15.

46 6 1
                                    






[Taehyung]

Kapıyı tıklatmış ve birkaç adım geri çekilmiştim. Çok gergindim, bu Jungkook ile ilk buluşmamızdı ve ben hata yapmaktan korkuyordum. Eğer fark etmeden yanlış bir şey yapar ve onu kırarsam, her şey biterdi. Amacım Jungkook gibi iyi bir insanın mutluluğunu sağlamaktı ama olurda benim yüzümden üzülürse bana aşık olana kadar, bu oyun burada biterdi.

Birkaç dakika beklememin ardından kapı açılmıştı. Jungkook mutfak önlüğü ile karşımda, yüzü gözü una bulanmış bir şekilde duruyordu. Bu manzara karşısında yalnızca hafifçe gülümsemiş ve beni içeri davet etmesini beklemiştim.

"Düşündüğümden erken geldin! Ama daha kapekleri yeni fırına verdim!"

"Sorun değil, biraz daha fazla kalabilirim. Değil mi?"

"Kalır mısın sahiden?"

"Sen ne istersen onu yaparım."

"O halde, bu gece burada kalsan?"

"Gece mi?"

"Ah, geç içeri. Üzgünüm önce seni içeri almalıydım ki böyle kapıda dikilmeyesin. Gel ve salona geç, yerini biliyorsun zaten."

İçeri girmiş ve etrafı incelemiştim kısaca. Duvarların her bir köşesinde Jungkook ve Taehwan'ın resimleri vardı. Nefesim kesilir gibi olmuştu. Bunlar burada oldukça, bana ne yaptığımı hatılattıkça devam edemezdim.

"Evimize gelmeyeli uzun zaman oldu, değil mi? Özledin mi? Özellikle bu fotoğraflarımızı özlemiş olmalısın. Onları kendi ellerinle duvara aşmıştın. Hatta çivileri çakarken çekici parmağına vurduğunu hatırlıyor musu-"

"Jungkook." Ona doğru dönmüş ve ellerini tutmuştum yalnızca. Şimdi isteyeceğim şey belki biraz uygunsuz ve bencilce olabilirdi. Ama artık bunun olması gerekiyordu. Taehwan yoktu, artık geri dönemezdi. Eğer ona kendimi sevdireceksem, onunla birlikte yeni anılar edineceksek; önce eski anıları kaldırması gerekirdi ve zor olsa bile o anılardaki kişiyi de silmesi gerekirdi. Biliyorum, bu çok bencilceydi. Ama ben sadece Jungkook'un iyiliği için buradaydım. O da artık hayatına devam edebilmeliydi. "Kaldıralım mı bunları güzelim, ha? Yeni bir sürü fotoğraf çekeriz ve onları koyarız."

"Ama, ama neden? Onları sen kendi ellerinle asmıştın. Namjoon Hyung gelip kaldırmaya çalıştı. Sujeong Noona gelip kaldırmaya çalıştı. Yein bile geldi ve kaldırmamı söyledi. Ama ben yapmadım. Yapamazdım Taehyung, bu fotoğrafların her birine senin elin değmişti çünkü."

"Çok seviyorsun..."

"Elbette çok seviyorum. Senin izlerini silmemek için bunca zamandır neler yaşadım, haberin var mı senin? Evimizin her bir köşesinde sen ve senin anıların vardı. Arkadaşlarım bana evi bile değiştirmemi söyledi ama ben reddettim. Yapamazdım Taehyung. Seninle ilgiliydiler, bırakamazdım."

"Gel buraya."

Gözünden bir damla yaş düştüğünde elimi ensesine atmış ve kendime çekmiştim bedenini. Kollarını yavaşça belime dolamış ve yüzünü omzuma kapayıp sessizce ağlamaya başlamıştı. Bunu ondan isteyemezdim, her şeyi öğrendiğinde bana çok kızacaktı. En azından anılarına dokunmamalıydım, beni zorlasalar bile dayanırdım. İkisinin fotoğrafına baktığımda saniyelik bir şok dalgası istila ediyordu bedenimi. Ve bu iğrenç bir duyguydu. O adamla benzerliğimin gerçekten beni yormaya başladığını yeni yeni fark ediyordum. Zaman ilerledikçe işler daha da çıkmaza girecek ve zorlaşacaktı. Ama ben hâlâ buradaydım. Kırılmasını istemediğim beden kollarımın arasında gerçekleri bilmeden ağlıyordu ve bu berbat hissettiriyordu.

"Tamam. Kaldırmayalım. Hiç sormamalıydım, özür dilerim.

"Yandı."

"Ne?"

"Kekler yandı Taehyung!"

Kollarımın arasından sıyrılıp mutfağa doğru koştuğunda sesli bir şekilde gülmüş ve onu takip etmiştim. Bebek gibiydi, cidden. Daha iki dakika önce kollarımın arasında ağlayan o değilmiş gibi, kekleri yanmasın diye koşarak mutfağa gitmişti. Bebek değildi de neydi?

"Bu güzel koku da ne?"

"Yanmamışlar! Çok güzel olmuşlar. Şimdi sen, gözlerini kapat ve birkaç dakika bekle."

"Ne, neden?"

"Dediğimi yap!"

"Pekâlâ..."

Tezgâhın önündeki tabüreye oturmuş ve dirseklerimi tezgâhın üzerine koyup gözlerimi kapatmıştım.

"Ben aç diyene kadar açma! Küserim yoksa."

Kıkırdamış ve başımı olumluca sallamıştım, "Açmam."

Birkaç dakika ben neler yaptığını anlamadan bir şeylerle uğraşmıştı. Beş dakika geçmişti ya da geçmemişti, yanımda bir hareketlilik hissetmiştim. Gözlerimi açacak gibi olmuştum ama bana küsecek olması aklıma geldiğinde bundan vazgeçmiştim. Bana küserse ne yapardım?

"Aç!"

Yanımdan gelen sesle ellerimi yüzümden indirmiş ve sağıma dönmüştüm. Jungkook elinde bir tane kirazlı kapkek tutuyordu. Yüzü gözü un içindeydi ve ne ara oraya bulaştığını bilmediğim krema, dudağının hemen kenarında duruyordu. Bu manzara karşısında kalbim tekler gibi olmuştu. Bana aşk dolu gözlerle bakan bir beden, benim için bir şeyler yapıyordu ve bu etkileyiciydi.

"Ne yaptın sen?"

"Daha önce kirazlı kapkek yapmadım. Nasıl oldu bilmiyorum..."

"Eminim çok güzel olmuştur."

Gülümseyerek bana uzatmış olduğu keki elime almıştım. O beni hevesle izlerken, kâğıdını sıyırıp bir ısırık almıştım kirazlı kekten. Lezzetinden olsa gerek, gözlerim otomatikman kapanmıştı. Gerçekten çok lezzetliydi! Jungkook bu konuda bir numaraydı.

"Nasıl, beğendin mi? Güzel mi? Bir şey söylesene!"

Ona doğru dönmüş ve ağzımdaki lokmanın bitmesini beklemiştim. Bittiğinde bakışlarımı keke indirmiş ve sonra tekrar Jungkook'a çıkarmıştım. Endişeyle yüzüme bakıyordu, eğer sevmedim dersem ağlayacak gibiydi.

"Bana bundan her zaman yapmak için kaç para istiyorsun?"

"Güzel mi?"

"Bayıldım! Çok güzeller Jungkook, daha önce hiç böyle lezzetli bir kirazlı kapkek yememiştim! Ki ben kirazlı kapkeki çok seven biriyimdir."

"Beğendin mi gerçekten!"

"Çok beğendim. Şimdi, sıra diğer kekimize geldi."

"Diğer kek mi? Hangi kek?"

"Beyaz çikolatalı, üzerinde un kalıntıları olan ve dudağının kenarına krema bulaşmış bir kek."

"Ne?"

"Seni kastediyorum! Gel buraya!"

"Hayır, hayır!"

Yerinden fırlayıp mutfaktan kaçtığında bu hareketine karşılık kahkahamı tutamamıştım. Eh, kaçan kovalanır Jungkook Bey. Kaplan en sonunda minik tavşanı yakalar.




-





Ashes ★ taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin