kenan - bertuğ
kenan
uyandın mıbertuğ
uyandim brokenan
ne zaman geleyimbertuğ
kalktim ben yarim saat once
ne zaman gelirsen cikarim ben dekenan
ben de hazırım
geliyorum o zamanbertuğ
bekliyorumbertuğ ile konuştuktan sonra telefonu şortumun cebine sokarak aynada son bir kez kendime baktım. iyi görünüyordum.
arda, yeni uyandığından seslice esnerken aynada olan bakışlarımı ona çevirdim ve kapıya ilerledim.
"gidiyorum ben, bertuğ gelir birazdan." dediğimde kafasını salladı ve yatağından kalkarak banyoya ilerledi.
odadan çıkıp ardımdan kapıyı kapattığımda asansöre ilerleyerek 3. katın düğmesine bastım. biz onların bir üstünde, 4. katta kalıyorduk.
asansör durduğunda otomatik kapı kendiliğinden açıldı. dışarı çıktım ve beni odalarının önünde bekleyen bertuğ'a ilerledim. kısa bir günaydınlaşmanın ardından o kendi oda kartını bana, ben de kendiminkini ona verdim. benden önce asansöre ilerleyip gözden kaybolduğunda, çağırdığım asansör ile en alt kata, açık büfeye indim.
otel bize ayırtıldığından bizlerden başka yabancı kimse yoktu, tanıdığım herkesle selamlaşarak kahvaltı sırasına girdim ve büyük boy tepsilerden birini alıp kahvaltılıklardan bolca doldurdum boş gözlere. semih yumurta seviyor muydu bilmiyordum ama iki tane haşlanmış yumurtayı da kalan son boşluğa koyduğumda elimdeki yemek tableti tıka basa dolmuştu. dikkatlice içecek kısmına ilerleyerek iki tane meyve suyu aldım ve geri dönmek üzere arkamı döndüm.
asansöre ilerlerken karşıma çıkan barış abi, elimdeki dolu tepsiyi gördüğünde ıslık çaldı.
"bize de bir şeyler kalmıştır diye umuyorum kenanım," dediğinde güldüm.
"var abim var, hadi afiyet olsun." dediğimde gülerek yanımdan geçti.
kısa bir bekleyişin ardından gelen asansöre binip 3. kata çıktım. odanın önüne vardığımda, kartı cebimden çıkardım ve okuttum. kapı açıldığında derin bir nefesi ciğerlerime çektim önce. içeride hiçbir ses yoktu, semih daha uyanmamıştı anlaşılan.
kapıyı sessizce kapatarak elimdeki tepsiyi kenardaki küçük masanın üzerine bıraktım ve adımlarımı huzurla uyuyan bedene yönelttim.
sessizce yanına vardığımda gözlerim ilk saçlarına kaydı. sarı tutamları birbirine girmiş, alnına dökülmüştü. jöleli haline kıyasla bu hâli daha güzel geldi gözüme. kirpikleri gözlerini örtmüş, adeta bir kalkanmışcasına yer edinmişti göz kapaklarında. bakışlarım pembe dudaklarına kaydığında ise sırıttım. ağzı çok hafif aralık uyuyordu. parmağımı sokup onu huylandırmak istesem de, geri çekildim ve bertuğ'un yatağına oturdum.
bir on dakika kadar uyanmasını bekleyecektim, eğer uyanmazsa mecbur ben kaldıracaktım onu.
sırtımı yatak başlığına dayayarak geçirdiğim birkaç dakikanın ardından, sarışının sesini işitmemle göz kapaklarımı aralamam bir oldu.
yatağında oturmuş, yüzündeki mahmur ifade ile bana bakıyordu. uzandığım yerden doğrularak ona gülümsedim.
"kahvaltı getirdim sana," dediğimde kaşları çatıldı.
"ne kahvaltısı?"
gözlerimle masanın üzerine koyduğum tepsiyi işaret ettim.
"odaya özel hizmet semih bey. şimdi kalkıp elini yüzünü yıkıyorsun ve yemeye başlıyoruz. kurt gibi acıktım." dediğimde sözümü ikiletmeden odanın köşesinde bulunan banyoya ilerledi. uykulu haliyle tam bir kediye benziyordu.
bir iki dakika sonra tuvaletten çıktığında kahvaltı tepsisinin olduğu masaya ilerledi ve sandalyeye oturdu. su damlaları sarı saçlarından boynuna doğru süzülüyordu.
bana seslendiğinde bakışlarımı ıslak boynundan çekip yataktan kalkıverdim hızlıca. suç üstünde yakalanmış çocuklar gibi heyecan basmıştı bir anlığına.
"gelsene."
karşısındaki boş yere oturup dirseklerimi masaya yasladım ve gözlerim ağzını tıka basa doldurmuş çocuğu seyretmeye başladı. yanaklarının ikisini de kocaman doldurmuş, ağzındakini çiğnemekle uğraşıyordu. yanaklarının şişkin hali sevimli görünüyordu.
gözleri tepsiden bana çıktığında kenardaki çatalı işaret etti kaşlarıyla. dediğini yapıp çatalı elime aldım ve küçük bir yeşil zeytine batırdım.
"nereden çıktı bu kahvaltı işi?" dedi ağzındaki lokmayı yutmayı başardığında.
omuz silktim ve açılmamış meyve suyunu açıp önüne ittim içmesi için.
"aslında bu yoktu biliyor musun, içimden geldi." dediğimde kafasını salladı ve açtığım meyve suyundan bir yudum aldı.
"eğer dünkü olay yüzünden kendini kötü hissediyorsan, senin bir suçun olma-"
"yumurta seviyor musun? çok pişmemiş ama az da pişmemiş. tadı çok güzel, yesene." önüne ittiğim haşlanmış yumurtayı bahane ederek sözünü kestiğimde, çaktırmadan ona baktım.
dudağının bir kenarı kıvrılmış, önüne ittiğim yumurtayı yemeye başlamıştı.
ona acıdığımı düşünmesini istemediğimden yarıda kesmiştim cümlesini.
ona harbiden acıdığım yoktu. ama üzgün görünmesini de istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
but i like you | semih kılıçsoy, kenan yıldız
Fanfictionsevgiye çeyrek var. semih kılıçsoy x kenan yıldız