12

376 43 73
                                    

saat gece yarısını çoktan geçmişken, yavaşça çalınan kapısını duyumsamış olacak ki elindeki telefonunu bırakıp gel diyor bana içeriden. hwang hyunjin'in odasına girerken suratımda minik bir tebessüm var.

beni görmesiyle o da gülümsüyor ve yorganı üzerinden açıp açıkça bir şey ifade ediyor bana. pişkin pişkin sırıtarak çantamı zemine bırakıyorum ve koynuna kıvrılıyorum.

"konuştunuz mu chan hyung ile?" kafamı sallıyorum sakince. önemli olduğunu bilsem de şu an bu hakkında konuşmak istemiyorum, aslına bakılırsa konuşmak istemiyorum direkt olarak. ellerimiz ve dudaklarımız çalışmalı tam şu an.

bu yüzden iki elimi boynuma sarıp yapışıyorum dudaklarına, o da benimle aynı düşüncede olmalı çünkü kalçalarımdan sertçe kavrıyor bedenimi onunkine yaklaştırıyor.

altındaki kısa şortun lastiğine takıyorum elimi, dudaklarım üzerinde gerilen dudaklarından anlayabiliyorum gülümsediğini. ben de gülümsememe engel olamıyorum, cidden çok aptallaştırıyor bu çocuk beni.

poposunu havalandırınca altını çıkarıyorum. gözlerimi güney taraflara çevirince çakala bak sen, diyorum içimden. iç çamaşırı giymemiş, bu kadar zaman nasıl üstüme atlamadı bilmiyorum ama bu kadar istiyorsa istediği her şeyi vereceğim ona.

tenine tezat sopsoğuk parmakları tişörtümün eteklerine gidiyor ve hızlıca atıyor onu üstümden. göğüslerime bakıp dudaklarını yalıyor. saçlarından kavrayıp kafasını köprücüklerime bastırıyorum ve sırtındaki ellerimi ince tişörtünden içeri sokuyorum ben de.

yarın chan hyung boynumu görünce ağzımıza edecek, biliyorum. bir de sorun sikimde mi diye, asla. dolgun pespembe dudakları tenimi emdikçe delirecek gibi oluyorum. izlerini bedenimde taşıyacak olmak beni gururlandırmıyor değil, hwang hyunjin'in en güzel sanat eseri ben olmalıyım.

ağzımdan dökülen ağlamaklı mırıltılar onu çileden çıkarıyor gibi, alelacele altımdaki pantolonu çıkarıyor. ikimiz de acele ediyoruz, nedenini de biliyoruz. bu an için aylarca beklemişiz çünkü.

baksırım üzerinden sikimi okşayınca sıcak bir nefes veriyorum havaya, kollarım omuzlarına gidiyor ve şişmiş organımı iç çamaşırımdan kurtarınca rahatlıyorum. ucundan topladığı zevk sıvılarımı deliğimin üzerine yediriyor, çıldıracağım yakında. yaptığı her şeyin beni bu kadar etkilemesi gerçek olamaz.

derin bir nefes alıp kollarımı boynuna sarıyorum ve bedenlerimizi bütünleştiriyorum neredeyse. sabrının sınandığını hissedebiliyorum. sabrı sınanınca yapabileceği şeyleri düşündüğüm zaman ise kan yanaklarıma hücum ediyor hemen. başımı omzuna yaslıyorum.

ıslak olan parmakları içimde kolayca kayıyor. açık ağzını boynuma kapatmış, tenimi morartmaya yemin etmiş gibi. küt tırnaklarımı ensesine batırıyorum ve ona hızlı olmasını istediğimi ifade ediyorum.

iki parmağı duvarlarımı hızlıca okşarken bileğinin ağrısını umursayacak durumda olmasa gerek daha da hızlanıyor. bedenlerimiz arasında sıkışan aletim semsert ve sızdırıyor. sikiyle boşalmak istiyorum, bu yüzden kendimi tutuyorum. ancak inkar edemeyeceğim bir şekilde parmakları çok iyi iş yapıyor.

birkaç saniye sonra parmaklarını çıkarıyor, ağzına götürüyor ve ıslak seslerle emiyor. arsızca sırıtıyorum ona, sırada ne var biliyorum.

beni göğsümden hafifçe ittirerek gözlerimizi buluşturuyor. puslu, şehvetli bakışları göz bebeklerimi delip geçiyor. onu bu şekilde görmeden bunca yıl nasıl yaşamışım bilmiyorum ama bu günden itibaren onsuz tek bir saniye istemeyeceğim kesin.

one way emotion,, hyunhosungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin