Jungkook
Bunu neden sorduğunu anlamadığım Yoongi Hyung'a döndüğümde şaşkınlığımı gizleyerek kararlı bi ses tonuyla konuştum. "Onu bırakmazdım."•
Taehyung
Dakikalar geçmiyor her saniye daha da ağır acıtıyordu.Kendime yeni uğraşlar bulmazsam daha da kötü olacağına emindim ancak hiçbir şey yapamaz hâldeydim.
Yine de başka şeyler düşünmeye çalıştığımda aklıma ilk gelen şey bu eve taşınırken getirdiğim anı kutum oldu. İçindekilere uzun süredir bakmamıştım...
Anı kutularımız bize geçmişimizi, yaşanmışlıklarımızı, hayatımızdan öylece geçip giden insanları hatırlatırdı. Ben de şu an kendimi hiç olmadığım kadar boşlukta hissettiğime göre geçmiş bana daha iyi gelebilirdi belki. Ya da tam tersi, geçmişimi özlersem bu bana daha kötü hissettirirdi.
Yine de ilk ihtimâlin varlığını düşünerek anı kutumu bulunduğu dolaptan çıkararak elime aldım.
Söylediğim gibi buraya geldiğimden beri pek açmamıştım fakat ilk geldiğim zamanlar bu kutuyla fazla haşır neşirdim. Bundan dolayı beni ilk karşılayan manzara çok sevgili oda arkadaşlarımın bana bıraktığı mektuplar oldu.
Odaya ilk geldiğimiz gün Jimin bize birbirimiz hakkındaki düşüncelerimizi mektuplaştırıp son sınıf olduğumuzda okumayı önermişti. Seokjin Hyung ve Hoseok Hyung şu anda son sınıftı Jimin ve ben de üçüncü sınıftık fakat yine de mektupları henüz okumayıp bir sene sonrasını beklemekte karar kılmıştık.
Jiminin yaptığı manga çizimleri, liseden kalma ambalaj kutuları, birkaç alakasız screenshot çıktısı...
Acele etmeden, uzun uzun düşüne düşüne kutudaki neredeyse her şeye bakmıştım. Kutunun dibine baktığımda iki cisim görüş alanıma girdi ve gözlerimden yaşlar akıtmayı başardı.Flashback
"Neden yapmadın diyorum orospu çocuğu!"
Ödevlerini bana yaptıran üst sınıf çocuklar...
"Annem kriz geçirmişti ondan..."
Yalan söylemiyordum cidden de kriz geçirmişti ancak anlayacağa benzemediklerini seziyordum.
Hep bir ağızdan kahkaha attıklarında bir tanesi gülmeyi keserek, "Sen bizimle taşşak mı geçiyorsun lan?" dedi.
Sonrasını hatırlamıyorum...
•
Tiz bir ses kulaklarımı doldururken gözlerimi araladığımda bana doğru bakıp telaşla konuşan birini gördüm.
"Tanrım! İyi misin?"
Konuşamadım, karşımdaki çocuk o kadar güzeldi ki konuşamadım.
Mor saçları, kahverengi hareleri, büzülmüş dudakları...
Elini çantasına götürdü ve bir şeyler aradı. "Nerede bu..."
Sonunda bir mendil çıkardığında yüzümdeki kanları temizledi.
İçlerinden biri tırnağını geçirince yanağımda küçük bir yara izi oluşturmuştu. Kanamaya devam ettiğini gören çocuk oraya yine çantasından çıkardığı yara bandını yapıştırdı.
Teşekkür ettiğimde "Rica ederim!" dedi heyecanla.
"Bu arada ben T..."
Uzaktan gelen bir kadının sesiyle cümlesi yarıda kalan çocuk bana "Üzgünüm gitmem gerekiyor." dedi.
Ayağa kalkıp beni de kaldırdı ve çantasından bir çiçek çıkardı. "Sana hediyem olsun en sevdiğim çiçek." dedi gitmeden ve ben daha teşekkür bile edemeden onu çağıran kadının yanına doğru koştu.
Annesiydi sanırım.
Uzaklaşmalarını izlerken gülümsedim.
Günümüz...
Jungkook
Sessizce düşünürken aklıma gelen şeyler gözlerimden yaşlar akıtmaya yetti.
O çocuğu bir daha görmemiştim ama unutmamak için sürekli resimlerini çizmiştim.
Keşke şu an yanımda olabilseydin leylak saçlı çocuk...
≮
naber
bu bölüm de biraz uzayabilirmiş aslında ama detaylarla uğraşmak pek benlik değil 🙏🏿
UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR HOŞÇA KALIN⭐️