Büyümek

26 7 16
                                    

+Azra! kalk artık kızım!
Bu sesi duyarken saat 8.20 a geliyordu. Kahretsin yine okula geç kaldım! Hızlıca hazırlanmaya başladım. Ama gerçek ortadaydı geç kalmıştım yine. Annemin zoruyla da kahvaltı yaptıktan sonra öğrenci zilinin de çalış saati geçmişti. Okulun evimizin 10 metre ötesinde olmasından dolayı yürüyerek 5 dakika hızlı yürüyerek 3 dakika koşarak 2 dakika olması bir fırsattı. Bu yüzden bugün koşmayı seçtim.
Koşarken açık bıraktığım hafif dalgalı saçlarım rüzgar yüzünden yüzüme geliyordu. Umursamadan koşmaya devam ettim. Ta ki yere yüz üstü düşene kadar. Biri gördü mü diye etrafa göz gezdirdim. Kimsenin görmediğin anlayınca kalkıp tekrar koşmaya devam ettim. Okula geldiğimde nöbetçi masasında 11. sınıflardan Muhammet abi vardı.
+ Mami geç kağıdı versene. Müdür yardımcısı odasında mı?  dedim nefes nefese.
-Müdür yardımcısı odasında yok Azra. 
dedi. Bende
+Tamam kolay gelsin.
diyerek yukarı doğru merdivenleri koşar adım çıkmaya başladım. Sonunda sınıfın kapısının önünde durdum. Biraz sonra
kapıya vurdum.
-Gel!
diye bir ses gelince besmele çekip içeri girdim.
+Hocam geç kaldığım için özür dilerim.
dedim. Türkçe hocamız Yasemin hoca beni çok severdi. O yüzden çok uzatmadan
-Tamam Azra yerine geçebilirsin.
dedi.
İlk ders bitince bizimkilerin yanına gittim. Efe
-Azra nasılsın günaydın.
evet Efe sabah güneşin ilk ışıkları gibi beni mutlu etmişti. Ben +Günaydın Efe.
diyerek yanaklarını sıktım. Efe tıpkı bir koreli gibiydi. Gözleri çekik yanakları sıkmaya her an hazır aşırı tatlı ve samimi bir çocuktu. Almina
-Selam Azra.
dedi. Bende
+Sana da günaydın Avon.
diye karşılık verdim. Almina aşırı sevecen iyimser özgüveni aşırı yüksek bir kızdı. Uzun siyah saçları ve büyük koyu kahverengi gözleri ön plandadır. "Günaydın Nilüfer." dedim gözleri hala açılmamış Nilüfer'e. "Günaydın." dedi hala uykulu sesiyle. Nilüfer tembel, eğlenceli, ele avuca sığmayan bir kız.
Okul bitince eve doğru yürümeye başladım. O çocuğa çarpana kadar normal bir şekilde yürüyordum aslında. "Pardon..." dedim en nazik şekilde. Yüzüne bakınca beni o büyüleyici ela gözleri karşıladı. Keskin ve soğuk bir bakış atıp sonrada hiç bir şey olmamış gibi yürümeye devam etti. Bir özür dileyebilirdi heralde demi? Sanırım fazla egolu bir karakteri vardı. Eve doğru yürümeye devam ettim.
Eve gelince annemle babam tartışıyordu. Duymamak için her zaman olduğu gibi odama kapandım tabletimden sevdiğim bir müziği açıp kulaklığımı taktım. Babamdan telefon çok istedim ama almadı. Neredeyse liseyi bitiricektim. Yaşıtlarımın hepsinin telefonu olduğu için herkes beni tuhaf karşılıyodu. Aile ilişkilerim kötüydü. Babam ve annemi o kadar sevmiyodum. İki tane de kardeşim var birinin adı Alp birinin adı Ada. Babam koymuş isimlerimizi kendi baş harfiyle aynı olsun diye. Anneme izin vermemiş adımızı koymasına. Fen lisesinde okuyodum. Derslerim çok iyiydi. Yinede babama kendimi sevdiremedim. Arkadaş ortamım anlattığımdan ibaretti. Bunları düşünürken gözüm yine dolmaya başlamıştı. "Artık uyu..." diyordu Can Ozan'ın şarkısı.

Artık uyu melekler yolladım yanı başına
Birlikte uyanmaya sözüm olsun, artık uyu
Uzat elini pencerenden, aynı gök yüzünün rengi
Hasretin dili anlatır beni

Gezegenin en güzel evi
Senin kalbin, ey sevgilim

Yağmur bir daha böyle yağar mı?
Şimdi çıkıp da ıslanmasak
Mesafeler tutsak edemez aşkı
Göğe bak sevgilim ben or'dayım
Göğe bak sevgilim ben or'dayım

Göğe baktım. Özgürlüğümü ve mutluluğumu gökyüzünde aradım. Yoktu...
Olmayacaktı...
Ölmediğim sürece...
Büyümek bu kadar acı olamazdı...
Olmamalıydı...
16 yaşında genç bir kız için olmamalıydı...
Özlüyorum küçükken hiç bir şey düşünmeden uyuduğum geceleri özlüyorum...

Sabah büyük bir gürültüyle uyandım. Meğersem dün kulağımda kalan kulaklığımın sesiymiş. Hemen kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Gözlerim yine dün ağlamaktan şişmişti. Buna gözaltlarım da dahildi. Normal insanlar olsa kapatıcı sürer geçer. Ama benim ailem makyaja izin vermediği için doğal olarak makyaj malzemem de yoktu. Efe doğum günümde bir tane lipbalım hediye etmişti ama annem onu gördüğü gibi çöpe atmıştı. Yapacak bir şey yoktu. Üzerime kırmızı bir tişört altıma bir pantolon giyip okula gittim.

   Kendimi biraz kötü hissediyordum. Sabah kahvaltı yapmadığım için açlıktan olmalıydı diye düşündüm. Ders sonu kantine gidip bir simit bide ayran aldım. Ceplerini karıştırdım ama paramın olmadığını farkettim. "Öffff. Nerede bu?" ama yoktu işte. Bir küfür savurarak  aldığım simit ve ayranı yerine koyucakken o sesi duydum
"Ben öderim."
Dünkü o çocuktu.
"Hayır teşekkürler." dedim zar zor.
Yüzüyle yüzümün arasında çok az bir mesafe vardı. Keskin soğuk bir bakışı vardı. Bal rengindeki saçları hafif dağınıktı. Çene kasları gördüğüm en belirgin çene kaslarıydı. Üstünde kaslarını belli eden bir tişört vardı. Altında da tişörtüyle uyumlu bir pantolon vardı.
Bu çocukta çözemediği bir şey vardı, hiç kimsede hissetmediğim bir şey...
Parayı nazikçe kantinciye uzattı. "Teşekkür ederim." deyip yanından uzaklaştım.

Simidimi yerken yanıma sınıftaki pick me kız olan Mümine gelip
"Yağız'ımın yanımda ne işin vardı? "
"Yağız..." dedim sessizce...
"Sana diyorum Azra. Ne işin vardı onun yanında?"
"Mümine bi siktir git. Yemek yiyorum kör müsün? Bi sal beni kızım ya." Evet yemek yemek en sevdiğim şeylerden biriydi. Bu zevkimi böleni ben de ortadan ikiye bölerdim.
"Soruma cevap ver seni sürt-" derken ağzına yumruğumu geçirdim.
"Bir daha bana her hangi bir hakaret kullanırsan seni öldürürüm beyinsiz böcek!" evet bana laf söyleyen herkese böyle yapmam lazımdı.
En başta da dediğim gibi kız pick me olduğu için hüngür hüngür ağlamaya başladı. Nöbetçi hoca gelmeseydi her hangi bir sorun olmaycaktı.
"İkiniz de müdürün odasına, hemen!"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 21 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KimsesizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin