4 ☆

105 6 2
                                    

Düşünceler beynimde yankılanırken gözlerim boşluğa daldı. Kalbim kulağımda atıyor, ellerim titriyordu. Durumun buraya geleceğini en başından beri biliyordum. Bundan sonrası bilinmezlerle kaplıydı. Ona giden yollarım büyük bir depremde yok olmuştu. Sarmaşıklar, kırılıp yere çöken yolun ortasındaki bedenime sarılıyordu. Nefesim kesiliyor, gözlerime dolan gözyaşları görüşümü bulanıklaştırıyordu. Yaşadıklarımı böyle hissetmeme rağmen gerçekte otel odamın balkonundaydım. Kulağıma dayadığım telefonumun diğer tarafından patronumun sesi duyuluyordu.

"Ezgi, dediklerimi anladın mı?" Sustum. Gözümden akan gözyaşının ıslaklığıyla kendime gelebildim. Elimin tersiyle yanağımı silip burnumu çekerek onayladım. Ama patronum bunu göremeyeceğinden dolayı çatlayan sesimle cevap verme gereği duydum.

"Anladım, efendim." Gözlerim sabah saati işlek olan şehre döndü. "Onunla olan ilişkimi bitirip hakkında önemli bir haber yazacağım." Ardından sesim kısıldı ve kendi kendime söylendim. "Böylelikle programımızın izlenmeleri artar, ünlü birinin özel hayatını önemsemeden yayınlayan bir programı kim sevmez değil mi?" Bana bağırıp kızmadığına göre duymadığı çok belliydi. Arama sona erdiğinde ellerimi saçımda gezdirdim. Ben buraya oyuncuların özel hayatlarını sabote etmek için gelmemiştim ki. Onları desteklemek ve her anlarından yanlarında olmak için buradaydım. Şimdi ise sevdiğim adamın hayatını mahvetmem isteniliyordu benden.

Aniden esen şiddetli rüzgar, ağlamaktan ıslanmış yanaklarımı serinletti. Saçım tıpkı aklımdaki düşünceler gibi dağılmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kenan ile bir ilişkim olmayabilirdi, ama birbirimizi sevdiğimiz belliydi. Hem, birlikte olmasak bile ona böyle bir kötülük yapıp ihanet etme hakkım yoktu. Çığlık atıp içimdeki her şeyi şehre dökmek istesem de yapamazdım. Kapımda sinirli bir tıklama vardı çünkü. Arkama döndüm. Yüzüme çeki düzen vererek kapıya ilerledim, elim kapı koluna uzanırken sarmaşıklar yeniden belirdi. Bedenimi yavaşça sarmaya başladıklarında kapıya uzanmaya çalıştım. Ama ayaklarım ve bacaklarım tamamen sarmaşıklarla kaplıydı. Çığlık atmaya çalıştım, fakat boynumdan yüzüme kayan sarmaşıklar ağzımı kapattı. Uzattığım kolum da hapsolmuştu. Daha güçlü ağladım. Sarmaşıklar gözlerimi de kapatmaya başladığında sanki beni duyabilecekmiş gibi onun adını seslendim.

Nefessiz kalmış bir şekilde yerimden sıçradığımda her şeyin aslında bir kabus olduğunu fark etmemle rahat bir nefes aldım. Kapımdaki tıklama hala duruyordu, tıpkı ıslak yanaklarım gibi. Çarşafı üzerimden attım ve terliklerimi sürüyerek kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda gözlerimi ovalıyordum.

"Günaydın uykucu. Kapıyı yarım saattir açmayınca öldün zannettim." Kenan yüzündeki kocaman gülümseme ile konuştu. Ben ise şiş gözlerimle ona bakıyordum. Ellerim yüzümden uzaklaştığında halimi fark etmiş, yüzündeki gülümseme bir anda kaybolmuştu. "Ezgi? Bu halin ne?" Yüzümü kapatan bir tutam saçı geri attı. "Niye ağlıyorsun? Ne oldu güzelim?" O endişeli bir şekilde arka arkaya sorular dizerken, içeri geçmesi için kenara kaydım. Odama geçtikten sonra arkasından ilerledim ve o önümde dikilirken yatağımın ucuna oturdum. "Önemli bir şey yok. Kabus gördüm sadece." Sözlerimden hiç tatmin olmuşa benzemiyordu. Yüzlerimizi eşitlemek için eğildiğinde eli yüzüme ulaştı. Ama yüzüme dokunamadan başımı çevirdim. Sanki bir işim varmış gibi gözükmek için telefonuma uzandım. "Sen neden gelmiştin?" Telefonumun kilidini açıp salak salak uygulamalara girip çıkarken sordum. Tavırlarımdan hiç hoşnut değildi. Ama itiraz etmeden çatık kaşlarıyla beni izledi. "Seni görmek istemiştim sadece. Belki dışarı çıkarız diye düşünmüştüm." Sakin ses tonuyla konuşması kalbimi parçalıyordu. Ben az önce gelecekte yaşanabilecekleri görmüş içim içimi yerken, o bizimle ilgili güzel planlar kuruyordu. Gözlerimi sıkıca kapattım ve yerimden kalkıp banyoya ilerledim. "Antrenmana gitmen gerekmiyor mu?" Yüzüme soğuk su çarparken seslendim. Kenan kollarını önünde birletirmiş bir şekilde kapı girişine yaslanmış, sert bir ifadeyle beni izliyordu. "Bugün ve yarın tatil Ezgi." Kahretsin, haklıydı. Arkamı döndüm ve havluyla yüzümü kuruladım. "Aklımdan çıkmış. Takımının planı falan yok mu? Hani, restorana falan gidersiniz belki." Konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Neden beni bırakıp takımıyla vakit geçirmiyordu ki? Banyodan çıkmak için kapıya ilerlediğimde bedeniyle yolumu kapattı. "Sana bunu bir kere soracağım. Ve düzgün cevap verip başından savmamanı istiyorum." Yüzüne bakmak için başımı kaldırdım. Oldukça sinirliydi. Dişlerini sıktığından dolayı çenesi kasılıyordu. "Neyin var senin? Yanlış bir şey yaptıysam ya da kalbini kırdıysam lütfen söyle. Vur bana, yüzüme tükür hatta ama başından savmaya çalışma." Ah Kenan... Aklımdakileri ikimize de zarar vermeden nasıl açıklayabilirdim ki? Seni üzmektense kendimi öldürürüm daha iyi. "En çok o acıtıyor çünkü." Ben öylece bakarken sözleri durumumu daha da kötü hale getiriyordu. "Hayırr, sen beni üzecek bir şey yapamazsın ki. Moralim gördüğüm kabus yüzünden bozuldu biraz o kadar." Yalan söylememiştim. Ama tüm gerçekleri de söylememiştim. Yüzümde oluşan yalancı acı gülümsemeyle gözlerine baktım. Bana inanıp konuyu daha fazla üstelememesi için dua ediyordum. Ben ondan bir tepki beklerken o yüz ifadesini bile değiştirmeden arkasına dönmüş, içeri geçmişti. Ama adımlarını yere sert basışından aşırı sinirli olduğu belliydi. Hızlı adımlarla arkasından koştum. Gece unuttuğu hırkasını koltuktan almış, omuzuna asmıştı. Şimdi ise hala dişlerini sıkarken kapıya doğru ilerliyordu. Kalbini kırmak istemeden ondan uzaklaşmak istemiştim sadece. Birinin kalbini kırmadan uzaklaşmak mümkünse tabii... Hızlıca bileğini kavradım ve kapının önünde durdurdum bedenini. 

La Mia Stella / Kenan YıldızWhere stories live. Discover now