9. BÖLÜM

15 5 0
                                    

Junghuyun'la olan anlamsız konuşmadan sonra odama gittim. Zaten oldukça geç olmuştu, yatağa uzanıp gözlerimi kapattım.

Neden uyandığımı tam olarak bilmiyordum ama odada yanlız olmadığımı hissettim. Odadaki  kişinin Junghuyun olduğundan korkarak hışımla yataktan kalktım ama Junghuyun değildi. O... Jungkook?

Karanlıktan dolayı tam olarak  seçemiyordum ama sırtı bana dönük yerde oturan kişinin Jungkook olduğuna emindim.

- Jungkook? - dedim ona yaklaşırken.

Cevap vermedi, hareket dahi etmedi. Önüne gelene kadar yürüdüm tam karşısında durdum ve onunla aynı boya gelmek için çömeldi. Gördüklerimle kalbimin sıkıştığını hissettim.

Ağlıyordu.

Nedense Jungkook'un sık sık ağlayan biri olmadığını tahmin ediyordum. Ellerimi yüzüne yerleştirerek bana bakmasını sağladım.

- Öldü. - dedi bana bakarken kısık bir sesle.

Bu söylediği tek kelime herşeyi anlamam için yeterliydi. Babasının öldüğünü öğrenmişti, hem de o burada değilken. Babasını son bir kez görememişti.

Alnımı onun alnına yaslarken bende ağladım. Çektiği acıyı hissedebiliyordum. Bu onun ruh eşi olduğum için miydi?

- Öleceğini bilseydim asla gitmezdim.- dedi hâlâ ağlarken.

- Şşş, eminim ki o da seni son bir kez görmeyi çok isterdi, ama senin bu kıralık için kendi halkının refahı için uğraştığını bildiğinden mutluydu.

Daha fazla dayanamadan ona sarıldım. Bütün yaralarını, acısını, pişmanlık ve üzüntüsünü almak istedim.

Jungkook'ta bana sarıldı o kadar sıkı bir şekilde sarıldı ki kemiklerimin kırılacağını düşündüm ama hiçbir şey söylemedim. İhtiyacı olduğunu bildiğim için sessiz kaldım. Uzun bir süre öyle kaldik daha sonra ondan uzaklaşıp yüzüne baktım.

- İyi misin? Yaralandı mı? Bana hiçbir şey söylemeden öylece nasıl gidersin? - dedim endişe ve sinirle.

Jungkook üzgünce gülümsedi, ağlamıyordu.

- Benden nefret ettiğini sanıyordum.

Tekrar güldüğünü gördüğüm için çok mutlu oldum ama bunu dışarı yansıtmayı reddettim.

- Tabi ki senden nefret ediyorum, ama bu senin için endişelenmeyeceğim anlamına gelmiyor. Haydi kalk ve güzelce yıkan, aç mısın?

- Evet çok açım, seni yiyebilir miyim? - dedi Jungkook gülümsemesi daha çok genişlerken.

- Hey! Ben burada senin için endişeleniyorum ve sen şaka mı yapıyorsun? - dedim koluna hafifçe vururuken.

Elimden tutp beni kucağına çektiğinde şaşkınca bağırdım.

- Şaka yaptığımı kim söyledi. Seni gerçekten de yemek istiyorum. - dedi dudaklarıma oldukça yakın bir mesafeden.

Yüzümün yandığını hissettim tanrıya şükür ki akşamdı ve o bunu göremiyordu. Alnına vurup kucağından kalktım.

- Saçmalamayı bırakta git yıkan - dedim sesimi sinirli çıkarmaya çalışarak.

- Gelip beni yıkar mısın? Kolumu kaldıracak halim yok - dedi Jungkook yüzünde çok tatlı bir somurtmayla.

- Hayır. Git ve yıkan şimdi - dedim onu çevirip iterken. Homurdandı ama gitti. Odadan çıktığında kendi kendime güldüm. Salak bir de Kıral olacak hâlâ küçük bir çocuk gibi davranıyordun.

Jungkook gelene kadar onun yiyebilmesi için birşeyler bulmak niyetiyle odadan çıktım.

Yarı yolda Hye-jin'i  gördüm. Kraliçe'nin sağ kolu gibi bir şeydi sanrım. Bir nevi asistanı da denile bilir.

Beni gördüğü gibi eğildi.

- Birşey mi istemiştiniz efendim.

- Evet, Jungkook geldi de ona yiyebilmesi için birşeyler hazırlayabilir misin?

- Hemen efendim - dedi kadın tekrar önümde eğilip mutfağa doğru gitti.

Odaya geri döndüm, Jungkook hâlâ gelmemişti. Birkaç dakika sonra kapı çaldı karşı tarafta Hye-jin'in sesini duydum.

- Efendim, Veliaht Prens'in yiyeceklerini getirdim.

Hemen gidip sürgülü kapıyı açtım ve kadına gülümseyip yiyecekleri elinden aldım.

- Teşekkürler Hye-jin, gidebilirsin.

Gülümseyip önümde eğilerek uzaklaştı.

Kısa bir süre sonra Jungkook tazelenmiş bir şekildeki odaya geri döndü yerde önümde yiyeceklerle oturduğumu görünce karşıma gelip oturdu.

- Seni yemek oldukça doyurucu olurdu ama bunada hayır demem. - dedi önüne koyduğum çorbadan bir kaşık alarak.

Gözlerimi devirdim ama hiçbir şey söylemedim, rahat bir sessizlik içinde onun yemek yemesini izeldim, yemeğini bitirdiğinde herşeyi kaldırıp götürdüm. Odaya döndüğümde Jungkook çoktan yatakta uzanmış gözlerini kapatmıştı, bir gözünü açıp bana baktı daha sonra kollarını uzatıp beni çağırdı.

- Haydi gel buraya, seni çok özledim. O terli alfa ve betalarla uyuyup uyanmaktan bıktım, senin güzel vanilya kokuna ihtiyacım var.

Kollarımı göğsüme kavuşturup ona bir kaşımı kaldırarak baktım.

- Bana öyle bakma, neredeyse bir aydan fazladır yoktum beni rededemezsin, gel buraya.

Yanına uzanırken - Bu sadece bu gün için - dedim.

Jungkook beni duymamazlıktan gelip kollarını etrafıma sardı ve yüzünü boynuma gömdü.

Derince nefesler çekerken - Sonunda güzel omegama kavuştum - diye fısıldadı.

Onun abartılı tepkilerine gülerken gözlerimi kapattım ve son bir ay boyunca ilk kez bebek gibi uyuduğumu hissettim.

Kabul etmek istemesem de onu çok özlemiştim.


.........

•√•

ANOTHER UNIVERSE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin