7. Bölüm

289 36 124
                                    

Teneffüsün bittiğini haber veren zil çalmış, Osman da çoktan sırasına geçmişti.

Düşünüyordu Zeynep. Düşünmekten kendi kendini yiyordu içten içe.
Hoş, son üç ayı böyle geçmişti ya neyse.

Sinan bir şeyleri anlamış olabilir miydi cidden? Peki anladıysa diğerlerine söyler miydi?
Bunun olmasından çok korkuyordu Zeynep.

Ne çok sevdiği sıra arkadaşını, ne sürekli selamlaştığı Eda'yı ne de sürekli cebinde fındık ile gezen Osman'ı kaybetmek istemiyordu.
Hatta neredeyse hiç sohbet etmediği halde denk geldiği zaman ufak da olsa tebessüm eden Kerem'den bile kopmak istemiyordu.

Sinan bunları alır mıydı ki elinden?

Gerçi çok umursamaz birine benziyordu. Sanki evi başına yıkılsa, o enkazı hiç yargılamadan evi bilecek gibi duruyordu.

Peki neden ima yapıyordu Zeynep'e?
Ya da Zeynep mi böyle anlamıştı?

Z:"Rabbim sen bana bir yol göster."

Arkadaşının fısıltılı duasına istemsizce kulak misafiri olan Işık, kaşlarını çatarak Zeynep'e dönmüştü.

I:"Zeynep? İyi misin?"

Z:"Çok şükür iyiyim."

Işık, pek ikna olmasa da önüne dönmüştü sessizce.
Zeynep ile koyu bir sohbete girişse hiç de fena olmazdı aslında.

Zira Zeynep, suskun bir genç kızdan fazlası gibi gelmişti Işık'a.

***

Nihayet biten Fizik dersinin ardından coşkuyla dışarı koşturmaya başlamıştı tüm sınıf.

K:"Kalkın beyler!"

Kerem'in sert bir şekilde sıraya vurması ile uyanan Osman ve Sinan ikilisi, boş boş etrafa bakmaya başlamışlardı.

O:"Geldik mi ya?"

E:"He geldik. Kalkın hadi! İki saat sıra bekliyoruz sonra."

Uyanmaya çalışan arkadaşlarını boşveren Kerem, flörtöz bir gülümseme ile sevgilisine yaklaşmıştı.

K:"Senin beklemene gerek yok güzelim. Ben alır gelirim sana."

E:"Yaa?"

Gülümseyen Eda, uzanıp sesli bir öpücük kondurmuştu Kerem'in dudağına.

Tamam.
Bu Zeynep için biraz fazlaydı.
Çok fazlaydı hatta.

Uyum sağlamak için böyle şeylere alışmalı mıydı cidden?
Halasının okuluna gitmediği için pişman olmaya başlıyordu genç kız.
Lakin, yargılayamazdı da.
Sonuçta fazlalık olan oydu.
Düzeni bozan, farklı olan...
Ya da öyle sanıyordu.

Sırasından kalkan Sinan, kendisi için gayet normal olan bu durum karşısında utançla başını çeviren Zeynep'i farketmişti.
Alışık değildi böyle şeylere. Belliydi.

S:"Fingirdemeniz bittiyse gidelim mi artık?"

Arkadaşının dediklerine karşın sahte bir kızgınlık ifadesi takınmıştı Kerem.

K:"Diyene bak. Sanki beyimizin sevgilisi yokmuş gibi. Hayrola Işık? Ayrıldınız da haberimiz mi yok?"

Sevgililerdi demek...
Gerçi anlaşılıyordu da ilk kez duymak ilginç gelmişti Zeynep'e.

I:"Ya aldırmayın siz ona. Yeni uyandı ya ondan bu munzurluğu."

Zeynep'in yanından ayrılan Işık, Sinan'ın koluna girmişti hızlıca.
Bu görüntü, saniyelik de olsa o sahneyi tekrar canlandırmıştı Zeynep'e.
O nişan günü de Feyza bu şekilde Cüneyd'in yanında, Zeynep de aynı şekilde karşılarındaydı.

Ve aynı bu şekilde, Cüneyd'le göz göze olduğu gibi Sinan ile göz gözeydi Zeynep.

Bir dakika!
Sinan ile göz göze miydi?
Çok mu fazla bakmıştı acaba?

Utançla gözlerini çekmişti Zeynep.
Böyle bir şeyi düşünmek bile Işık'a ihanet ediyormuş gibi hissettirmişti.

Tekrar tekrar geçirdi zihninden aynı cümleyi.

Sinan, Cüneyd değil.
Sadece benziyorlar lakin değil.

O:"Boşver bunları Zeynep. Gel biz seninle kokoreç yemeye gidelim. Kokoreç sever misin bu arada?"

Daha önce hiç tatmamıştı Zeynep.
Kabul, tamamen ön yargısı yüzündendi bu bilmeyiş.

Z:"Ben hiç yemedim."

Sanki dünyanın en anormal şeyini söylemiş gibi, herkes şaşkınlıkla genç kıza bakmıştı.

E:"Ne demek yemedim?"

K:"Ohoo! Alış artık bunlara Zeynep."

Aldığı tepkiler karşısında hızla savunmaya geçmişti Zeynep.

Z:"Öyle sevmeme gibi bir durum yok. Sadece fırsat olmadı."

O:"Peki işkembe çorbası?"

Bu soru Sinan dahil bir kaç kişinin yüzünü ekşitmişti.

Z:"Evet. Annem de çok güzel yapar."

Aldıkları cevap, bütün tayfanın, Zeynep'in anlamlandıramadığı bir şekilde, sırıtarak Osman'a bakmalarına sebep olmuştu.

Sinan hariç.

O, yine Zeynep'in bir türlü mânâ veremeyeceği bir ifadeyle Zeynep'e bakıyordu.

***

Cemaat ile birlikte namazını kılan Cüneyd, namazın bitiminin ardından kütüphanesine gitmek için yol almıştı.
Bir kaç selamlaşma ile birlikte kütüphaneye varan Cüneyd, her seferinde yürüdüğü bu yolun onu ilk günkü gibi sevdiği kadına götürmesini içten içe arzuluyordu lakin biliyordu imkansızı istediğini.

Etrafını saran tanıdık buhranı üzerinden atmak için kitaplara sığınacak olan genç adam, kütüphanenin eski kapısının önünde bekleyen ve oldukça endişeli olduğu bu mesafeden dahi belli olan Bahadır'ı fark etmişti.

C:"Hayrola Bahadır efendi? Neye yormalıyım bu halini söyle hele?"

Cüneyd, sorusunun üzerine arkasından geldiğinden emin olduğu Bahadır'ın yanından sıyrılarak içeri girmişti.

B:"Şey efendim... Zeynep Hanım..."

Ayağını altına alarak koltuğuna yerleşen Cüneyd, duyduğu isim ile yine aynı ayağından destek alarak fırlamıştı oturduğu yerden.

C:"Ne oldu Zeynep'e?"

B:"Tasalanacak bir hal yok efendim lakin Zeynep Hanım kendisini izlediğimi farkettiler. Bugün de yanıma gelerek buna bir son vermem gerektiğini ve..."

Dibine kadar gelen Cüneyd'in kendisini dikkatle izleyen yüzüne göz gezdiren Bahadır, sözlerine devam etmişti.

B:"Aksi takdirde bizzat gelip sizinle konuşacağını söylediler."

Cüneyd, bir kaç saniye Bahadır'ın dediklerini sindirmek adına beklemiş, daha sonra yavaş adımlarla arkasını dönerek sehpanın üzerindeki kitabı eline almıştı.

Ömer Hayyam'ın Rubailer kitabıydı bu. Aylardır Zeynep'in varlığını her hissetmek istediğinde sığındığı tek kitaptı belki de.

C:"Demek öyle."

Yüzündeki muzip tebessüm ile kalktığı yere geri oturmuştu.

C:"O halde söyle Zeynep Hanım'a. Kendisini bizzat bekliyor olacağım. Buyursun gelsin."

__________
Hellooooo
Wattpadd'i kapatmak nedir yaaaa
Neyse kaldığımız yerden devam askolar öpüldünüz

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 03 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Likörlü KekimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin