"Bu mu daha güzel kırmızı olan mı?" Jimin'in sorusuna omuz silktim. "İkisi de aynı zaten çabuk ol ve gidelim saat öğlen iki olmak üzere!" Söylediğim şeyle Jimin gözlerini irice açarak bana baktı. 'Ne demek aynı?"
Birazdan bana aralarındaki tüm farkları en ince ayrıntısına kadar anlatacaktı. Ve dürüst olmak gerekirse bu en son isteyeceğim şeydi. Tekrar söze başlayacağı sırada konuşmaya başladım.
"Lütfen çıkalım cidden üzerindeki gayet güzel." Yüzünü buruşturup "Of, tamam be." dediği sırada bende Jimin'in odasındaki boy aynasından kendimi inceledim. Aslında süslenmeyi severdim fakat bu ders alma işinden pek zevk aldığım söylenemezdi. Bir nevi mecburen gittiğim için kıyafetlerime önem vermemiş her zamanki tişörtüm ve pantolonumu giymiş Jimin'i bekliyordum. O ise benim aksime çok heyecanlıydı uzun süredir hazırlanıyor her giydiği kıyafeti bana gösteriyor beğendiğimi söylesem de kendi kendine bahaneler bulup tekrar tekrar üzerini değiştiriyordu.
Sonunda pembe gömleği seçtiğinde rahatlamıştım. Odadan çıkıp sokak kapısına yöneldim. Jimin'de arkamdan geliyordu. Sonunda evden çıktık ve yürümeye başladık.
•
Lila renkli adeta müstakil minik bir ev gibi görünen küçük ve şirin atölyenin önünde durduk.
"Burası olmalı."
Jimin'in kapıyı yavaşça iterek açmasıyla bizi her biri birbirinden büyüleyici tablolar karşıladı. Ayaküstü onları incelerken gözüm yan tarafta duran şövalelere kaydı.
Yüzünü göremesemde şövalelerin önünde mor saçlı birinin oturduğunu gördüm.
Önündeki tuvale bir şeyler çizen tanımadığım çocuk kapının açılma sesiyle olsa gerek ki kafasını çevirdi ve biraz ilerideki bedenle göz göze geldik.
O an bir şey oldu.
O an kalbime bir şey oldu.
"Kookie!!!"
Mor saçlı çocuk, Jimin'i görünce gülümsedi ve ayaklandı.
"Jimin shi!"
Jimin, Kookie dediği çocuğa doğru koştu. Onlar sarılırken ben hâlâ kapının önünde bekliyor hislerimi çözmeye çalışıyordum.
Ben daha önce hiç böyle hissetmemiştim.
Bir anda köşedeki kapı açıldı ve tanıdık bir yüzü gördüm.
"Yoongi hyung?"
"Taehyung-Ah?" Yoongi hyung elindeki bardağı bir köşeye bırakıp bana doğru gelmeye başladı ben ise aynı Jimin gibi uzun süredir görmediğim arkadaşına doğru koşmaya başladım.
Sarılmamız Jimin ve arkadaşının ki kadar uzun sürmemişti biz ayrılınca Jimin'in de arkadaşına sarılmayı bıraktığını gördüm. Ardından Yoongi hyung'a elini uzattı.
"Merhaba, Park Jimin."
Jimin hep neşeli ve sosyal biriydi. Bu yüzden de yeni insanlarla tanışmaya bayılırdı. Yoongi hyung ise onun aksine insanlarla iletişim kurmaktan kaçınırdı genellikle ise kendi kabuğunda biriydi. Fakat şu anda Yoongi hyung'u her zamanki umursamaz hâlinden çok farklı olarak görüyordum.
Gözleri parlamıştı Yoongi hyung'un.
"Min Yoongi."
Yoongi hyung'un sözünden sonra aramızda küçük bir sesslik olunca konuşmaya başladım. "Şey biz tanışmadık?"
Mor saçlı çocuğun da sessizlik hoşuna gitmemiş olacak ki benim lafımla hemen konuşmaya başladı.
"Jeon Jungkook."