13 Ekim 1980
Kalabalık sokakların bile güvende olmadığı, kimsenin kimseye güvenemediği bir dönemde yaşıyorduk.
Herkes tetikteydi, korkuyor ve zarar görmekten çekiniyordu. İyinin de kötünün de nereden çıkacağı belli olmuyordu.
Savaş zamanı yaşamak için en kötü zamandı. Ne yazık ki hayatımın büyük çoğunluğu bu zamanda geçmişti ve geçmeye de devam ediyordu.
Üzerimdeki siyah cübbenin önünü iliklemiştim, başlığını da saçlarıma örtmüştüm. Siyahın koruyucu bir yanı yoktu ancak yine de karanlık kollarının beni koruyacağına inanıyordum.
Sakin sokakta topuklu botlarımla birlikte ilerliyordum. Botları yeni aldığım için üzerinde dengede durmak zor geliyordu ancak zamanla alışırdım.
Tanıdık evi uzaktan gördüğümde kalbimden hiç çıkmayan küçük iğneler biraz daha derine battı.
Bir sürü anının artık mezar olduğu yere gitmek için merdivenleri tırmanırken elimdeki anahtar ile kapıyı açmaya hazırlandım.
İçeride yaşayacağım duygu yoğunluğunu daha şimdiden tahmin edebiliyordum ancak orada kalmış eşyalarımı almak zorundaydım.
Nefes verdim, büyük bir yıkıntı şeklinde çıktığım eve daha küçük bir yıkıntı olarak dönmüştüm.
Sadece üç ayda tüm yıkıntının parçalarını toparlayamazdım zaten.
Anahtarı kilide soktuğum an ensemden aşağı inen bir ürperti hissettim. Tüylerim diken diken olmuş, ellerim olduğu yerde durmuştu.
Bu hissi biliyordum. Her ne zaman onu görecek olsam böyle hissederdim.
Şimdi de arkamı döndüğümde onu göreceğimi biliyordum. Görme ihtimalim olmamasına rağmen.
Omzumun gerisinden baktım. Hayal gibiydi ama oradaydı işte. Uzun boyu, ayaklarına kadar uzanan siyah cübbesi ile köşede durmuş bana bakıyordu.
Uzaktan bile belli olan mavi gözleriyle benden ayırmıyordu bakışlarını. Hislerini okuyamayacağım kadar uzaktı, hem de her anlamda.
Neden buradaydı, neden beni izliyordu bilmiyordum. Onu görmeyeli o kadar olmuştu ki...
Hislerim birbirine dolanıp en sonunda da bana işkence çektirirken kalbimin burukluğu yüzüme yansımadı, kendimi onun karşısında bu denli ezik göstermeyecektim.
Dümdüz bir şekilde ona bakarken yaşadıklarımız zihnimde belirmese bile bana yaşattığı şeylerin hepsini kalbimde hissettim.
Heyecan, öldürürcesine aşk, yaşayan ölü gibi hissettiren bir üzüntü, mutluluk, öfke...
Her biri vücudumda birleşip kanıma karışırken bakışlarımı ondan çektim.
Neden buradaydı bilmiyordum, belki o da eşyalarını almaya gelmişti ancak karşı karşıya gelmeyelim diye bekliyordu.
Neden ve ne içinleri düşünemezdim, düşünce girdabından kendimi zor kurtarmıştım şimdi tekrar o girdapta yok olamazdım.
Kapıyı hızlıca açıp içeri girdikten sonra nefes verdim, nefes kalbimdeki kırıklara batıp canımı yakmıştı.
Bitişimizin nasıl olduğunu göz önünde bulundurunca başlangıcımızın bu sona ulaşacağını asla tahmin edemezdik.
.
.
.
30 Ekim 1976
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİZ ALEV「Evan Rosier」
Fanfictionİkiz alevi derin duygusal bağları ifade ettiği gibi, ruhun yarısının diğer kişide olduğuna işarettir. ╔════════════╗ evan rosier x fem!oc audrisimpavi | 20.07.2024 ╚════════════╝ ...