14

412 42 27
                                    

geçmiş, 2017

beni bir hışımla lavaboya doğru çeken oğlana gözlerimi devirdim, açtığı kapıdan hızla içeri girdiğinde kapıyı bana tutmadığı için neredeyse burnum çarpıyordu. derin bir nefes alıp ayağımla kapıyı ittirdim ve içeri attım kendimi.

şükürler olsun ki kimse yoktu erkekler tuvaletinde, han jisung kendini bir musluğun önüne atmış sinirli sinirli aynaya bakıyordu. nedense bu sinirli hallerinden hiç korkasım gelmiyordu son zamanlarda.

"benimle zorun ne senin?" diyerek sitem etti, çatık kaşları ile daha da sincaba benziyordu. ona yaklaşıp bana hamle eden bileğini tuttum.

bir hışımla bileğini elimden kurtarıp yanıma yaklaştı, yüzlerimizin aynı hizada olması için parmak ucuna kalkması gerekiyordu. koyu kahve gözleri ruhumu delercesine bana bakıyordu.

"onu sana sormalı."

"şifreli konuşma benimle. rahatsız mısın oğlum sen?"

iki eli omuzlarımı kavrayıp beni duvara yasladığında ağzımdan kısık bir tıslama çıktı. avuçlarımı göğsüne koyup sertçe ittirdim sıska bedenini, kalçasını musluğa çarpmaktan son anda kurtuldu.

afallamış suratına baktım, güzel dudakları tatlı bir şekilde büzülmüştü. eğdiği suratındaki gözleri doğrudan bana bakıyordu. dolgun yanakları ve yeni saç kesimi onu çok tatlı yapmıştı. bana öyle korkunç bakışlar atınca ısırasım geliyordu onu.

bir yandan da çok sinirimi bozduğu doğruydu. olur olmadık yerlerde bana laf atıyor, sürekli beni eleştiriyordu. benim de ondan aşağı kalır bir yanım yoktu gerçi, altta kalmayı sevmezdim. sonuç olarak ekipteki herkesi bıktırmış, kavgalarımızla başlarının etini yemiştik.

şimdi burada olmamızın nedeni etraflıca konuşmak ve bu sorunu kökten çözmekti. birbirimize sempati duymamız mümkün değildi belki ama bu kavgalarımızı insanlara göstermeyip onlara rol yaparsak her şey çözülürdü. kimse içeride ne olduğunu bilmeyecekti sonuçta.

"bir daha insanların önünde kavga etmeyeceğiz, tamam mı?" dedim ona. benim komutlarımı dinleyecek, sözlerimi uygulayacak son kişi oydu ancak uysalca başını salladı ve yorgun bir şekilde mermere yaklaştırdı sırtını. şimdi adım adım üzerine doğru geliyordum ve artık banyo mermeri ile sırtı arasında hiçbir boşluk kalmamıştı.

aldığı sıcak nefes yüzüme vurdu, ellerim kol altlarına gitti istemsizce. iki elini yeniden omuzlarıma çıkarıp orada duraksadı. dayanamazcasına gözlerini kapattı.

"ne yapıyorsun?"

sorusunu görmezden geldim birkaç saniyeliğine, cevabım yoktu. bıkmıştım, bıkmıştık ikimiz de birbirimizden. işte özellikle bu yüzden, şu an bunu yapıyor olmam deli saçmasıydı.

içimde engel olamadığım bir şey vardı, ne olduğunu bilmiyordum. jisung'un benden ölesiye nefret etmesi bana bunu yapıyordu.

"gerçekten çok konuşuyorsun, han jisung."

tam ismini söylemem onu etkilemiş gibi yüz ifadesi anlık olarak değişti, küçük elleri omuzlarımdan boynuma çıktı ve ensemde birleşti. olduğumuz pozisyonda içeri biri girip bizi görse açıklamamız yoktu ve bu durum ikimizin de umurundaymış gibi durmuyordu.

büyük asyalı gözlerinde muzip bir ifade belirdi, parmak ucuna çıkıp dudaklarıma yaklaştı. yüzlerimizin arasında milimler vardı, nefeslerimiz birbirini süpürüyordu.

"sustursana."

yarım ağız sırıttı. dünya üzerinde kimsenin karşı koyamayacağına oldukça emin olduğum bir bakış attı bana. aklımı kaybedeceğim sandım, dudaklarına yapışmadan birkaç saniye önce aklım basımdan gidecek sandım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 06 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

one way emotion,, hyunhosungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin