2.4

139 18 52
                                    

-

minho'yla mesajlaşmamızdan sonra heyecanlanmamıştım açıkcası. yani ilk mesajı gördüğümde beynimden binbir türlü şey geçmişti tabii ki de. ama sonra rahatlamıştım. jisung sayesinde korkaklığımı yenmeye çalışıyordum. jisung'un söyledikleri ya da direkt olarak yaptığı haraketler ise beynimi bir düşünce seline itiyordu.

son günlerde eskisine nazaran daha çok düşünüyor, eski günleri anlamlandırmaya çalışıyordum. jisung ve beni düşünüyordum, bana belki de herkese yaptığı davranışları aynıydı. ya da ben o şekilde görmüştüm sadece. sonucunda ise jisung'un söyledikleri, öpüşmemizin üzerinden geçen 4 günde ara sıra attığı mesajlarla ortada kalmıştım. eskisi gibi değildi sanki, daha flörtözdü. eskiden de mi böyleydi, ben mi anlamamıştım ya da ben bir salak mıydım?

minho gelmiş, beni almış ve kısa, hatta soğuk sayılabilecek bir konuşma sonrası evine varmıştık. eski evim, şimdi ise minho'nun ve sık sık gelen jisung'un evi. jisung'un sık sık gelmesine etrafa saçılı eşyalarından anlıyordum, kokusundan da. zamanında eve taşındığımda hiç sevmediğim, çok ses çıkartan deri koltuğun üzerine jisung'un çok sevgili battaniyesi serilmiş mesela. yumuşacık olmuş. gitmeden birkaç ay önce kırdığım orta sehpanın bacağı hala kırık, altına koyulan saçma şeyler hala yerinde. bu evde hala izlerimin olması hoşuma gidiyor sebepsiz.

"kahve ister misin?" diyor minho. ellerini beline koymuş, oturduğum üzeri battaniye serilmiş deri koltuğun en ucunda dikiliyor.
"bira varsa daha iyi olur aslında."
"var." diyor ve elinde altılı birayla geri geliyor. tadına bayılmıyorum ama şu an ihtiyacım olduğu bariz. minho aramızda boşluk bırakmazken, ikimiz de birer yudum alıyoruz. temas eden dizlerimize bakarken yine ilk o konuşuyor.

"bana söyleyemediğin şeyler ne? ya da aramızın bu kadar açılmasının sebebi? ya da her şeyi en baştan anlat. o kadar kapalısın ki, o kadar sır saklıyorsun ki neden bu halde olduğumuzu bile anlayamıyorum amına koyayım!"

konuya kitabın ortasından dalmasının sebebini anlayabiliyorum. haklı da. bunca ay karşısında hiçbir şey yapmadan çırpınan biri var. çok yakınken uzaklaşan, hatta çok tanıdıkken yabancılaşan.

"tam olarak nereden başlayacağımı bilemiyorum aslında. çünkü ben bu konuşmayı kafamda bile yapamadım. bu anı hiç hayal edip prova yapmadım. ondan bile korktum, her şeyin mahvolmasından." yüzümde alaycı bir gülümseme oluşurken devam ettim. "hoş, yine kabuslarımdakiler gibi oldu her şey. yine gittin sen."

"beni suçlayamazsın felix, ben yanında durmak için çok çabaladım."
"sorun sen değilsin zaten. söylediklerimi yanlış anlama." bir yudum daha aldım. minho'yu suçlamak istemiyordum ama sebepsiz suçluyordum da. sebebi gerçekten de yoktu, belki de korkuydu bu. bilemiyorum.

elimdeki birayı yere koyup, bağdaş kurarak tamamiyle ona döndüm. ve o hep korktuğun konuşmaya başladım.
"sözümü kesme tamam mı! bu benim için gerçekten de zor." gerginliği gördüğünde o da benim gibi oturdu. o bana bakarken ben yine temas eden dizlerimize bakıyordum.

"buraya geldiğim ilk zamanlardı. 1. sınıfta dönemin ilk başı yani, uzun süre tanıdığım kişiler sadece chan ve changbin'di. bir de jisung, o da yurttan diye. daha sonra seninle tanıştım yemekhanede. yemeklerin çok kötü olduğuyla ilgili biriyle kavga ediyordun. o zaman dikkatimi çekmiştin açıkcası. chan ve changbin bunu fark edince seninle yakınlaştılar bir şekilde, sonra da benimle yakınlaştın.

ilk başlarda tam anlayamadım. neden sürekli seni izlediğimi, neden seninle tanışmak istediğimi, neden seni düşünüp durduğumu, sonra-" yavaştan asıl söylemem gereken kısma geldiğimde korkakça bakışlarımı minho'ya çıkardım. kaşlarını çatmış dikkatlice bana bakıyordu, beni dinliyordu. bu yoğun bakışları karşısında birkaç kere gözlerimi kırpıştırıp devam ettim.

not mine.skzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin