17

932 117 32
                                    


Öncelikle niyetim asla bu kadar bekletmek değildi. Bu durum için üzgünüm. Tanıyan bilir her tatil dönemi çok ciddi bir yol serüvenim olur. Bayram haftası seminer haftası tatil vs derken ciddi bir koşturma yaşadım. Dün yolda yazarım düşüncesiyle bildirdim ama aksilik oldu. Kısacası elimde olmayan durumlar yaşadım, üzgünüm. Beklediğiniz için teşekkür ediyorum ♡

Keyifli okumalar ♡

Serhat gece boyu hissettiği sıcaklığın yavaş yavaş kaybolduğunu fark edince kapalı gözlerle yanındaki adamı yoklamaya başladı. Yoktu.

Gece uykuya dalamam diye düşünse de askerin sıcak vücudu her temas ettiğinde huzurlu ve mayışık hale bürünüp uyumuştu. Bazı anlarda üzerindeki ağırlığı ittirmeye çalışsa da uykulu adamın sanki bilinçli şekilde çekilmeyişi onu bu hareketinden vazgeçirmiş kaderine razı gelip kuzu kuzu uyumuştu.

Şimdi ise gözlerini açıp odanın boşluğunu izliyordu. Gün yeni yeni aymak üzereydi. Evden herhangi bir insanın var olduğuna dair ses gelmiyordu. Kalkıp oturdu. Kalın yorganı üzerinden bir iki hamleyle sıyırıp ayaklarını ayakkabılarının üzerine bıraktı. Yarı aralık gözlerle tekrar odaya bakınca orta sehpanın üzerinde dün askerin verdiği mont ve üzerinde de anahtarlığa takılmış bir anahtar vardır. Anahtar bir kağıt parçasının üzerindeydi.

Ayaklanıp kağıdı eline alıp çatık ve huysuz gözlerle okudu 'bana kahvaltı hazırlamanı beklemek isterdim ama üzgünüm. Görev beklemez'

Kağıdı sehpanın üzerinde duran parkanın cebine sıkıştırıp üzerini giyindi. Perdeyi aralayıp çalıştığı yere bakınca dudağının kenarı kıvrıldı. Evden çıkar çıkmaz iş yerine varmak garip bir rahatlama hissettirmisti.

Parkayı koltuğun kenarına bırakıp anahtarı kendi cebine koydu. Evden çıkıp fırına adımladı. Üzerinde tatlı bir rahatlık vardı. Eskiden de evi çalıştığı fırına yakın olmuştu ama hiç birinde böyle bir dinginlik hali hissetmemişti.

Ocaga geçip fırını hazır hale getirirken hamur açan elemanla günlük sohbetlerini ediyorlardı. Kafa çocuktu.

Gün öğleyi biraz geçince ekmek pişirme işi haliyle son bulmus kış güneşinin vurduğu kapının önüne iki tabure atıp Bekir ustayla geleni gideni izliyorlardı amaçsızca. Serhat üzerinde etiket gibi duran ruhsuz halinden sıyrılmıştı.

Elindeki çayı karıştırırken yere bakıyordu. Dudaklarında minik belli belirsiz bir kıvrım vardı. Yerdeki parke taşlara bakarken aniden önünde duran postallarla irkildi. Elinde ince bir titreme olsa yutkunup kafasını kaldırıp baktı gelen askere. Kafasını hafif yana kırıp 'hayırdır' der gibi baktı.

Asker gözünü serhata değdirip etrafa bakındı. Garip bir gerginlik hali vardı üzerinde. "Serhat, akşam 7 kisilik yemek hazırla." Dedi yüzüne bakmadan.

Serhat önce anlamasa da gözlerini kısıp tepesinde duran askere baktı. Elindeki çayı yere bırakıp ayaklandı. "Anlamadım asker?"

Tolga bekire selam verip hal hatır sormuştu bile. Tekrar serhata dönüp donuk şekilde "kasaba git bir şeyler hazırlat. Aksama misafirim var 7 kişilik dersin" dedi

Serhat elinin tersiyle askerin omzunu hafif ittirip "emir erin değilim ben asker yine karıştırdın sen. Git kime ne yaptırıyorsan yapsın" deyip göstermediği sinirle içeriye adımladı. Arkasından bağıran bir asker beklese de kimseden ses çıkmayınca dönüp baktığında kimseyi görememişti. Bekir ise olduğu yerde oturmuş çayına devam ediyordu. Anlam veremeyip içeri geçti.

KİRLİ POSTALLAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin