Açık kalan camdan eve uzanan bir soğuktu kadının gününü aydıran. Hırkasına sarılarak kalktı koltuktan ve ayaklarını sürükleyerek götürdü cam kenarına.
Günlerden neydi, saat kaçtı ve bu bilinmemezlik daha ne kadar sürecek bilmiyordu.
Camdan insanları izledi.
Telaşlı, sığ ve ruhsuz insanları.
Depresyona çok musait bir muhit değildi burası. Zaten onunda bu hal tavır için daha geçerli bir nedeni vardı.
Yıkılmış, bitmiş ve kaybetmiş bir kadına nazaran hala gözleri kendine güvendiğini ve inandığını ele verir bi' vaziyette idi.
Bu sabahın diğerlerinden tek farkı farklı hissediyor oluşuydu kadının.
Sarı saçlı çocuk bu sabah da gömleğini ilikleyerek koşuyordu, bir dilenci birazdan başında oturup ağlayacağı tartısı kırıyor, adını hiç bilmediği yaşlı komşusu cam kenarında yine ve yeniden insanları ayıplıyordu.
Ama kadın aynı değildi.
Bu sabah daha az yitikti. Bir an gözleri kullanma ehliyeti olmadığı telefonunu aradı . Sonra telefonu da bir başkasını. Aranan kişi ulaşılmak istemiyordu. Sonra telefon başka bir başkasını aradı.
"Hemen buraya gelebilir misin?"
"Yarın mı? Türkçen var mı senin HEMEN?"
"Tamam 3 - 4 saat sonra. Dışarıya çıkacağım anahtarın var mı? "
Sahiden çıkacak mıydı?
Neresiydi gideceği yer?
Eskiden olsa çıkar aylak aylak gezer, ayakları acımaya başlayınca dönerdi. Ama şimdi o kadın değildi ki.
O kadın mıydı yoksa bu sabah uyanan? Bu buhran havadan bu kadar kolay kurtulmuş olması mümkün değildi.
Ah bu kadının kendine bile kapalı olduğu zamandı. Kendine bile söylemezdi aklındakini.
İç sesini böyle zamanlarda kovardı içinden. Askıdan en sert mizaçını alır takardı. Çevresindekiler onu bu mizaçla patlamaya hazır bir bomba sanarlardı. Ama o sadece boşlukta olduğu zaman kullanırdı sert mizaçını. Bu da kabına sığamadığı yeni bir yalnızlık haliydi sadece, abartmaya yada büyütmeye gerek yoktu.
Şaşırtıcı olan beş kuruşsuz dışarıya çıkmasıydı. Üzerini de değiştirmedi, makyajını yapmadı. Tamam o eskisi gibi değildi ama anahtarını bile almadı. Koşar adım indi merdivenlerden. Kapıdan çıkar çıkmaz keskin bir soğuk karşıladı onu. Ayaklarına indi kafası. Sahiden vardı. Topuklu olmayan bir ayakkabısı vardı ve geçen ay barda 13 santim topukluları yüzünden tartıştığı adama haddini bildirebilirdi. Sahiden kendinin bile bilmediği topuksuz bir ayakkabısı vardı. Hırkasına tekrardan sarılıp yürümeye başladı. Her adımında sanki zemin ayağının altından kayıyor lakin kapı ile arasındaki mesafe asla değişmiyordu.
Durdu
Gözlerinin kapanmasına ve soğuğun onu ele geçirmesine izin verdi
Gerçekten gideceği ne biri vardı ne de bir yer.
Tek yuvası adamın kalbiydi ve adam onu sevmeyeli sahipsiz kalmıştı.Sahipsiz
Sahip
Eskiden olsa buna sinirlenirdi. "Bir insanın hayatına müdahale etmesine nasıl izin verirsin " diye arkadaşlarına çemkirirdi.
Sahi arkadaşları nerede idi.
Hani şu bize hiç zaman ayırmıyorsun kuzumcular
Tamamdı
Kadının tüm zamanı onlarındı
neredeydiler
....
Artık kabuğuna dönme vaktiydi.
Kadının daha fazla güçlü kalması güçtü.
Dairesine çıkmadan apartman görevlisiyle karşılaştı.
Sevinmekle endişelenmek arasında kısa bir süre bocaladıktan sonra biraz alkol, sigara ve daha fazla alkol siparişi verip merdivenlere yöneldi bir kaç adımdan sonra hızla geriye döndü. Bu yersiz hareket biraz başını döndürmüş aynı zamanda da adamcağızın korkmasına neden olmuştu. "Çilingir"
"Bir de çilingir"