Birinci Bölüm

40 9 0
                                    


"İşte işimizin en sevdiğim kısmı!"

Büyük bir zevkle kendisini rahat koltuğa atarken bağırmıştı Hoseok. Elindeki birasıyla geniş salona girip tam karşısına oturan Taehyung, anlamamıştı ne demek istediğini. "Neymiş o en sevdiğin kısım hyung, kaçmak mı?" Hoseok istifini bozmadan ona döndü ve umursamazca gözlerini devirdi. "Hayır tabii ki de. Hokkaido'ya gelmek. Baksana!" Bir yandan da eliyle etrafı gösterirken sözlerine devam etti. "Şimdi Kore'de vızır vızır her yerde bizi arıyorlar. Ama biz neredeyiz?" Öne doğru eğilip Taehyung'un gözlerinin içine baktı. "Hokkaido da?" diye yanıtladı onu küçüğü. "Evet bebeğim, Hokkaido'dayız!" diye çığırtarak ellerini başının arkasına yasladı ve rahat pozisyonuna geri döndü Hoseok.

"Neden bu kadar gürültücüsünüz?" Elindeki havluyla altın sarısı saçlarını kurulayarak salona giren Jimin'di. "Mutluyuz meleğim, mutlu. Ve mutluluk ne getirir biliyor musun? Ses getirir!" Hoseok'un her zamanki gibi neşesi üstündeydi. Ufak bir tebessümle karşılık verdi ona Jimin. Elindeki havluyu Taehyung'un kafasına atıp mutfağa doğru ilerledi ve dolaptan buz gibi bir bira kaptı. Diğerlerinin aksine o bu kez her zamankinden daha düşünceliydi. Aslında planları tam da istediği gibi tıkır tıkır işlemişti. Ünlü tablo ülkeye girer girmez nakliye esnasında bir bebek gibi kucaklarına düşmüştü. Bu kadar kolay olacağını düşünmemişti Jimin ama bunu ne kadar uzunca bir süredir zihninde canlandırdığını, hatta rüyalarında bile soygun anını gördüğünü hesaba kattığında aslında gayet de haklı bir zafer olduğunun farkındaydı. Ne var ki içine sinmeyen bir şeyler vardı Jimin'in.

Şöminenin önündeki koltuklarda oturup birbirleriyle şakalaşan ikilinin yanından adımlayıp zeminden tavana kadar uzanan geniş camın önünde durdu. Bahar yağmurları Hokkaido'yu ziyaret etmeye başlamıştı çoktan. Hava hafif serin olup üşütmemesine rağmen Jimin'in içinde fırtınalar kopuyor gibiydi. Elindeki birasını yudumlarken bir yandan da olup biteni gözden geçiriyordu. Acaba haberi olmuş muydu yıllardır ezeli rakibi bellediği adamın yapmış oldukları soygundan? Aptalca düşüncesine gülümsedi Jimin. Elbette haberi olmuştu. Neredeyse tüm dünyayı iki gündür kasıp kavuran haber, tam da olayın gerçekleşmiş olduğu şehirde olan ve bu işlere ömrünü adamış adamın kulağına nasıl olur da gitmezdi ki?

Jimin onun neler hissettiğini merak ediyordu. Düşmanı alt etmenin başlıca yolları onun gibi düşünüp dikkatini çekmekteydi. Jimin bunu ziyadesiyle başardığını düşünüyordu hatta buna emindi. Yine de orada olup haberi ilk duyduğu anki surat ifadesini görmeyi çok isterdi. Biliyordu ki yeni hedefi şu an Jimin'in ellerinde olan nadide parçaydı. Çünkü o her zaman en güzeline, en büyüğüne, en risklisine ulaşmaya çalışırdı. Onu, ondan daha iyi tanımıştı Jimin yıllar içinde. Hayranlıkla başlayan serüveni bir süre sonra egosuna yenik düşerek nefrete dönüşmüştü. Eğer en iyisi olmak istiyorsa diğer seçenekler yakınından bile geçememeliydi Jimin'in.

Arkasından gelen gürültüyle birlikte düşüncelerinden sıyrıldı. "Yah! Hyunguna nasıl bira kutusu fırlatırsın Kim Taehyung!" Küçüğünü kolunun altına almış sert göğsüne yumruklar savuran Hoseok gerçekten hiç büyümeyecek bir çocuğu andırıyordu. Bazen bu çocuklarla nasıl böyle ciddi işler başardıklarını düşünüyordu Jimin. Sonra onların işinin ehli insanlar olduğunu ve onlar olmadan hiçbir şey yapamayacağını düşündü. Yine de bu düşüncesini onlara her zaman belli etmiyordu.

"Kocaman adamlarsınız, yaptığınız hareketlere bakın. Şimdi şuradan polis girse soygunu bu adamlar yapmış olamaz deyip geri giderdi." dedi Jimin kapıyı işaret ederken. "Sende çok farklıymışsın gibi konuşma." diye çıkıştı Taehyung ona. Hoseok'un kolunun altından başını kaldırabildiği kadar kaldırdı ve Jimin'e çarpık gülüşüyle bir bakış attı. Onların dilinde bu hareket savaş sebebiydi. "Bunun ne demek olduğunu biliyorsun Kim Taehyung." dedi Jimin ağır adımlarla ikiliye doğru ilerlerken. " Biliyorum bebeğim." derken Taehyung gülümsemesine devam ediyordu.

Strike | Yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin