11

28 3 20
                                    

"hasbinallah, bunlar ne soonyoung"

"Yaw sus amınakoyim sus"

Soonyoung Jeonghan'ın eline siyah bir paraşüt tipi pantolon ve yeşil bir oversize tişört tutuşturdu.

"Al, yürü kabine"

"Bu nasıl pantolon la, şalvar gibi. Benim pijamam daha güzel"

"Lan siktir kabine çok konuşma"

Jeonghan memnuniyetsiz bir şekilde kabine girdi. Kıyafetlerini çıkarıp soonyoung'un verdiği kıyafetlere bir bakış attı.

"Yaw ben sizi beğenmedim ama la"

Pantolonu giyip tişörtü de kafasından geçirdi.

"Bu nasil pantolon yaw, çok rahatsız. Rahat pijamamı özledim"

"Ne diyorsun jeonghan, bitti mi!!??" Diyen soonyoung ile yavaşça kabinden çıktı.

Soonyoung şaşkın bir şekilde Jeonghan'a bakıyordu.

"Noldu la, niye böyle bakıyon? Olmamış demi. Dedim ben sana, değiştircem"

Kabine yöneldiğinde soonyoung kolundan tutup kafasına bir tane geçirdi.

"Lan jeonghan bu ne? Taş olmuşsun amk. Sen kendini kekoluk ile harcamışsın oğlum"

"Valla mı la? Ben beğenmedim ama"

"Sen ne beğeniyorsun ki amk"

"Joshua'yı, yarimi, gülümü"

"Tamam sus, sabır. Bir iki parça daha alıp çıkalım buradan"

Jeonghan başını sallayıp soonyoung'u takip etmeye başladı. Tam tamına 10 tişört, 7 pantolon ve 6 tane sweatshirt almışlardı.

"Hasbinallah, soonyoung bunlar çok fazla. Nasıl ödicez"

"Zenginsin amk, saniyesinde ödersin "

"Doğru" dedi  Jeonghan sırıtarak. Soonyoung durup Jeonghan'ı süzdü.

"Ne eksik acaba"

Gözleri Jeonghan'ın elinde duran tesbihe takıldı. Göz devirip tesbihi aldı.

"Yok tesbih artık jeonghan, yok. Sana düzgün bir bilezik ve kolye alalım"

"Kız mıyım ben la"

"Sadece kızları mi takıyor amk"

"Ne bilim la"

"Sus o zaman"

Jeonghan soonyoung'a uydu ve sessiz kaldı. Arada gözü yemyeşil parlayan tesbihine kaysa da birşey demeden önüne dönüyordu. Çünkü biliyordu tesbih dediği anda soonyoung ona patlardı diye.

Kasaya ilerleyip herşeyi kasadan geçirdiler. Parayı ödeyip mağazadan çıktılar.

Arabaya doğru ilerlerleyerek bagaj kapısını açıp eşyaları içerisine koydular. Herşeyi yerleştirdikten sonra arbaya bindiler.

Soonyoung koltuğa geçip yayıldı.

"Çok yoruldum be"

"He la, çok yorucuydu"

Soonyoung hızlıca Jeonghan'a döndü.

"Bu konuşma tarzını değiştir Allah aşkına"

"Nası konuşim"

"Nası değil nasıl, konuşim değil konuşayım amk"

"Ne bilim la"

"Bilim değil bileyim, of amk of. Neyse mahalleye dönelim"

Jeonghan kafasını salladığında arabayı çalıştırıp mahalleye doğru sürmeye başladı.

Mingyu ve wonwoo sokağın köşesinde oturmuş sohbet ediyorlardı.

Wonwoo karşıdan gelen kişilere dönüp baktı.

Soonyoung ve tanımadığı biri geliyordu.

"Mingyu, şu karşıdakiler kim?"

"Kiml- ananı skm, lan jeonghan"

"JEONGHAN MI"

Soonyoung ve Jeonghan yanlarına vardıklarında ikili hala şaşkınca Jeonghan'a bakıyordu.

"Jeonghan bu ne hal koçum"

"Keko jeonghan yok artık. Ne jeonghan vardı soon?"

"Modern amk modern"

"Heh, keko jeonghan yok artık. Modern jeonghan var"

"Valla ne diyeyim. Tavlarsın Joshua'yı bu şekilde"

Jeonghan'ın gözleri parladı.

"Ciddi misin yenge?"

"Hmhm"

"Vallahi mi demedi. Ciddi misin dedi. Helal lan konuşman da düzeliyor "

"Ne sandın gülüm"

Soonyoung başına vurdu.

"E bozdun amk"

"Ya sus la, bugünlük bu kadar değişim çok bana. Ne bekliyon, birden pörfekt bir insan olmamı mı"

"Sen şivesiz korece konuş. Yemin ederim ingilizceye gerek yok"

"Sus la"

"Neyse şimdi bir post atalım. Görsün kocan seni"

"He görsün, canım yarim"

"Ya bir sus amk"

--

Wonu:
Kanka
Seninki
Evrim degil
Devrim gecirmis amk

Shua:
Benim ki kim amk

Wonu:
Jeonghan iste

Shua:
Ciddi misin

Wonu:
He git postuna bak

Shua:
Bekle bakim

Amk Kekosu - [jihan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin