Benim adım

11 1 0
                                    

SELSMLARR SELAMLARRR SELSMLAAAAAARRRR
NASİLSİBİZ BENDE İYİYİM SAOLUN
UMARİM BOLUMU BU GUN BİTİRİRİM HADİ BOLİUME GOO🪴🌾🍄

"Avcıya yemeği bitirdikten sonra dışarı çıkacağımı söyleyerek tabakları toparladım, bana hiçbir şey demedi. Çantamı toparlayıp tam çıkacaktım ki avcının silahlarından biri işimi görebilirdi. Oradakilerden yaya benzeyen bir silahı gözüme kestirdim, onu istiyordum. Ellerimi silaha uzattım ve onu omzuma astım. Arkadan beklediğim şekilde avcının sesi geldi.

"Yayımı bozma."

Elimdeki yayı ona nişan aldım, gözleri şaşkınlıkla açıldı, bağlı olduğu ipleri zorladı. Arkadaki oklardan bir tane aldım ve yaya yerleştirdim. Tekrar ona nişan aldım ve duruşumu bozmadan tam göğsünün yanıbaşındaki tahta yere vurdum.

"Hay aksi, ıska bir kere daha mı denemeliyim?"

Gülümseyerek ona sorduğum soru, tek kaşını kaldırmasına sebep oldu.

"Sen benimle oyun mu oynuyorsun, cadı?" Gülüşüm büyürken.
"tabikide seninle oyun oynuyorum seni öldürecek olsam bunu daha önceden yapardım." Diyerek kıkırdadım. Ben gülerken gözleri bana belirsiz bakıyordu

"eminim öyle olurdu."

İnançsızca söylediği kelimeler sinirlerimi bozdu ancak ona cevap vermemeliydim işletimle ilgilenmeliydim o yüzden kapının önüne kadar yürüdükten sonra kafamı aşağıya indirerek .

"ben birkaç saate geleceğim sakın ha yaramazlık yapma ve biryere kaybolma."

Alaycı bir şekilde nefes verdim.

"tabii kaybolabilirsen."

Kapıyı çarparak kapattıktan sonra tekrardan dünkü akça ağacının yanına gittim akça ağacı öz suyunu cam şişeme boşaltmıştı Küçükte olsa bu kadar bana yeterdi cam şişenin kapağini kapatarak çantama koydum tekrardan dünle aynı yerlere basarak akça ağacına çıktım bir süre ağacın üstünde uzun uzun kitaba baktım hiçbirsey bulamıyordum ne birkaç zehirli bitki ne de cadıları insanlar kadar dirençli yapacak anka kuşunu .
Bir türlü bulamamıştım, galiba bulamayacaktım. Bahar mevsimiydi, kiraz çiçeklerinin yaprak dökmeye başladığı zamandı. Biraz çiçek toplayıp avcıya kiraz çiçeği çayı yapabilirdim. Elim boş dönecektim, en azından biraz çay içebilirdim. Gözlerim havada öylece dolanırken aşina olduğum bir kanat çırpma sesini duydum. Karşıya baktığımda, bu anka kuşuydu. Ağacın dallarını tekrardan tek tek indim ve anka kuşunun peşinden uzun uzun koşturdum. Anka kuşu bulduğum kulübeye doğru gidiyordu, elimdeki yayı kuşa doğrulttum. Tam olarak iyi bir nişancı sayılmazdım, o yüzden ilk atışı iskalamıştım ama ikinci atışımda anka kuşunu kanadından vurmuştum. Yere doğru süzülen anka kuşu yere düştüğünde almıştım. Akşam bununla ne yapmam gerektiğini öğrenecektim. Yazık olacaktı, oysa ki güzel bir kuştu.

Onu ellerim arasına alarak başını güzelce sevdim, kanadını sardım ve onu omzuma yerleştirdim. Kiraz çiçeklerinin yoğun olduğu bölge çok yakınımdaydı, bunu gözbandımı çıkarmadan dahi anlayabilirdim. Biraz yürüdükten sonra, kiraz ağaçlarının bol olduğu bir yerde durdum. Bazı kirazlar olmuş, bazılarıysa çiçekleniyordu.
( Gençlik şimdi anlatma gereği duydum ilk bölümde eğer dikkatli okuduysanız dianik jk nin ağzına kiraz vermişti ama jk bu bölümde kirazların yeni açtığını söylüyo çünkü niye yazavayn hanımın gözünden kaçmış yazıp silmeye üşeniyomuş siz ne çiceği derseniz deyin ben kiraz çiçeği diycem çünkü coookk üşendim 😊)

Ağaçların yanına giderken kokuları beni mest edecek kadar güzeldi. Çiçekli ağaçlardan birisinin çiçeklerini uzun uzun kokladım. Aynı zamanda bir tane çiçek kopararak yanımdaki arkadaşa da koklattım. Anlamadığım şekilde kokudan rahatsız olmuştu, galiba alerjisi vardı. Birazcık çiçek, birazcık meyve topladıktan sonra koyu renk parlak yaprakları olan meyveleri limon ve yaban armutuna benzeyen ağaçlardan birinin yanına gittim. Kitabı açarak ne işe yaradığına bakacaktım. Birkaç sayfa sonra sonunda aradığım sayfayı bulmanın sevinciyle gülümsedim.

(Manchineel ağacı) Ölüm ağacı olarak bilinen bu ağaç, meyvesinden yendiğinde kana karışarak kişiyi öldürür. Yüksek miktarda zehir içeren bu ağacın yağmur yağarken altında kalmak bile büyük sonuçlar doğurabilir. Meyvesinde ve yapraklarında bulunan sıvı ciltle temas ettiğinde ciltte kabarcıklar, kaşınma, yanma benzeri durumlarla karşılaşılabilir. Odununun dumanı kısa süreliğine kör edebilir...

Çantamdan ufak iki tane torba çıkararak birini elime sararak birkaç tane meyve birazcık yaprağından ve koparabileceğim kadar küçük odunlarından kopararak torbaya torbayı da çantama koydum. İşlerimi hallettikten sonra hızlıca evin yolunu tuttum. Çalılar ağacın dalları vücudumu çiziyordu, vücudum bir yandan kendini tedavi ediyordu. Küçük kulübenin yanındaki ağaçların birine sırtımı yasladım. Biraz dinlendikten sonra kapıdan içeriye girdim, avcı beni gülümseyerek karşılıyordu, hayret.
"Beni özledin herhalde avcı ha?" Gülümseyerek söylediğim sözleri havada bırakarak, "Ne demezsin." Diyerek ofladı. Gülmemi kesmeden çantamdan bitkileri çıkararak kurutmak için hazırlamaya başladım. Ellerimi koruyacak şekilde sardıktan sonra yaprakları ikiye meyvelerinde küçük parçalara ayırdım küçük odunları. Kıymıktan biraz kalın ve uzun olacak şekilde soymaya başladım. Ağaç henüz taze olduğundan soymakta zorluk çekmiyordum. Arkamda avcının zoraki nefeslerini duyarak arkamı döndüm, zorlukla konuştu.
"Gerçekten boğucu ve berbat bir kokusu var. Ne kesiyorsun sen öyle?" Sargılı elimdeki meyveyi ona uzatarak, "Çok lezzetli bir meyve tadına bakmak ister misin?" Başını iki yana hayır anlamında salladı. "Ölmeye meraklı değilim." Arkamı dönerek meyveleri dilimlemeye devam ettiğimde, "Sadece seni denemiştim." diyerek fısıldadım. Şaşırarak söylediklerimi doğrulamak adına bana uzun uzun baktı. "Ne kestiğini söylemedin." Ona elimdeki bütün meyveyi uzaktan gösterdim. "Ha bu mu?" Evet dercesine başını salladığında gülümseyerek konuştum. "Sana söyleyemem, sürpriz." Tek kaşını kaldırdı.
"Sadece bitkiyi görebilir miyim?" Elim tezgaha götürüp bir yaprak aldığımda "Tabii ki" diyerek ona yaprağı gösterdim. "Ölüm ağacının yaprağı odununu yaktığında yaydığı dumanı öldürebilir. Cadı kitabında yazanın dışında bu bitki dilimlerken farklı boğucu bir koku yayar. Bunu kaynatmak yerine kurutup toz haline getirerek kullanırsan daha pratik ve etkili olur." Ne? Bana bunu niye söylüyordu? Bu bitkiyse onu öldürebilirdim.

"Bu bitkiyle seni öldürebilirim, biliyorsun değil mi?" Ona bakarak konuştuğumda, "Evet, öldürebilirsin ama sabah beni öldürmeyeceğini açıkça belirttin."
Ukalaca kurduğu cümlesi sinirlerimi bozmaktan bir yana gözümün kaşındığını hissettim. Elimdeki korumayı çıkararak ellerimi güzelce yıkayıp göz bandımı çıkardım. Kırmızı gözüm parlıyor ve bir yandan etrafımda çatlaklar oluşuyordu. Bağırarak ağlarken avcı bana sadece bakıyordu. Ellerindeki ipi hışımla çekip koparmıştı ama bu nasıl olurdu, defalarca kez o düğümü bağlamıştım. Yüzümü elleri arasına aldı, yüz ifadesi dehşete düşmüş bir şekilde kırmızı gözüme bakıyordu. Kafamı kendi omruna yasladığında gözlerime bir kez daha bakarak, "Neler oluyor, sen iyi misin?"

Cümleleri sıraladıktan sonra hiçbir şey diyemedim, gözümün acısı konuşmama izin vermiyordu, sadece acıyla inliyordum. Yere çöktüğümde, benimle beraber yere çöktü. Ayağa kalkıp bir tabağa su doldurdu ve gözlerimi o suyla yıkadı. "Gözlerin, artık vücuduna zarar vermeye başlamış. Gözlerin bir virüs en son ne zaman kullandın?" Zorlayarak konuştum, "Dün seni buraya getirirken..." Uzunca öksürdüm.Ciğerlerim sanki yerinden çıkıp avuçlarıma düşecek gibiydi. "Tamam, konuşma, iyi değilsin, tedavi edilmen gerek" dedi.

Gözlerime iğrenerek değil, korkarak bakıyordu. "Yukarıda çantamın içinde kitabım var, onu bana ver." Ayağa kalktı, ancak anladığım kadarıyla kitabımı bulamamıştı.
"Tanrı aşkına, nerede bu lanet kitap!?" Onu boşverdim, demek ki ölme vaktim gelmiş ve bu gün fark etmeden son günümü yaşamıştım.
"Tamam... Sorun değil, demek ki öleceğim." Sinirle bağırdı.
"Böyle söyleme." Başımı çevirip gözlerine baktım.
"Silahların şuradaki rafta al ve evine geri dön. Çantanın içinde kiraz çiçekleri var, onlarla sana çay yapacaktım, ama boşver, galiba şu an öleceğim..." Parmağımla raftaki silahları gösterdiğimde
"Böyle söyleme dedim! Bir yolunu mutlaka bulacağım."
Bağırarak haykırdığında aynı sakinlikle konuştum.
"Benim için artık çok geç, ölmeden önce göreceğim son yüz seninkiymiş avcı. Sahi sana sürekli avcı deyip duruyorum. Ölmeden önce sorayım, adım ne demiştin avcı?"
Zorlanarak tek nefeste konuştum, en sonunda kafamı vurdum ama hala yaşıyordum. "Taehyung, benim adım Taehyung. Ama lütfen böyle konuşma, seni kurtaracağım." Duyduğum son sözler buydu.

AY NOLUYO NOLUYO DEDİGİNİZİ DUYAR GİBİYİM NEYSE BİRDAHAKİ BOLUME KADAR BAYBAYY YORUM YAPIP OY VERİRSENİZ YAZAVAYN HANİM SEVİNİRMİS ASLA OLMAYAN OKUYUCULAR🪴🌾🍄

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 11 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HUNTER/TAEKOOK/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin