyor?" Ellerini yanaklarımda birleştirdi ve saçlarımı düzeltti. "Sorun yok, güzel kızım" Başımı tekrar göğsüne yasladıktan sonra büyük bir sarsıntı ve karanlık. Hayatım boyunca karanlıklarda mı kalacaktım böyle? Sonsuz bir silsile miydi bu? Bir kısır döngüdeydim öl ve geri canlan sonra tekrar öl. Asla hayatta kalamıyordum canlan, öl, canlan, öl bu bir sonsuzluk muydu? Peki ya ölmek sadece fiziksel bir tabir miydi? İnsanın bedeni hayattayken ruhu ölmüş olamaz mıydı? Mezarım burasıydı İzmir ama ben bu zinciri kırmaya yemin etmiştim. İzmir doğum yerimdi ancak mezarım ve katilim olmasına izin vermeyecektim. Karanlık sona erdiğinde gözlerim yakıcı güneş ışığıyla buluştu. Düşen jette tek aradığım şeyin Nefha olması kalbimin bana kurduğu oyunun bir parçası olabilir miydi? Ayağa kalkmak için uğraştığımda acıyla yere yığıldım ve çığlık atmaya devam ettim. Bakmak için doğrulurken kolumda acıyordu ama ayağım resmen ters dönmüştü. Bu kırıktan öte bir şey olmalıydı. Nefha sesimi duyar duymaz bağırmaya başladı. "BENAY!" Koşarak yanıma geldi. Oda acı çekiyordu yüzünden belliydi. Sağ kolunu kullanamıyordu ve yürüyemiyordu bile. Yanıma oturdu ve sırtımı göğsüne yasladı ve sol koluyla gözümün önündeki saçları çekti. "Neren acıyor prensesim" O kadar endişeleniyordu ki titreyen nefesi kanımı donduruyordu. Parmağımla ayağımı gösterdim. Gördüğü anda ki halini görmektense ölmeyi tercih ederim. Nefesini tutmuş ve şoka girmişti. Ani hissettiğim acı ile inledim. Nefha'nın bakışları tekrar yüzümü buldu. Çektiğim acıyı anlamasını istemiyordum ama canımdan can gidiyordu. İşte o sırada kıyamet koptu. Nefha'nın gözünden düşen damlalar ile zemin sallanmıştı. Dağ gibi adam arkamda ağlıyordu. Ve beni yıkan konu ise ağlaması değildi. Kendi için değil benim için ağladığına emin olmaktı. Gözlerimin kapandığını hissetmemle sadece birkaç cümle duydum. Alev beni bırakamazsın lütfen terk etme beni. Alev gözlerini aç bana bak bir tanem. Ve son kez ismimi haykırdı Gözlerim kapanıp açıldığında her şey bulanıktı. Sallanan bir araç ve nefret ettiğim bir telaş ve sonra tekrar kapanan gözlerimi açtığımda sedye üzerinde beyaz ışıklar altında doktorların ortasında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI YAĞMUR -2-
Mystery / Thrillermasum kız olan durumlar sonucu delirdiğini düşünmeye başlamıştı. Fakat hayatın ona karşı olan hazırlıkları bitmiyordu...