3 ☆

89 7 3
                                    

O günün gecesinde uykum dağılmış, terliklerimi sürüye sürüye otelin çatısına çıkmıştım. İçerisi sıcak olsa bile dışarısı esiyordu. Kollarımı önümde birleştirmiş, manzarayı izleyebilmek için çatının kenarına ilerliyordum. Uykumun yarıda kesilmiş olmasından dolayı sersemlemiştim. Çoktan dağınık olan saçlarım, rüzgar yüzünden daha da dağılıyordu. Birkaç adım daha attığımda kollarını duvara yaslamış, manzarayı izleyen bir bedenle karşılaştım. Uzun figürü ve saçından dolayı kim olduğunu tahmin edebiliyordum. Sesimi çıkarmadan yanına yaklaştım ve birleştirdiğim kollarımı tıpkı onun yaptığı gibi önümüzdeki duvara yasladım. 

"Uyuyor olman gerekmiyor mu?" Rüzgar saçımı savururken yüzümü ona çevirdim. Karşımızdaki uzun binaların ışığı yüzünü aydınlatıyor, gözleri tıpkı bir yıldız gibi parıldıyordu. O ise bana bakmamış, şehri izlemeye devam etmişti. 

"Peki ya sen?" Yüzüm hala ona bakarken o da bana döndü. Rüzgar bedenine arkadan vuruyordu ve saçlarını dağıtıyordu. "Sen bugün önemli bir maçta oynadın. Uykunu alman lazım. Ben tüm gün fotoğraf ve video çekmekten başka bir şey yapmıyorum zaten." Yüzüne daha fazla bakma cesareti bulamadığımdan dolayı önümdeki manzaraya döndüm. O da tek kelime etmemiş, şehrin ışıklarıyla parıldayan yan profilimi izledikten sonra önüne dönmüştü. 

"Bugün yaptığın şey için teşekkür ederim." Neyden bahsettiğimi anlamadığını belli ederek yüzüme baktı. "Hırkayı belime bağladığın için yani. Neden yapma gereği duyduğunu bilmesem de, teşekkürler." Bu sefer de kaşları çatılmıştı. "Ne demek 'neden yapma gereği duyduğumu bilmesen de'? Herkesin arkana bakmasını mı istiyordun yoksa?" Sesi ciddi çıktığında telaşlandım. Demek istediğim şey o değildi. "Hayır hayır, Kenan. Tabii ki de öyle bir şey istemedim. Diğerlerinin yaptığı gibi sen de görmezden gelebilirdin ama yapmadın. Onu merak ediyordum sadece. Beni korumak zorundaymışsın gibi hissettiren bir durum yok, değil mi?" Yutkunamadı. Sadece yüzüme baktı ve ardından kendini toparlayıp önüne döndü. Ben de üstelemeden onun gibi önüme döndüm. Rüzgar her saniye daha da şiddetleniyordu ve üzerimdeki kolsuz tank top beni sıcak tutamıyordu. Ellerimle kollarımı okşadığımda Kenan yanımda huzursuzca tepişti. Ardından hırkasını omuzlarıma saldı. Hazırlıksız yakalandığımdan dolayı yüzüm aniden ona dönmüştü, ağzımı açıp itiraz edeceğim sırada o benden hızlı davrandı.

"Karşı çıkmak yok. Bir kere de yaptıklarıma itiraz etme ve kabul et." Yüzümde hafif bir gülümseme oluşurken gözlerine baktım. O da aynı şekilde bana bakıyordu. "Yıldızları sever misin, Ezgi?" Gözlerimiz hala birbirine bağlıyken onayladım. Kolunu arkamdan sardı ve bedenimi kendine doğru çekti, kollarımız birbirine değiyordu. "Eminim yıldızlar da seni seviyordur." Başımı kaldırıp ona baktığımda, zaten yüzüme bakıyordu. Şimdi bedenlerimiz birbirine değdiğinden dolayı yüzlerimiz daha yakındı. İkimiz de ağzımızı açıp bir şey söylemedik. Tıpkı onu ilk gördüğümde olduğu gibi etrafımızdaki zaman, akışını durdurmuş, ikimizi içine hapsetmişti. İkimiz de bedenlerimize olan kontrolü kaybetmiş, yüzlerimizin yaklaşmasına izin vermiştik. Burunlarımız birbirine değdiğinde gözlerim anın etkisiyle yavaşça kapandı. Kalp hızım da kontrolden çıkmaya başladığında kaderimi kabullenmiş olmuştum. Az sonra yaşanacakların bir hata olduğunun farkındaydım. Hatta başımıza dert bile alabilirdik, fakat bunların hiçbirini umursamadım. Ben bu şehre adımımı attığım andan itibaren Kenan'da kendimi kaybederek başıma bela açmıştım zaten. Her şeyi göz önüne alıp, kendimi hala arkamda sarılı olan kolunun dokunuşuna bıraktığımda kalbim göğüs kafesimi kırıp çıkacak gibiydi. Her şey bir sona yaklaşmaya başladığında Kenan gözlerini araladı ve Ezgi'nin masum haline sırıtarak hırkasının şapkasını onun başına geçirdi. Hırka büyük olduğundan dolayı şapka, yüzünün yarısını kaplamıştı. 

La Mia Stella / Kenan YıldızWhere stories live. Discover now