18

46 5 39
                                    

Jeonghan kapının önüne geldiğinde heyecanla derin bir nefes alıp kapıyı çaldı. Kapıyı açan joshua ile gözgöze geldiğinde gülümsedi. Joshua kapısının önünde durmuş ona bakan oğlanı baştan aşağı süzmeye başladı. Jeonghan da joshua'dan farksızdı. Jeonghan'ın gözleri joshua'nın kısa şortuna sonra da süt beyazı bacaklarına kaydı. Joshua bunu farketmiş olacak ki yanakları al al olmuştu.Gözleri gözlerini bulduğunda yutkundu. Boğazını temizleyip konuştu.

"Hoşgeldin"

"Hoşbuldum"

"İçeri geç"

Jeonghan başını sallayıp ayakkabısını girişe bırakıp içeri adımladı. Salona ilerleyip etrafa göz gezdirdi.

Koltuğa oturup Joshua'ya doğru baktı.

"E nasılsın shua"

"İyi sen?"

"İyiyim bende"

"Güzel"

"Hmhm"

"Çay getireyim mi?"

"Bende geleyim"

Joshua başını salladığında önden mutfağa doğru ilerledi. Jeonghan da arkasından geldi.

"Sen cidden bana çay mı yaptın ya"

"Evet"

"Çok tatlısın ama sen"

Joshua kıkırdadı ve tezgaha yaslanıp iki tane çay bardağı çıkardı. Arkasını dönmeye çalıştı ama iki yanına konan eller bunu engelledi.

Jeonghan'ın nefesini boynunda hissetti. Kısa bir öpücük bıraktı boynuna. Sonra da yanağını kendi yanağı ile birleştirdi.

"Çok seviyorum seni Hong Jisoo"

Joshua'nın kalbi elinde olmadan çok hızlı atıyordu. Buna daha fazla dayanamayacağını anladığında Jeonghan'a dönüp göğsünden tutup itti.

"Salona geç Jeonghan, ben getiririm. Çok yardımcı oldun gerçekten"

Jeonghan kısa bir kahkaha atıp salona geçti. Joshua duyduğu kahkaha sesi ile kalbi tekledi. Güzel gülüyordu.

Derin bir nefes aldı sakin olmak adına ve tepsiyi alıp salona ilerledi. Jeonghan telefonda Bir şey ile uğraşıyordu.

Joshua salona girdiğinde telefonu bıraktı.
Joshua tepsiyi masaya bırakıp jeonghan'ın yan tarafına oturdu. Bacakları birbirine değiyordu. Jeonghan'ın gözleri bacaklarına yöneldiğinde boğazını temizledi.

"Ihm, e içmeyecek misin?"

"Ha? Hee, içeceğim tabi. Senin elinden zehir olsa içerim bebeğim"

Göz kırpıp çay bardağını ağzına doğru götürdü ve bir yudum aldı.

"Nasıl olmuş, kırk yılda bir çay yaparız da"

"Senin gibi mükemmel"

Joshua gülümseyip kendi çayını yudumladı.

Bacağına değen el ile gözleri fal taşı gibi açıldı. Anın şoku ile elindeki çay elinden kaydi ve Jeonghan'nın üstüne döküldü.

Jeonghan acıyla inleyerek ayağa kalktı.

"Of çok özür dilerim"

"Sonra özür dilersin yanıyorum şu an"

Joshua Jeonghan'a yaklaşıp tişörtünün eteklerinden tutup havaya kaldırdı ve tişörtünü çıkardı. Biraz eğilip göğsünü üflemeye başladı.

Jeonghan'a baktığında sırıttığını gördü.
İçinden niye sırıtıyor diye geçirirken ne yaptığını sonradan fark etti. Hızlı bir şekilde arkaya doğru adım attı ama masa bunu engellediği için düşecekti. Fakat beline sarılan kollar bunu engellemişti. Jeonghan Joshua'yı kendine çektiğinde elleri refleks ile çıplak göğsüne gitti.

Şuan utançtan yerin dibine girebilirdi.
Jeonghan ona bakmayan o güzel yüzü çenesinden tutup kendine çevirdi.

"Bu güzelliğin nedir joshua. Şuan seni öpmek istiyorum"

Joshua sessiz kalarak gözlerini kaçırdı.
Jeonghan Joshua'yı arkasında ki kanepeye doğru yavaşça itti ve üzerine doğru gitmeye başladı.

"Sen bu kadar utangaç değildin bebeğim"

"Ne alaka be, utandığımı kim söyledi"

Joshua bunu söylerken gözlerini kaçırdı. Jeonghan Joshua'nın yüzüne yaklaşıp hayran olduğu gözlere baktı, sonra da yumuşacık gözüken dudaklarına kaydı.

"Öpebilir miyim?"

Joshua daha fazla dayanamadı, çocuktan etkiledindiği apaçık belliydi. Başını onaylar bir şekilde salladığında Jeonghan'ın dudaklarını kendi dudakları üzerinde buldu.

Jeonghan Joshua'nın alt dudağını dudakları arasına alıp yavaşça emmeye başladı. Isırdığında Joshua'nın ağzından bir inleme döküldü. Jeonghan dudaklarını ayırıp kendi dudağını ısırdı.

"Yapma joshua"

"Ney-"

Açılan kapı ile joshua hızlıca Jeonghan'ı üstünden itti.
İçeri giren wonwoo ile gözler ona döndü.
Wonwoo bir kaşı havada ikiliyi süzüyordu.
Gözü Joshua'nın kızaran dudaklarına kaydı, Jeonghan'a döndüğünde aynı şekilde olduğunu fark etti ve çocuğun üstü yoktu.

"Siz öpüştünüz mü lan"

"Ne? Ha-"

"Mingyu koş!!"

Mingyu kapıyı kapatarak hızlıca salona geldi. Üstü çıplak bir jeonghan ve endişeli bir joshua gördü.

Jeonghana kaş göz yaparak konuştu.

"Yapıyor muydunuz. Yengem oldu mu artık"

"Ya mingyu ne diyors-"

"Evet yengen sayılır artık. Karşılık verdi sonuçta"

Joshua hayretler içinde Jeonghan'a döndü.

"Hey! Ben teklif bile almadım"

"Hasbinallaaah. Ne demek almadım bebeğim. Kaç kere gülüm olur musun diye sordum"

"Bak şu keko mingyu geldi tekrar keko oldun. Hem saymam ben onları"

"Kesin zırvalamayı. Öpüştünüz yani"

"Evet wonu evet"

"Çok şükür kabul ettin çocuğu ya"

"He ya yenge"

"Sus jeonghan" dedi sinirle joshua.

Jeonghan pes etmiş şekilde ellerini havaya kaldırdı.

"Hem niye geldiniz ya siz"

Jeonghan sırıtarak Joshua'ya baktı.

"Ne bakıyorsun öyle"

"Sonra devam ederiz güzelim, sinirlenme sen" dedi göz kırparak.

"Ne alaka be"

Wonwoo araya atlayarak konuştu.

"Baktık ikinizden de çıt yok. Dedik joshua Jeonghan'ın yanına gitmez, belki Joshua'nın evindelerdir. Haklı da çıktık"

"Aman, neyse oturun. Çay dolduralım sizlere. Jeonghan sende git odamdan bir tişört alıp giy"

"Tamam güzelim"

Böylece joshua mutfağa Jeonghan'da odaya ilerledi.

Amk Kekosu - [jihan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin