0.4; bir süre kalmış ırmağın üzerinde deniz kızı gibi

123 24 44
                                    

✿

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

hyunjin'in hiçbir planı yoktu.

oturduğum deri koltukta, fıldır fıldır koca kahvelerimle içeriye girip çıkanları gözlemleye çalışsam da saatlerdir ondan eser yoktu. zaten gelmeyeceğini tahmin ettiğim için oflamama engel olamayıp dalgın gözlerimi önümüzdeki boş masaya kitledim omuzlarım düşerken. "yine boşuna ümitlendim."

"iki buçuk saattir buradayız. şu an ben de seni rahatlatıp gelir diyemeyeceğim çünkü gelecek gibi durmuyor."

"ne yapacağız?"

hyunjin, uzun sarı saçlarını kulağının arkasına atarken çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi gözlerini büyültüp, kalın dudaklarını yalayarak konuştu. "bilmiyorum." bir planı olduğunu düşünerek heyecanla diyeceği şeyi beklerken aldığım cevapla sanki mümkünmüş gibi asık olan suratımı daha da asıp kolumu göğsümde bağlayarak oturduğum yerde geriye doğru yaslandım.

"bahtı sikik piyade minho." dudaklarımın arasında sinirle fısıldadığım cümleyi hyunjin duyup kıkırdamıştı. iki buçuk saattir can sıkıntısıyla oturduğum koltukta dayanamayıp masaya gelen her içkiden birkaç yudum aldığım için çoktan kafamın içi bulanmıştı bile. saat epey geç olmuştu. sorunsuz bir şekilde yakalanmadan eve dönmem için daha fazla içki içmeyi bırakıp hyunjin'in sert göğsüne yasladım kafamı.

çok geçmeden çalan telefonumu cebimden çıkarıp ekrana kitledim gözlerimi. normalde açmayacak olsam da arayan kişinin felix olduğunu görmemle kaşlarım havalandı. bir sıkıntı olmadığı sürece aramazdı felix beni.

"lix arıyor, iki dakika konuşup geleceğim iyi bak etrafa kaçırmayalım adamı gelirse."

"dikkat et."

hyunjini başımla onaylayıp masadan ayrılırken çıkışa doğru gittim hızlı adımlarla. dışarı adım attığım anda yüzüme çarpan sert rüzgarı iliklerime kadar hissetmiştim. elimde ısrarla çalıp duran telefonu açtığım esnada mekanın arkasındaki park eden lüks araçlarla dolu sokağa doğru ilerliyordum bir yandan da.

"efendim bebeğim."

"selam, nasılsın hyung?"

"iyiyim, sen?"

telefondan gelen hırıltılı nefesle arkamdaki kaldırıma çöküp konuşmasını bekledim lix'in.

"ben de iyiyim. annen buradaydı."

"ne dedi?"

"bana laf soktu başta torpilli falan diye, annemle hafif atıştılar yemekteyken. sonra senin hakkında kötü konuşmaya başladı. sponsoruna falan bile laf söyledi. bizden çıktığında da çok sinirliydi hâlâ, haberin olsun diye aradım seni de. evde sana kızarsa üzme sakın kendini tamam mı?"

felix'in ara ara kesilip hırıltılı gelen nefesi ağladığını belli etse de bir şey demeden gözümü yumdum sıkıca. onun üzülmesine neden olduğum için kendimden de annemden de nefret ediyordum.

ophelia, minchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin