-KAN DOLU GÖZLERİM BENLİĞİME İTAAT ETMEDİĞİNDE KOPTU FIRTINALAR-

3 1 0
                                    

Herşeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum. Karşımdaki adam konuşmamı istiyorbir şeyleri anlatmamı istiyordu ama bunu yapamazdım. Tanımadığım birinegeçmişimi emanet edemezdim. İsminin dahi gerçek olduğunu düşünmüyordum. Banatemas etmesi hoşuma gitmiyordu her dokunduğu yerde Oğuz'u Batu'yu ve Efra'yıanımsıyordum. Bu canımın yanmasına, açık yaralarımın kanamasına neden oluyordu.Elimi kalbime bastırarak susmayı diledim. Yanımdaki adamın gözleri ilebuluştuğumda benim edebileceğim tek bir kelime bile onun için çok değerliydifarkındaydım ama güvenemiyordum. "ben" dedim kekeleyerek. "Her şeyihatırlıyorum." Gözlerimi yere devirip gözümden düşen bir damla yaşa yenik düştüm.Bana hiçbir şey layık görülmemişti. Sevgi ve Merhamet bana uzak kavramlardı.Titreyen ellerim ile gözümden an yaşları sildiğimde karşımdaki adamınduygularını seçemiyordum. Gri gözleri olağandışı bir güzelliğe sahipti. Derinbir nefes alarak camdan dışarıyı izlerken Yanımdaki adama döndüğümde gözlerimizbuluştu. "Ben bu odada mı kalacağım?" Güzel gözlerini kapatıp kendini karanlığakapatıp tek eliyle şakaklarına bastırdı. Ona yük olduğumu düşünüyordumkarşımdaki adamı tanımıyor hatta nerede olduğumu dâhi bilmiyordum. Bu içimdekiendişe duygusunu Harlasa bile Türkiye'de olmadığımı bilmek rahatlamam içinyeterliydi. "Şu anda benim evimde kalman daha güvenli ama beni yanlış tanımaihtimalin beni ürkütüyor." Yalan değildi ona güvenmiyordum ama bu teklifmantıklı gelmişti. Elimi omzuna koymak üzere ilerlettiğimde bedenimin buna izinvermemesi sonucu elimi dizlerimin üzerine geri koydum. "Sana güvenmediğimibilmelisin." Yüzündeki hayal kırıklığını görerek yutkundum. "Ama başka birsığınağım yok..." Titreyen nefesini dizginlemeye çalışsa da bu konuda kesinliklebaşarısızdı. Dudakları aralanmış bir şey söyleyecekken ikimizde aniden açılankapı ile irkildik. "Merhaba miniğim" Karşımda orta yaşlarda duran adamı ilkgözümü açtığımda görmüştüm. İyi olduğumu netleştirmek için binlerce soruyu ardıardına sormuştu. Konuşacak gücü ve cesareti kendimde bulamayarak sadecesusmuştum. Bana acıdığına emin olduğum kapının ardındaki adamı başım ileselamladım. Onunla konuşmak istemiyordum bu bana güven vermiyordu. Zatentahminimce iyileşene kadar bu adamın yanında kalacak sonrasında kendime bir evtutarak yaşamaya başlayacaktım. Başımı geri camdan dışarı çevirip gökyüzünüizlemeye başladım. Tekrar yükselen sesin bu sefer yakınımda olduğunu hissettim."İsmin ne ?" Konuşmak istemediğim her halimden belliyken hala soru yöneltiyorsinirlerimi altüst ediyordu. Konuşmama izin vermeden bir çırpıda konuşan adamile kaşlarım çatıldı. "İsmi Benay'mış. Çok seveceğimize eminim." Sorgular biryüz ifadesi ile ona döndüğümde mimiklerinden sadece sessiz kalarak onaylamamgerektiğini anladım. Tanıştığımıza sevindim. "Ben Demir" Sahte bir gülümseme ile Bende der gibi başımı eğdim. Ardından tekrar yükselen ses merakımıalevlendirmişti. "Gerisini bana bırak Demir. Bizim evde kalacağız ve benilgileneceğim." Sahta olduğu çok belli olan bir gülümseme ile ayaklandığındabeni kollarının arasına aldı. Kollarımı boynuna sararak güvende hissetmeyeçalıştım ama daha tanımadığım birine nasıl güvenebilirdim orası büyük bir soruişaretinden ibaretti. Yavaş adımlar ile beni merdivenden indirdi ve lüks biraracın içerisine yerleştirdi. "Biraz gezmek iyi mi gelir yoksa eve gidipdinlenmeyi tercih mi edersin ?" Şu anda bu harika manzarayı izlemek buralardaturlamak için canımı verebilirdim ama zahmet vermek istemiyor sadece duşa giriprahatlamak istiyordum. " Ben zahmet vermeyeyim. Eve gidelim ve iznin olursaduşa girmem gerekiyor." Gözlerini banaçevirerek derin bir nefes aldı. "Bazen her insanın turlamaya saçma şehirhavasını bile içine çekmesi gerekir hem ne zahmeti. Güzelce gezeriz sonrasındaeve gelip sıcak bir duş alırsın sonrada uyur dinlenirsin." Söyledikleri o kadarrahatlatıcı ve mantıklı geliyordu ki mantığım bile devreye girmemiş her zerrembunu onaylamıştı. Masum gözler ile onayladığımda yüzünde çiçekler açmıştı.Çalışan arabanın titremesi ile uzun bir yolculuğa koyulmuştuk tabeladananlıyordum ki Manchester adlı bir yerdeydik. Etraf oldukça elit insanlarladolup taşmıştı. Her sokakta bir kemancı farklı notalara eşlik ediyordu.Gökyüzündeki bulutların güzelliği hislerimi kuvvetlendiriyor ilk defa bu kadarrahat görünüyordum. Yine de bir duş almaya ve saatlerce uyumaya ihtiyacımvardı. Gözlerim hafifçe kapanmaya başladığında onlara engel olamıyordum. Hafifaralanan camdan esen soğuk hava ruhumu titretiyordu. Kapanan gözlerim çok zamangeçmeden geri aralandı. Karşımızdaki ışıklarla kaplı bahçe karanlığı bölüyoriçimdeki çocuğun gülümsemesine sebep oluyordu. Açılan kapının önünde durmuşelini bana uzatmıştı Nefha. Elini görmemezlikten gelerek arabadan indim. "Buranere?" Gözlerindeki parıltı ile gülümsemesi karıştı. "Neden olduğunu belkigelecekte öğrenirsin ama burası benim en sevdiğim çiçek bahçesidir. Bir şeyleriçip rahatlarız. Sohbet falan ederiz diye düşündüm." Çiçek bahçesi anılarımınbaş şüphelisiydi. Çocukluğumdan lanetlemişti beni çiçek bahçeleri. Titreyenbedenimi fark etmiş olmalı ki omuzlarıma bir şal sarıldı. Yavaş adımlar ilebahçeye girdiğimizde köşedeki bir masaya oturduk. Üstü pembe bez ile süslenmişolan masa bir çocuk oyuncağından farksızdı. Ortam lavantanın muazzam kokusu iletazeleniyordu. Gözlerim bahçenin çok uzağında olmayan lakin pekte yakınsayamayacağımız bir lunaparkın ışıklarına dalmıştı. Aniden yükselen sesirkilmeme sebep oldu. "Renkli ve ışık saçan şeyleri çok seviyorsun sanırım"Önümüze gelen sıcak çaydan bir yudum alarak gülümsedim. "Tamamen yanlış bir tahmin parlak şeylerdenhoşlanmam. Karanlığa aşığımdır." Aklında bir ışık parlamışçasına gülümsedi. "Bende"gözlerimiz buluştuğunda dudaklarının kenarları kıvrıldı. "Ben çok yorgunumartık eve mi geçsek diyorum?" Katılıyormuşçasına ayağa kalktı. "Sen arabaya geçgeliyorum." İnsanlara bir güvenim artık kalmamıştı bunun sebebini biliyorsunuzama ona karşı bir güvenim vardı. Sanırım gelecekteki abim belirlenmişti.Yandaki kapı açıldı ve Nefha arabaya bindi. Sadece üç kilometre sonra birbinanın otoparkına giriş yapmıştık. Tek yaptığım şey onu takip etmekti. Beyazve kahverenginin süslediği kapıdan içeri girdik. Ortam loş bir ışık ilebütünleşmiş sadece sadelikten oluşuyordu. Normal bir daire değildi. Bir insanınyaşaması için fazla boş ve terk edilmiş gibiydi. Salon sadece bir bej rengikanepeden oluşuyordu. Tablolar ve benzeri şeyler yoktu. Bütün evi turladığımda sadece onun odasına girmemiştim. " Ben bir duş alayım sonrada müsaaden ile biraz dinlenmek istiyorum." Başıyla onayladıktan sonra banyoya girdim. Kapıyı kilitledikten sonra suyu açtım ve aynanın karşısına geçtim. Suyun ısınmasını beklerken karşımdaki manzara tamamen beni kırk yerimden bıçaklıyordu. Moraran gözaltlarım ve karışmış kızıl saçlarım berbat değilmiş gibi birde üstelik üzerimde deli gibi bir kan kokusu vardı. Yorgun bedenimi geniş küvetin içine bırakıp ılık suyun beni arındırmasına izin verdim. Derimi soymak istercesine keselendim. Şampuanla hem saçımı hem de uzun süredir yüzümü kirleten makyajı silmek için kullandım. Küvetten çıkarak beyaz havluya sarıldım. Karşımda duran iki beyaz dolabı açtığımda içleri tamamen pahalı makyaj ve bakım malzemeleri ile doluydu. Karşımdaki bambu tarağı alarak saçımı taramaya başladığım ismim sayıklanarak içeri dalan adam ile çığlığım birleşti. Nefha gözlerini kapatıp kapıyı geri kapattığında özür dilemeye başladı. " Mahremiyete çok saygılısınız Nefha Bey." Kapının ardındaki gülüşmeleri duymamak mümkün değildi. "Kusura bakmayın cidden sadece oradaki beyaz dolaplarda malzemeler var kullanabilirsiniz diyecektim." Gülerek teşekkür ettim. Kendi evimde kullandığım birçok malzeme burada vardı. Normal zamanda yaptığım bakımımı yaparak banyodan çıktım. "Çok iyi peki ben ne giyeceğim ?" Gülerek yanıma gelen adama baktım "Benim odamda sana uyabilecek birkaç kıyafet var onları hazırladım." Onun odasına girdiğimde ise yine aynı sadelik ortamı ele geçirmişti. Sadece bir tablo vardı. Sadece kırmızı ve siyah rengin birbirine girmiş olduğu sade bir tabloydu. Dolaptaki malzemelerden ve bana hazırladığı kıyafetlerden sevgilisi olduğunu düşünmemek imkânsızdı. Hazırladığı siyah saten gecelikleri giyip nemli saçlarım ile odadan çıktım. Eline bir kitap almış cam kenarına oturmuştu. "Hoş geldiniz Benay Hanım" Ciddiyeti beni güldürdüğünde karşılık verdim. "Hoş buldum, Ne okuyorsun ?" Yüzündeki ciddiyeti bozmadan kitabın kapağını gösterdi. "LOLİTA" Okumamıştım lakin okuyan kişilerinde pek memnun kaldığını söyleyemezdim. Karşısındaki sandalyeye oturarak camdan dışarıyı izlemeye başladım. "Pek sevdiğim bir kitap değildir. Ama yine de iyi okumalar." Teşekkür edercesine gülümseyip, kahve dolu iki bardaktan birini bana uzattı. "Kitap okumak istersen banyonun hemen yanındaki odaya girmen yeterli olacaktır." Derin bir nefes alıp ayağa kalktım ve camı açarak soğuk havanın içeri sızmasını sağladım. Gözlerimi kapatıp konuşmaya başladığımda yanımdaki adamın pür dikkat beni izlediğine emindim. "Kitap okumayı sevmek güzel bir şey yani bize küçükken böyle öğrettiler." Buruk bir tebessüm ile yanıma yaklaşan adım seslerini dinledim. " Lakin bir kitabı anlamak çok korkunç değil mi?" Gözlerimi açıp ona döndüğümde pencerenin yanına yaslanmış beni anlamaya çalışıyordu. Yüzüne yerleşen sorgulayıcı ifadeden sonra devam ettim. " Gerçeklikten uzaklaşman gerekiyor ama hem ölmekten korkuyorsun hem de farklı bir hayata ışınlanamayacağının bilincindesin. Sende kendini perdenin arkasındaki oyuna odaklıyorsun. Görmüyorsun, işitmiyorsun hatta yaşamıyorsun ama hissediyorsun. Sahi Nefha sence bir insanın bir yerde olmak için orada mı yaşaması gerekir? Hissetmediğin sürece yaşamanın bir anlamı var mıdır?" Yanıma yaklaştığında gözlerindeki gri çukur uzay boşluğundan farksızdı. "Haklısın..." Cama yaslanıp sade salonda gözlerini gezdirirken bir şeyleri sindirmek istercesine nefes aldı ve konuştu. " Bir insan var ona sarılmayı çok özledim lakin daha önce hiç sarılmadım. Kokusunu çok özledim fakat kokusunu bilmiyorum. Onu içimde, Kalbimin merkezinde yaşatıyorum ama onu hissedemiyorum Benay." Buruk bir gülümseme içerinin havasını ele geçirdiğinde kafama takılan tek bir soru vardı. Bana sürekli Benay diyor ve gariptir ki bunu sorgulamadığımı düşünüyor. Derin bir gülümseme ile bu iğrenç sessizliği bozarak konuştum. " Bana Benay demen neden garibime gitmiyor bende bilmiyorum ama bunu bana açıklayacaksın. Benim ismim Alev" Kafası çok karışıktı ve onu tanımıyordum ama tahminimce o beni tanıyordu. Benim hakkımda çok şey biliyor ama bir şey söylemeye gücü yetmiyordu. Bana döndü ve aramızdaki mesafeyi kapatarak iki parmağını şah damarımın üstüne bastırdı. "Sana sözüm olsun ki anlatacağım, anlayacaksın her şeyi. Ama lütfen biraz zaman tanı. IKİGAİ" Yanımdan süzülerek geçen bedenden yayılan odunsu koku hızlıca yok oldu. "Nefha araştırma yapabileceğim herhangi bir aletin var mı?" Odadan gelen kıkırtı seslerini duymamak imkânsızdı. " Banyonun yanındaki oda senin bence oraya gitmelisin." Ağır adımlar ile dediği odaya ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde ise iki duvar kitap raflarıyla dolmuş bir duvar kocaman bir çalışma masası ile süslenmişti. Kapının olduğu kalan bir duvarda ise bir sürü farklı poster benzeri şeyler asılıydı. Dikkatimi çeken en büyük şeylerden biri ise tahtadan yapılmış birkaç yazıydı. Ama en büyük sadece dört tane yazı vardı IKİGAİ, 528, ORENDA ve son olarak MOKİTA. Çalışma masasına oturarak önümde duran defter ve kalemi önümde çektim. Bilgisayarı açtım ve duvardaki yazıları araştırmaya başladım. IKİGAİ Japonca bir kavramdı. Anlamı "Varlık nedeni" diye geçiyor kabaca ise "Uğrunda yaşadığın şey" ya da "sabah uyanma sebebiniz" Deniliyor. Tanımadığım bir adam bana bu lakapları layık görmüştü ve bunu araştırıp öğrenmeme izin vermişti. 528 sayısının da bir anlamı vardı. 528 Hz frekansı iyileştirici arındırıcı bir güç diye benimsenmişti. Aynı zamanda bu frekans sevgi ya da aşk frekansı diye geçmekteydi. Bunların hepsini deftere not alırken araştırmaya devam ediyordum. ORENDA gizemli güç demek anlamına gelen HURON dili yani Kuzey Amerikalı Kızılderililerin kullandığı bir dildeki anlamlı bir kelimeymiş. Ve son kelimemiz MOKİTA herkesin bildiği ancak üzerinde konuşmamak için anlaştığı gerçeklik anlamına gelmekteydi. Okyanus ya dillerinden biri olan KİLİVİLA' da MOKİTA diye bir sözcük var ki, değil Türkçe de, hiçbir dilde karşılığı yok. Duvarın geri kalanı ise saçma anlaşılmayan resimler ile bilinmezliğe mühür basmıştı. Bütün bunları not aldığımda kafamı kurcalayan tek bir soru vardı. Bunların benle ne alakası vardı. Alakası olmasaydı bir şeyleri öğrenmem için bana tek tek kapıları açar mıydı? Derin bir nefes alıp salona geçtim. Defteri yatığın altına koyup kıvrılarak Bej rengi koltuğa sarıldım.

KANLI YAĞMUR -2-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin