15☔️Kabullenmek

805 59 17
                                    

nefes almadan bölüm atmama yırtıldım asla benlik hareketler değil

15| Kabullenmek

Kabullenmek nasıl bir histi? Bir insana dayatılan en ağır his olabilir miydi? Örneğin ailesinden dersleri konusunda baskı gören bir öğrenci, elinden gelenin hepsini yapmasına rağmen ailesini tatmin edemiyorsa bazı şeyleri kabullenmek zorunda kalırdı. Ya da bir yetişkini ele alalım. Ne kadar okumuş, kendini geliştirmiş, iş hayatına hazırlamış, mükemmel bir özgeçmişe sahip olursa olsun eğer iş bulamıyorsa bir süre sonra bunu kabullenmek zorunda kalırdı. Kabullenmek bir zorunluluktu. Bu kaçışı olmayan ve önünde sonunda maruz bırakılan bir durumdu. Bu yüzden bu kadar rahatsız edici, bu kadar alışması zor, bu kadar iğrençti kabullenmek.

Elindeki havluyla saçlarını kuruturken çıktı banyodan. Koltukta oturmuş birileriyle yazışan Ulaş kardeşini görünce ayağa kalkmış "Hadi kahvaltıya." diyerek Uraz'ın önünden geçip gitmişti.

Ayağındaki ev terliklerini çıkarmadan kapının dışındaki anahtarı kontrol ederek ayrıldı evinden. Abisiyle beraber iki kat aşağıya anneannesinin evine indi. Her kapıda olduğu gibi bu kapınında önünde duran anahtarı sağa çevirerek açıp girdiler içeri. Girer girmez burnuna dolan yemek kokularıyla gülümsedi. Mutfağa geçip sofra kuran annesinin yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. "Mis gibi kokutmuşsunuz yine evi annem."

Henüz 40'larının başında olan kadın her zamanki neşeli ifadesiyle yanağını sıktı küçük bebeğinin. "Neden saçlarını güzelce kurutmadın, hasta olursun Uraz'ım?"

Masada duran zeytinlerden bir tane aşırıp ağzına attı Uraz. "Hiçbir şey olmaz."

"İyi madem." dedi kadın üstelememek için "Geçin oturun sofraya."

"Umay nerede?" dedi Ulaş sofrada gözlerini gezdirirken.

Annesi salatalıkları bırakırken oğlunun saçından öpmüş "Sabahtan Duru'lara gitti o, gelir akşama doğru." demişti.

Çayları dolduran anneannesinin hemen yanına oturdu Uraz. En çok dedesiyle anneannesine şımarır, onlarla uğraşmaya bayılırdı. Ulaş karşısına otururken kadının elinden çaydanlığı almış, kaldığı yerden çayları doldurmaya devam etmişti. "Niye geç kaldınız bugün eşeğin sıpaları?" dedi anneannesi bastonuna elini koyduktan hemen sonra.

Ulaş ellerini havada kaldırdı teslim olurmuş gibi. "Onu küçük torununuza soracaksınız Hasibe Hanım. Ne uyandırabildim ne duştan çıkarabildim. Uyuşuk herif."

"Ya ama anneanne..." diye kendini savunmaya geçti hemen Uraz "...dün ders çalışmaktan uyuyamadım ki."

Anneannesi yanağını sıktı koca oğlanın. "Kuzum çok çalışıyor. Laf ettirmem ona."

Ulaş burun kıvırırken "Biz yan gelip yatıyoruz ya anneanne." demişti.

Annesiyle teyzesininde sofraya gelmesiyle kahvaltı faslı başlamıştı aile için. Dedesi bir süreliğine köye gitmişti, eniştesi de dükkanda işinin başındaydı her zamanki gibi.

Lokmasını yutmak üzereyken telefondan saate bakmış, artık hazırlanması gerektiği için ayaklanmıştı Uraz. "Size afiyet olsun, ben kaçıyorum."

"Nereye annem?"

Çayından son bir yudum alıp ince belli bardağı masaya geri bıraktı. "Özay'la takılacağız."

Annesinden önce abisi atladı lafa. "Nerede?"

"Sana ne?"

Mutfaktan çıkmak üzereydi ki "Uraz?" diye seslenmişti teyzesi.

Başını içeri geri uzatıp "Efendim?" dedi.

Kadın elindeki poşeti uzatıp "Bunları da eniştene götür teyzem, yesin." dedi.

Uraz poşeti açıp içindeki böreklere bakarken "Barıştınız mı siz ya?" dedi.

Teyzesi yerine geri oturup yüzünü buruşturdu. "Hala sinirliyim de kıyamıyorum işte."

Bu seferki kavga sebepleri adamın eşine sormadan küs olduğu kız kardeşine yüklü bir miktarda borç vermesiydi. Kadın kendince haklıydı kızmakta. Çocuk hazırlıkları yapıyorlardı, birikim yapmaları gerekirken adamın eline geçen üç kuruş parayı o şeytandan hallice kardeşine vermesini istemiyordu. Ama adamda haklıydı, çünkü kardeşiydi. Anasından babasından yadigar, beraber büyüdüğü küçük kardeşti işte yaşı ne kadar büyürse büyüsün.

Sofradakiler hala bu konunun tartışmasını yaparken yukarı çıkıp üzerini değiştirdi Uraz. Tamamen hazırlandıktan sonra binadan ayrılıp önce eniştesinin yanına uğradı. Çırağıyla derin görünen bir konu hakkında tartışan adamı görünce gülüşünü bastıramamıştı. Acayip bir adamdı eniştesi. Elindekileri verip ayaküstü sohbet ettikten sonra ayrıldı dükkandan. Özay'ın ısrarlı aramalarına cevap verip yolda olduğunu söyledi.

Sonunda buluşma noktasına -her zaman takıldıkları kafeydi burası- geldiğinde cam kenarında oturan arkadaşını görmüş dişlerini sergileyerek gülümsemişti. Tam Özay'ın karşısına oturmuştu ki gülüşü yüzünde asılı kaldı görüş açısına giren tanıdık sima yüzünden. Özay burada otururken onu görmemiş miydi?

Kutay'ı kafenin ortasında ikisini yanlarında olmak üzere beş kızla beraber otururken görmemiş miydi Özay?

Görülmeyecek gibi de değildi ki.

Kutay'ın koyu mavileriyle buluştu Uraz'ın gözleri.

Asılı kalan gülüşü yavaşça solmuş aralık dudakları kapanmıştı. Sadece 3 saniye süren bakışmaları Kutay'ı çenesinden tutarak kendine çeviren kız ile bozulmuştu. Yutkundu Uraz. Önüne döndü. Peçeteliği izlerken tekrar yutkundu. Rahatsız edici, alışması zor, iğrençti kabullenmek. Özellikle de ayrılan taraf sizseniz, karşı tarafın ne yaptığının sizi ilgilendirmemesi gerekirdi. İlk kabullenen siz olmalıydınız. Rahatsız olmamalı, alışmalı ve iğrenmemeliydiniz. Zor değildi, kabullenip önünüze bakacaktınız. Uraz kimi kandırıyorum, diye düşündü. Gayette zordu kabullenmek.

.

Ex or Next? | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin