[1] Silah

2 0 0
                                    


Ellerimde izi, sayfalarda gizledim
Kalbim erirken
Kördü sanki gözler, anlasınlar istedim
Ruhum çürüyorken

Savaştık, barıştık, ayrılmak ve kavuştuk
Gençliğim sönerken
İstedik ve istedik. Daha da fazla istedik
Dünya yanıyorken

Geriye dönmemiz imkansız
Yanıyor dünya, bırak yansın
Kalmamış ki hiçbir şansım
Bari edelim ölüm dansı

                                                               (ölüm dansı - Dolu kadehi ters tut)

Ben hayatım boyunca hep bir şeyler arayıp durdum. Bazen aşk, bazen hüzün, bazen huzur... Elimden geldiğince tüm duyguları hissetmeye çalıştım yıllarca. Peki sonuç ne oldu dersiniz? Yalandan bir tatmin duygusundan başka hiç bir şey değil. Bir amacım yoktu hayatta kalabilmek için, sadece verilen emirlerden ibarettim. Hislerim yoktu. Belki de insan bile değildim, sadece müzik dinlerken veya en sevdiğim çikolatayı yerken gülümserdim mesela. Kendisiyle ne yapacağını bilmeyen bir insan ne yapmalı? Bana bunu hiçbir zaman öğretmediler. Bende ne yapacağımı bilmediğim için bana söylenenlerden başka hiç bir şey yapamadım. Ben bir 'Silah' ım. Babamın kirli işlerini yapmak için dünyaya gelmiş bir yarım insanım. İsmim Miray Karaca ama genelde gerçek ismimi kullanmak sakıncalı olduğundan babamların bana 'Artemis' diye seslendiği de olurdu. yirmi yıllık dünya hayatımda öğrendiğim önemli şeylerden biri ise paranın gücüydü diyebilirim. Babamın şirketleri vardı, arabalar, evler... Çocukluğun masumluğuyla babamın bu servete çalışarak sahip olduğunu sanırdım. Nerden bilebilirdim babamın kötülüğü içeren her kelimenin vücut bulmuş hali oluğuna. 14. ve son doğum günümde anlamıştım bunu. Bana ''artık büyüdün'' dedi ''silah kullanabilirsin''. O sözlerden sonra hayatım tamamen değişti işte. Babamın neden hiç arkadaş edinmeme izin vermediğini şimdi çok iyi anlıyorum. Benimle arkadaşlık kuran herkes ölüm mahkumuydu. Kim celladıyla evcilik oynamak isterdi ki? o zamanlar ağlardım ama artık kan beni korkutmuyor. 

                                                                                ♬

''senin için büyük bir görevimiz var''

Babam bunu söylerken her zamankinden daha ciddiydi. Başımla devam etmesi için onu onayladım. ''Londra'ya gidiyorsun, bavulunu hazırla'' şehir dışı görev beklediğim bir şey değildi. ''telefonuna gönderdiğimin konuma şu kutuyu yerleştirip belirlediğim sığınağa inersin. Dediğim saatte telefonundaki uygulamadan kutulardaki bombaları patlatman yeterli''  Bu sefer ki cidden büyük bir görevdi. Yine neden bunu yaptığımı söylememişti. Alışkanlık olmuştu artık bende sorgulamıyordum. Düşündüğüm tek şey yapacaklarımın büyüklüğüydü. Belki bu görevi başarıyla tamamlarsam babam belki saçlarımı okşardı. Bazen onu mutlu ettiğimde gülümserdi bana. Evet, yirmi yaşındayım ama içimdeki ben 14. doğum günümü kutluyor hala. Hala babasının ona ne hediye aldığını merak ediyor ve küçük kız bilmiyor ki babası ona gerçek bir silah hediye edecek...

                                                                               ♬

Uçaktan inerken elimdeki telefondan gideceğim konuma bakıyordum. Taksi çağırmak yerine şehri gezerek gitmeyi tercih etmiştim. Bana keyif verdiğinden falan değil, düşmanı tanımak için yapıyordum bunu... Şehrin karanlık sokaklarında yürürken bunca insanın kaç tanesinin hayatta kalabileceğini merak ediyordum. Herkesin bomba sığınağı yoktu. Kutuyu gerekli yere saklayıp gömmüştüm bile. Şimdi saatin 12 olmasını bekleyecektim. Şehrin ortasındaki saat kulesinin önündeki bir apartman dikkatimi çekti. Saat kulesini rahatça görebileceğimi düşündüm ve kendimi apartmanın içine attım.

Ölüm DansıWhere stories live. Discover now