beş

805 95 20
                                    

ona yolladığım mesajın üzerinden yaklaşık on dakika geçmişti ama ortalarda görünmüyordu.

kolyenin kendisi için çok önemli olduğunu söylüyordu ama geri almak için acele bile etmiyordu ha? cidden vay canına.

neden gelmesini istediğimi ya da beklediğimi bilmiyordum ama gözlerim sürekli telefonumun saatindeydi. on birinci dakikaya girdiğimizde gelmeyeceğine ikna olmuş ve pes etmek üzereydim ki, odamın kapısı hafifçe tıklatıldı.

tak tak.

oturduğum yataktan kalkıp hızlı adımlarla kapıya yürüdüm. arda odada olmadığı için rahattım.

kapıyı açtığımda sarışın, tam karşımdaydı.

üzerinde siyah bir tişört ve kısa bir şort vardı. bakışlarım gözlerine ulaştığında bana baktığını gördüm. kolyeyi koymam için açtığı avcuna kaydı bakışlarım.

bu kadar kolay vereceğimi zannediyorsa yanılıyordu.

kapıyı içeri girmesi için aralık bırakarak arkamı döndüm ve cam kenarındaki yatağıma oturdum. arda ile bu yatağa sahip olmak için fena tartışmıştık ama onu canından bezdirip ben kazanmıştım yatağı.

yatakta ona dönük oturuyorken başta ne yaptığımı sorgular bir ifade ile baktı gözlerime ama omuzları pes ediyormuş gibi yerçekimine yenik düştüğünde kapıyı kapatıp odaya girdi.

odanın ortasına ilerledi ve yatakta oturan bana bakmaya başladı. avcunu da eş zamanlı olarak tekrar bana doğru uzatmıştı.

"ne bu acele? gören de yangından mal kaçırıyorsun da seni alıkoyuyorum zanneder."

kaşları kurduğum cümle ile havaya kalktı ve dudağını vay be dercesine büzdü. havada duran elini de indirmişti aynı zamanda.

"sen böyle cümleler kurar mıydın ya?"

gözlerimi devirerek dirseklerimi yatağa dayadım ve geri kaydım.

"takımda konuşuyorum zaten ama herkes gülüyor. çünkü ben hatalar yapıyorum. sen duymuyorsun demek ki."

dudakları yukarı kıvrıldığında adım attı yatağıma doğru.

"yer senden kuvvetli. otursana."

"kim öğretiyor oğlum sana bu lafları?" yatağımın ucuna oturduğunda uzandığım yerden kalkıp bağdaş kurdum.

"geçen gün salih abi oturuyordu bahçede. bana böyle dedi, abi ne diyorsun anlamadı ben dediğimde, boşu boşuna ayakta durulduğu zamanlar bunu kullanırmışsın karşındaki kişiye. ondan kaptım." dediğimde ilgiyle beni dinlediğini fark ettim. cümlem bittiğinde anladığını belirtircesine kafasını aşağı yukarı salladı.

"kolyemi ne zaman vermeyi düşünüyorsun?"

"düşünmüyorum." deyip şirince gülümsedim konudan konuya atlamasıyla. kaşları hızlıca çatılırken yatakta iyice geriye kaydım ve en sonuna geldiğimi sırtımın yatak başlığına çarpması ile anladım. semih'ten kaçacak başka yerim yoktu ama o da sürekli kaşlarını çatıp insanı geriyordu.

"canım arkadaşım benim, hadi kenan, hadi canım alayım ben onu." deyip tekrar elini uzattı önüme doğru. sabrının son demlerinde olduğu dişlerinin arasından konuşması ile belli oluyordu. biraz daha uğraşmak istesem de, büyük ihtimal daha fazla zorlarsam beni olduğum yerde boğacaktı.

sanki ondan bıkmışım gibi görünmeye çalışarak oflayıp gözlerimi devirdim. bir yandan da tişörtümün altında olan boynumdaki kolyeyi çıkarıyordum.

"al be yemedik kolyeni." açık avcunun arasına bıraktım zincir parçasını ve bacaklarımı ona doğru uzattım. boyum uzun olduğundan bacaklarım onun oturduğu yer kolayca ulaştığından ayaklarımla kalkması için bacaklarını ittirdim. fazla güç uygulamama müsaade etmeden kalktı ve elindeki kolyeyi boynuna geçirdi.

geniş sırtı göz hapsimdeyken kapıya ilerledi ve çıkmadan önce gözlerimizi birleştirdi.

"iyi geceler kenan."

ve kapıyı kapattı.

🎀🎀

but i like you | semih kılıçsoy, kenan yıldız Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin