[and I hate to do this to you on your birthday, happy birthday by the way]
✦
"Taehyung"
Kapının hemen ardında bekleyen ve sessizce ismimi mırıldanan bedene kapı deliğinden bakarken, ellerimin daha fazla titrememesi için kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Parmak uçlarımın üzerinde ancak uzanabildiğim delikten gördüğüm kadarıyla başını kapıya yaslamış ve bir eliyle kapı kolunu tutmaya çalışan Jungkook ise bana hiç de yardımcı olmuyordu. Neden buradaydı ki? Daha doğrusu neden bu halde buraya gelmişti? Aramızdaki sorunu somut bir örnek haline getirip bana sunmaya çalışıyor gibiydi sanki. Kafasının yerinde olmadığı, henüz üç yaşında bir çocuğun kavrama becerisine sahipmiş gibi görünmesinden anlaşılıyordu. Henüz şifreyi girip kapı kolunu bile çeviremiyordu.
Aslına bakarsak içeri girmemesi benim için en iyisiydi. Onunla yüzleşmeye yetecek cesaretim yoktu. Ne yaparsam yapayım içimde 'ona karşı mesafeni koru, o senin için iyi değil' diyen sesi susturmak mümkün değildi. Bu ses, sevgilisi ona yalan söylediği için ihanete uğramış hisseden Taehyung'a mı yoksa 12 yaşında babasından korktuğu için banyoda saklanan Taehyung'a mı aitti emin değildim. Emin olduğum tek şey eğer Jungkook bu daireye adımını atacak olursa hiç iyi şeyler olmayacağıydı. "Taehyung ben geldim!" Aniden kapıya vurması ile bunu beklemediğim için geriye doğru sendeledim. Sesindeki öfkeli ton gözlerimin dolmasına yol açarken odanın içerisinde telefonumu aramaya başladım. Jimin ile konuşmamın uzerinden henüz 5 dakika bile geçmemişken telefonumu nereye fırlattığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ortalık, beynimin bir replikası gibi dağınıktı. Kıyafetlerimle beraber düşüncelerimi de oraya buraya savurmuş, içimdeki savaşı dışarı vurarak evin altını üstüne getirmiştim. Telefonumu aramak için kaldırıp altına baktığım kıyafetler ve yastıkların arasında kaybettiğim aklımı da bulurum diye umut ediyordum ama nafile
Elimdeki yastığı sıkıntılı bir nefes ile beraber yere fırlatıp diğer bir seçenek olan mutfağa adımladım. Yemek masasının üzerinde dün geceden kalmış ve muhtemelen buz gibi olmuş çorbaya aldırış etmeden etrafa göz gezdirdim. Gözüme, buzluktan çıkarıp tezgâhın üstüne renkleri ve şekillerine göre sıraladığım donmuş yiyeceklerden başka bir şey çarpmadı. Erimeye başlayanlar, mutfağa pekte hoş olmayan bir kokunun dolmasına neden olmuştu. Hemen kolum ile burnumu kapattım. Sanırım aralarında bozulanlar da vardı. Sahi, onları ne zaman çıkarmıştım ki?
Kendimi güç bela mutfaktan dışarı attığım sırada öğürüyordum. Derin bir nefes alarak bakmadığım tek yer olan yatak odama doğru ilerlemeye başladım. Henüz birkaç adım atmıştım ki tuş kilidinin sesini duymamla bulunduğumuz yere çivilenmem bir oldu. Duyumsadığım sesten emin olmak için birkaç saniye nefes dahi almadan olduğum yerde bekledim. Sıktığım avuçlarımın içi terlemeye başlarken içimden sadece "lütfen" diyordum.
Aynı ses tekrar odanın içinde yankılandığında ciğerlerimde hapsettiğim nefes, titrek bir nida olarak serbest kaldı. Jungkook kapıyı açmak için şifreyi girmeye çalışıyordu fakat beni endişelendiren asıl şey kapıyı açıp içeri girmesi değil, bildiği 4 haneli bir örüntüyü bile doğru yazamayacak bir halde olmasıydı. Hatalı şifre uyarısı tekrar tekrar odanın içinde yankılanırken beynimde çakan şimşek ile beraber hızla odama koştum. Dakikalardır lanet okuyarak yaptığım gibi yine telefonumu aramaya başladım. Bulduğumda kimi arayacağım hakkında en ufak fikrim yoktu.
Yoongi Hyung'u mu? Yoksa Hoseok Hyung'u mu? Ya da en son konuştuğum kişi olan Jimin'i mi? Sahi ona haber vermiştim, ona Jungkook burada demiştim fakat o kendisi yüzünden dayak yediği birine yardım etmek için gelir miydi? Gelse bile bu durumda ne yapabilirdi ki? Belki de en iyi seçenek Yoongi Hyung'tu ama o Jungkook'un durumdan haberdar mıydı? Telefonumu elime aldığımda hangi numarayı tuşlayacaktım o halde? Polisi mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orange juice / taekook
Fiksi PenggemarJungkook, kız arkadaşının onu terk etmesine neden olan uyuşturucu bağımlılığından kurtulmak için yüklediği uygulamada, yeme bozukluğu olan Taehyung ile tanışır. [Texting, düz yazı]