---
Jeremie Frimpong'dan
Dün yaşadıklarımın aklımdan pek çıktığı söylenemezdi. O kabinde, polisin sert ellerinin boğazımı sıkışı, tehditkâr fısıltıları hala kulaklarımda yankılanıyordu. Acı kalmamasına rağmen her hatırladığımda elim boğazıma gidiyordu. Şerefsiz harbi güçlüydü.
Florian ve Owen yanıma geldiğinde beni yerde bulmaları dehşete düşürmüştü onları. Niye o durumda olduğumu sorduklarında kendimden bağımsız cevap vermiştim. Başımın döndüğünü ve midemin kötü olduğunu söylemiştim. Alakası ver mıydı? Belki başımdan, o da başım döndüğünden değil ha, duvara vurduğunda acıdığındandı. Gerçekleri niye söylemediğimi bende bilmiyordum, yalan atıvermiştim ortaya, daha rahat hissettirmişti beni. Babamdan korkuyor olduğumda doğrular arasındaydı. Sanırım şimdiki aklım olsa yine yalan söylerdim. Polisin beni takip ettiğini ve saldırıda bulunduğunu desem ömürlük oda hapsi alacağım aşikardı.
Odamda kendi kendime takılırken Afra'nın gelerek babamın beni çağırdığını söylemesiyle odasına gitmiştim fakat kendisi her zamanki gibi yoktu. Şimdiyse oturmuş babamın gelmesini bekliyordum. Bunu her seferinde yapıyordu, beni yanına çağırtıyor ama asla kendi odasında olmuyordu. Sinir bozucuydu fakat korkuma ses çıkaramıyordum. Normalde ne kadar meşgul olduğundan haberdardım, bile bile şikâyette bulunsam ne istediğimi elde edebilir ne de gözündeki rütbemi yükseltebilirdim. Rütbemin neden yükselmeyeceğine gelirsek tek nedeni sabırdı. İşlerini bahane ederek benim sabrımı ölçüyordu, farkında olmasaydım eğer çoktan elenmiştim. Gerçi elensem de tekrar yarışa girecek benim, başka çocuğu yoktu. Ne yapıp edip adam edecekti oğlunu. Adam etmekten kastı da kendi kirli işlerinin başına geçecek kadar bilgilenip olgunlaşmaktı. İtiraf etmek gerekirse para için türlü türlü boklar yiyip suçlu durumuna düşmeye hiç meraklı değildim.
Oturduğum koltuktan kalkıp odadaki dosyalarla dolu raflara ilerledim, can sıkıntımı gidermezsem her an patlayabilirdim. Burada birçok dosya vardı ve zannımca hepsi kirli işlerinin tutanağıydı. Koyu renk cilalı ahşaplardan yapılmış alt alta dizili, her biri yaklaşık bir kulacım uzunluğunda beş adet raf vardı. Rafların dört yanı camlarla çevriliydi, kapak niyetine takılı camların kulpları bile camdandı, bu odadaki her şeyin zarafetle seçildiğinin en büyük kanıtıydı belki de. Rafların üstünde toza dair tek bir iz yoktu. Koyu renkli ahşaplar, odaya epey bir ciddiyet ve ağırlık katıyordu. Bu raflar, babamın hayatının farklı yönlerini ve sırlarını gözler önüne seriyordu; her biri, onun çok yönlü kişiliğini ve karanlık işlerinin derinliğini yansıtan birer vitrindi.
En üst rafta dikey ve dümdüz sıralanmış siyah dosyalar oldukça dikkat çekiyordu. Orta rafta ise gri dosyalar ve en alt raftaysa beyaz dosyalar bulunuyordu. Hepsinin kapakları yeni ve el değmemiş görünüyordu ancak kalın hacimlerinin içini görmeden anlattığı doluluğu tam tersini iddia ediyordu. Kapaklarında içeriğin yazdığı kalın kısımda normal dosyalarda üzeri yazılı kâğıt olurdu lakin babamın dosyalarında durum böyle değildi, o kağıtla değil iğne iplikle yazdırmıştı. Siyah dosyaların yazı ipi beyaz; gri ve beyaz dosyaların ise siyahtı. Şimdi daha dikkatli bakınca anlıyordum ki dosyaların kapakları deridendi. Babam resmen dosyalarla bile görsel şölen sunuyordu. Dosya raflarının aralarında kalan iki rafta değerli eşyalarıyla doluydu. Sesini en çok sevdiği silahı, tasarımı en harika saati, garajdan çıktığını asla görmediğim arabasının anahtarı, fanatiği olduğu takımın son şampiyon kadrosunun imzaladığı orijinal forması ve daha birçok pahalı eşyalar… Her biri babamın zevkini ve tutkularını yansıtan nesnelerdi. Ve evet, babam mafya da olsa spor fanatiğiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Liman
FanfictionJeremie Frimpong ülkenin öne gelen mafyasının oğlu. Doğum günü kutlaması için kapattığı barda acımasızlığıyla nam salmış bir polis olan Granit Xhaka'nın eline düşer. ××× Granit Xhaka × Jeremie Frimpong