üç

893 94 27
                                    

kocaman ve gri bulutların hafif kararttığı gökyüzünün altında dikiliyorken, bakışlarım karşımdaki çocuğun üzerindeydi. onun hareleri ise benimkinin aksine kaptanımız hakan abi'nin konuşan dudaklarına odaklanmıştı.

bakışlarım hâlâ onu inceliyorken hakan abi'nin tekdüze olan sesinin aniden yükselmesi ile gözlerimi ona çevirdim.

"sana diyorum kenan, duymuyor musun?"

"pardon abi, dalmışım."

sabır dilercesine derin bir nefes aldığında ve elini burun kemerine götürüp ovaladığında yerimde kıpırdandım. iki gündür yemediğim azar kalmamıştı karşımdaki herif sayesinde.

"bir daha sizi uyarmayacağım oğlum. uğraşmayın birbirinizle. sarılıp barışın hadi. takımımda kimsenin birbiriyle küs olduğunu ve tartıştığını görmeyeceğim."

söylediklerini algıladığımda kaşlarım kendiliğinden çatıldı.

sarılmaktan mı söz ediyordu o?

"sarılmak mı?"

hayretle dolu çıkan soruma karşın kafasını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı.

"sarılıp helalleşecek ve aranızdaki küslüğe tam şu an bir son vereceksiniz."

kendinden emin çıkan sesiyle konuştuğunda bakışlarım hakan abi'den karşımdaki sarışına kaydı.

hakan abi bizi çağırdığından beri tek kelime etmemiş, öylece onu dinleyip kafa sallamıştı.

şimdi, tam şu an sarılmamız istenirken bile mi sessiz kalacaktı?

onda olan mavileri bana döndüğünde suratı ifadesizdi. ben ise yüksek ihtimalle ona sarılmak istemediğimi son derece belli eden bir surata sahiptim. hiçbir şey söylemeden bana doğru bir adım ileri attığında kaşlarım mümkünmüş gibi daha çok çatıldı.

olan ona şeye rağmen harbiden sarılacak mıydı?

"ne yapıyorsun?"

"sarılacağım."

sesini duyduğumda bir adım geri atarak aramızdaki mesafeyi açtım.

"seninle sarılmak istemiyorum." bakışlarım hakan abiye döndüğünde kollarını göğsüne bağlamış, bizi seyrettiğini gördüm. konuşmak için dudaklarını kıpırdatmadı ve hadi dercesine kaşlarıyla semih'i işaret etti.

yanaklarımdaki bütün havayı büyük bir oflama ile dışarı yolladığımda, şımarık bir çocuktan farksız olduğumu düşündüklerine emindim. ama bana istemediğim bir şeyi zorla yaptırma hakkına sahip değillerdi.

"abi istemiyorum di-"

"kenan!"

cümlem bitmeden işittiğim yüksek oktavdaki ses, yerimde sıçramama neden olduğunda sertçe yutkundum. hakan abinin sınırlarında geziyordum sanırım ve biraz daha itiraz edecek olursam beni sınırlarından öteye geçirip boğacağına hiç şüphem yoktu. endişe ve ufaktan da korku barındıran gözlerimi semih'e çevirdim. yine aynı ifadeyle bana bakıyordu.

gözlerimi kısarak bir adım ilerledim. aramızda toplasan hepi topu iki adım vardı. büyük bir adım da o attı ve aramızdaki mesafeyi en aza indirdi. şimdi ayakkabılarımızın uçları birbirine değiyordu. boyum ondan biraz uzundu, bakışlarım gözlerine tutunduğunda kollarını kaldırdı. gözlerim hakan abinin varlığını umursamadan yuvalarında döndüğünde ellerini sırtımda hissettim. kolları beni iki yanımdan sarmıştı. ben uzun olmama rağmen, aramızda çok da bir fark yoktu aslında, vücudu benimkinden daha yapılıydı. bu yüzden onun tarafından kıstırılmış gibiydim.

iki yanımda sallanan kollarımı kaldırarak birini sırtına diğerini de beline indirdim ve patpatladım.

hakan abinin gözüne sarıldığımızı soktuğumuza göre, kendimi geri çekerek bütün olduğum vücuttan ayrıldım.

sıcak ve garip bir havası vardı. normal şartlarda sarılmayı seven bir insandım ancak sarışın, sarılmak istediğim türden bir insan değildi. kendimi değişik hissetmeme neden olmuştu.

boğazımı temizleyip ondan yeteri kadar uzaklaştığıma karar verdiğimde hakan abiye baktım oldu mu dercesine.

kocaman gülümseyip baş parmağını havaya kaldırdı ve ikimizin de omzuna birer yumruk indirip arkasını döndü.

gözlerimi bir tur da onun arkasından devirdikten sonra semih'e baktım. gözleri yine ve yine benim üstümdeydi. mavi kürelerinin hapsindeyken hiç mi hiç hoş hissetmiyordum kendimi.

daha fazla beraber durmanın bir anlamı olmadığından arkamı dönmek için yeltendim ama yerimde durmamı sağlayan tok sesi, kulaklarımı doldurduğunda suratına çevirdim bakışlarımı.

"bir veda yok mu? barıştığımızı zannediyordum."

kaşlarım söylediği şeyin saçmalığı ile çatıldı ve alaycı bir ses tonuyla cevap verdim sorusuna.

"dün birbirimize küsecek kadar samimiyetimiz olmadığını söylüyordun?"

imalı ses tonum kulaklarına ulaştığında dudağının tek tarafı serserice yukarı doğru kıvrıldı.

"sarılarak helalleştiğimize göre, artık var."

"ben vedaları sevmem sarışın."

bir şey demesine izin vermeden arkamı döndüm ve ilerde ısınan takım arkadaşlarıma doğru yürümeye başladım.

sırtımda hissettiğim bakışlar, arkamı geri dönmek istememe neden olsa da, edilmesi lüzumsuz olan veda gibi onu da es geçtim.

vedalar hiç mi hiç bana göre değildi.

🎀🎀

but i like you | semih kılıçsoy, kenan yıldız Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin