İlk Mektubum

26 4 46
                                    

Elimde yıpranmış defterim, kalemim. Bu sana ilk mektubum. Parmaklarım titriyor. Kalem tutamaz oldum, hiç başıma gelmezdi böylesi, ben de şaşkınım. El yazımın kusuruna bakma lütfen, zaten ne kadar güzel ve özel olsa da kehribar gözlerine yaraşamazdı bir türlü... O güzelim gözlerine...

Şu sıralar pek bir dalgın olduğumdan şikayetlenip durursun. Gülümseyerek dinlerim o tatlı sesini, söylenmelerini, "Ne yapsam da duyuramaz oldum sesimi sana Jeongguk. Alınıyorum doğrusu." deyiverdin aniden.

İçimi sinsi bir korku sardı. Gözlerim büyüdü toprak gözlerin karşısında, koca bir hava kütlesi yutkundum.

Alınma sakın. Alınırsan dayanamam. Sakın ola gönül koyma bana, şakasını bile kaldıramam. Pek bir değerli oldun şu küçücük dünyamda, pek bir yer kaplarsın. Bilsen aklın almaz.

Söyleyemedim o vakit. O halimi görünce kıstın zaten dünden küçük olan gözlerini, kiraz dudaklarını aklımın alamayacağı bir şekle koyuverdin. Sonra en güzellerden, en yasaklardan kopup gelen kahkahanı duyurdun kulaklarıma. Dünyamı sarstın. Yanaklarıma tüm kırmızılardan yerleştirdin, gözlerimin içine bakıp bir sanatmışçasına küçük küçük gülerken. Bu kez de o divane halime gülüp durdun.

Aklımı başımdan uçurmasaydın eğer, belki ufacık, yıldızlarda bir ihtimalle söylerdim zihnimin tüm duvarlarında senin asılı olduğunu. Her zaman seni düşlemekle, düşünmekle meşgul olduğumu, bu sebepten sesini bir türlü duyuramadığını söylerdim çünkü ben sende kayıbım, sende dalgınım...

Ne zaman kabullendim bilmem, bir his sardı içimi. Sen kokan, sen olan bir his, seni anımsatan. Hiç rastlamadım böylesine, senden başkasında bulamadım böylesini.

Nasıl başladı bilmem, nereden esti, hangi rüzgarlar taşıyıp getirdi? Bilmem. Bir gün uyandığımda mı bu haldeydim, yoksa tüm hayatım boyunca mı sakladım sana bu hisleri onu da bilmem. Utanıp saklanmalı mıyım; yoksa dağlara, taşlara, uçan kuşlara mı çığırmalıyım şu kalbimdeki sızıyı, onu hiç bilmem...

Tek bildiğim; her şeyin senin hatandan ibaret olduğuydu. Her şey sadece ve sadece senin yanlışındı. Ben böyle biri değildim... Zaten böyle olmamalıydım...

Böyle olmamalıydı... Sen gözlerime böylesine imkansız bakmamalıydın, ruhumu böylesine nükte okşamamalıydın.

Tutamlarının rüzgarda birkaç milyon kelebeklermişçesine uçuşmasına izin vermemeliydin. Yanaklarının sabahları al al kızarmasına, kirpiklerinin her buluştuklarında birbirine karışmasına izin vermemeliydin. Her şey senin hatan, bana eşi benzeri rastlanılmamış sözler etmemeliydin.

İsmimi her cümlenin sonunda anmamalı, ağzımdan dökülen her kelime hatrına dudaklarıma rüyalarda geziniyormuşçasına yürümemeliydin. Seninle her vedalaştığımda gözlerimin içine dakikalarca bakıp sessiz kalmamalı, evine dönmeden önce göz kapaklarını usulca yumup saçlarımı huzur içinde okşamamalıydın.

Gözlerimi her kaldırdığımda beni o kahverengi kuyularınla karşılamamalıydın, yanımdan her geçtiğinde o yaseminden güzel kokunu kokuma bırakmamlıydın. Her fırsatta tenini tenime değdirmemeliydin, yanlışlıkla olsa bile! Yapmamalıydın.

Sen kötü bir adamsın Kim Taehyung, sen tehlikeli sularsın, sen fırtınasın, fırtınadan sonraki durağansın. Sen ucu bucağı olmayan çöllerdeki deli rüzgarsın, hoyratsın. Şu dibi, sonu olmayan güzelliğin beni Tanrı'mdan uzaklaştırır, sen Tanrı'ya bir isyansın Kim Taehyung.

Sen en güzel manzaralarsın. Sen en güzel çiçekler, en güzel kokularsın. Sen maviliksin, gözümün alabildiği kadarsın, daha fazlasısın, çok güzelsin. Sen şarkı söyleyen kuşlar, onları ağırlayan asırlık çınarsın, yere göğe kollarını açar, aksi yöne esen tüm rüzgarlarla bir başına kapışırsın.

Küçük küçük, ufak ufak bağladın gönlümü, sıcaklık uğramamış gönlüne. Karşında pek savunmasız, evsiz barksız kaldım. Bir tek sana sığındım, sana olan saklı hislerime... Kendimi koca bir oyunun içinde buldum.

Ben öylesine bir oğlandım. Bir şekilde günümü bitirir, uykularda ağlardım. Sabah uyanır, düşüncelerimden kaçardım. Yürüyeceğim tüm yolları koşar, koşacağım tüm yolları yürürdüm. Tek gayem hayatımda yeri olan biricik insanı, biricik kadını mutlu etmekti. Her akşam onun için hiç acımadan henüz açmış olan çiçeklerin canına kıyardım. Eve dönene kadar tüm güzel sözleri düşünür, bir şiir gibi okurdum yorgun ve buğulu gözlerine. Onun bir gülümsemesi benim tüm huzur bulmuş düşlerime bedeldi. Ben böylesine bir oyuna girişeceğimi, senin varlığında yok olacağımı bilmezdim.

Zaten pek bir kırgın bakarsın bana, anlayamam. Yalnızca yağmurlarda ağlarsın... Yalnızca gözlerimi kapattığımda gülümser, yalnızca uyuduğumda oflarsın. Kafam karışıyor, aklım bulanıyor. Beni kendine bağlıyorsun gaddarca, senden başkasını anamaz oldu zihnim; senden başkasını göremez...

Gençliğime mi vereyim, bilmezliğime mi bilmem ama ben çekildim okyanusuna, yandım ateşinde, korlandım rüzgarında, söndüm sularında...

Olmadığın her yerlerde gözlerim hep seni arıyor; rüzgar tenime uğradığında o yumuşak ve karmaşık tutamlarını düşlüyorum. Güneş kapıma dayanıp odamı selamladığında, o esmer tenini düşünüyorum. Elime birkaç çiçek iliştiği an kulaklarının arkasına yürüyorum. Gözümden birkaç damla yaş geçtiğinde senin gözlerine koşuyorum.

Normal midir tüm bunlar? Her insanın başına gelir mi bu tür eziyetler? Tüm bu yasak kadar tatlı günahlar...

Bir şey söyle lütfen, kendi başıma anlayamam... Gözlerim gözlerine nasıl bu denli hasret her daim, bir başıma çözemem...

Penceren konuşmuyor, sen konuşmuyorsun, kaldırımın dünden sessiz. Sanırım sessizliğe eşlik edeceğim, sanırım olup biten hiçbir şeyi anlayamayacağım...

Ben sadece okyanusunda duracağım, çırpınmayacağım Atlantis'im. Ben sadece Atlantis'ime batacağım.

Jeon Jeongguk'dan
Değerli Kim Taehyung'a

1913, 17 Temmuz

Hüznüm Toprağadır.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin