taehyungbirkaç saniye kapıda durduktan sonra kapıyı tamamen aralayarak içeri adımladım. uyanık olmadığına emindim. gözleri kapalı, kaşları çatıktı. aynı zamanda ellerinden biri sarıldığı peluşumu diğeri ise çarşafı sıkıyordu. neden ağladığı hakkında hiçbir fiktim yoktu ama endişelenmiştim. yatağın yanına iyice yaklaştım. solukları düzensiz, kesik kesikti. yavaşça dizlerimi büküp, yüzüyle aynı hizada olacak şekilde çömeldim. ne yapmam gerektiği hakkında en ufak fikrim bile yoktu. sadece şaşkın ve meraklı bakışlarla bakıyordum. seslenmeliydim. evet, adını söylersem belki de uyanırdı. tam ağzımı aralayıp adıyla ona seslenecekken beklemediğim o kelimeyi işittim. sesinde korku ve hüzün vardı.
"anne!"
onu gerçekten uyandırmalıydım. ürkütmekten çekiniyorum ama böyle kalmasına da göz yumamam. bir elimi kaldırıp hafifçe omzuna dokundum. sesimi kısık ve sakin tutmaya çalışarak seslendim.
"jungkook."
hiçbir tepki yoktu. hâlâ olduğu gibiydi. kaşları iyice çatılmış ve sol gözünden bir damla yaş akmıştı. tanrım, sanırım biraz daha sesimi yükseltip sarsmam gerekiyordu. umarım korkmaz. bu sefer seslenirken hem sesimi yükseltmiş hem de omzunu tuttuğum elimle onu biraz sarsmıştım.
"jungkook! uyan!"
derin bir nefes alarak göz yaşlarıyla dolmuş gözlerini araladı. ilk birkaç saniye gerçekle rüya arasında git gel yaptı. başını biraz kaldırıp hâlâ omzunda olan elime kısa bir bakış attı. ani bir hareketle omzundaki elimi iterek oturur pozisyona geldi ve yatak başlığına yasladı sırtını. dolu dolu parlayan gözlerine korku kırıntıları eklenmişti. bunun olmasından korkmuştum ama yapmak zorundaydım.
"sen kimsin?"
çatallı ve endişe dolu sesiyle ürkekçe kim olduğumu sormuştu. doğru ya beni görmemişti, tanımıyordu yüzümü. kötü bir durum olmadığını açıklamak istercesine ellerimi havaya kaldırarak kendimi tanıttım.
"taehyung ben. sakin ol, tamam mı?"
dizlerini kendine çekerek, kucağındaki peluşumla birlikte kollarını dizlerine sarmış ve başını dizlerine gömmüş, parlak gözleriyle üstten üstten bana bakıyordu. kendimi açıklamam onu bir nebze de olsa rahatlatmış olmalıydı. konuşurken başını, gömdüğü dizlerinden hafifçe çekti.
"neden geldin?"
deminden beri çömeldiğim için bacaklarım ağırmıştı. yataktan destek alarak dikeldim. az önce olanlardan sonra ekstra temkinli olmam gerektiği için gözlerimle yatağın kenarındaki boşluğu gösterdim.
"oturabilir miyim?"
başını yine dizlerine gömmüştü. başını hafifçe salladı gözlerime bakarak. çok mu tatlıydı yoksa bana mı öyle geliyordu? her neyse şu an konu bu değildi. başımı sallayarak teşekkür ettikten sonra yatağın kenarındaki boşluğa oturdum. sırtımı onun gibi başlığa yasladıktan sonra bakışlarımı ona çevirdim. o da bana bakıyordu.
"ağlıyordun."
ağladığını söyledikten sonra kaşları hafifçe yukarı kalkmıştı. yüzünü tamamen göreceğim şekilde çenesini dizine koydu. pek duymayı beklemediği bir şeyi söylemiştim galiba.
"ben mi?"
başımı sallayarak onayladım sorusunu. bir şey söylemesi için gözlerine baktım bir süre. bakışlarını ayaklarına indirmiş düşünceli düşünceli bakıyordu. kendisi konuşana kadar ben de konuşmayacaktım. birkaç dakika sonra bakışları hâlâ yataktaki ayaklarındayken konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEA • taekook
Teen Fictiontaehyung: umut olmadan yaşamak, yaşamayı bırakmaktır. jungkook: bırakmadığımı düşündüren ne? {texting•düz yazı} {taekook•yoonmin•namjin}