''Benimle dans eder misin?''
Kelimeler benden bağımsız çıkıyordu ağzımdan, düşünmeden konuşuyordum. Cevabı almadan kaçarak uzaklaşmak istedim bu apartmandan.
''olur''
''Son bir dans''
Kendimi bencil hissettim o an, bunca derdin kederin içinde... Gülümsedim, müziği açtım ve kendimi adını bilmediğim bu güzel sesli ruhun kollarına bıraktım. Fena değildik dans konusunda. Görevlerde lazım olur diye öğrenmiştim birkaç tane. Her adımda saatin tik taklarını sırtımda hissetmesem huzur içinde olduğumu söyleyebilirdim.
Bitirdiğimizde buraya ne için geldiğimi unutmuştum. İkimizin de hoşuna gitmişti bu 'son dans' tam o sırada saate bakmak aklıma geldi
saat 23.56 Dört dakikam var. Her şeyi bitirmek için son dört dakikam var.
''ismini söylemedin?''
''sormadın ki''
Güldüm, beni güldürmüştü.
''isminizi bana bahşeder misiniz beyefendi?''
''Sancak'' tekrar yüzü düştü '' ama artık bi önemi yok sanırım''
Tanışalı belki bir saat bile olmamıştı ama birbirimizi yıllardır tanıyormuş gibi bi halimiz vardı. Bunun sebebi gördüğü son insan ben olacağım için yaptığı şeyleri çok düşünmesine gerek yoktu, düşünmesine gerek yoktu.
Saat 23.58
Zamanın bugün acelesi varmış gibi dakikalar çabuk geçiyordu. Bizi incitmekten zevk alıyor gibi bi hali vardı saniyelerin...
''sesin çok güzel''
''Bunu söylemiştin zaten?''
''biliyorum''
Daha fazla cesaretim yoktu sanırım. İkimiz de sessizliğe gömüldük. Saatin dişlilerinin arasında eziliyormuş gibi hissediyordum. Bu aptal ve gereksiz duygular da neyin nesiydi? görevdeydim ve olabildiğince gereksiz samimiyetten kaçınmalıydım. Gereksiz samimiyet yasaktı.
Sancak ağır ağır terasın demirlerinin üzerine çıktı. Son 1 dakika kalmıştı. O atladıktan sonra patlatacaktım bombayı, kendi kendine ölmesine izin verecektim. O saatten gözlerini ayıramazken ben yıldızları izliyordum. Bugün için özel olarak dizilmiş gibi çoktular.
''Ölmekten korkuyor musun'' dedi bakışlarını saat kulesinden çekmeyerek
''var mıyız ki yok olmaktan korkalım?''
''nasıl?''
Saat 00.00
''Bizim gibilerin varlığı hayatta bi anlam ifade etmiyor''
Başını salladı, derin bir nefes aldı.
''vedalaşalım mı Miray?''
''Cehennemde görüşürüz Sancak''
''Ben cennete giderim diye düşünmüştüm''
''Puanın yetmez oraya''
''hadi ya!''
Güldü, güldüm.
...
Sancak atlamak için kendini hazır hissettiğinde terasın kapısının gıcırtısı bir misafirimizin olduğunu ifade ediyordu. Karanlığın arkasından zayıflıktan incecik kalmış bir kız çocuğu çıktı. Beni daha çok şaşırtan şey ise kız çocuğunun ''Abi?'' deyip göz yaşları içinde Sancak'a koşmasıydı. Sancak ise donup kalmıştı, ne bana bakıyordu ne de kıza... kız ağlayarak ''in şuradan aptal, seni de kaybedemem!'' derken Sancak'ın yüz ifadesinden arada kaldığını anlayabildim. kızın çığlıkları ''Sende gitme nolur'' derken Sancak sonunda kararını vermiş olacak ki yavaşça aşağı indi. Kız koşarak sarıldığında Sancak'ın gözlerindeki kırgınlığı görebiliyordum. Hissetmiş gibi bana baktı ama bir şey söylemeye cesaret edemedi. Küçük kız sakinleşince Sancak onun ellerini tutup ''özür dilerim'' dediğinde sözcükler ağzından zorla çıkıyordu. Küçük kız ise tekrar ağlamamak için bir savaş veriyormuş gibi dudaklarını büzmüştü. Sancak bu sefer bana döndü ve ''Mezuna kalacağım gibi duruyor'' dediğinde kızgınlıkla ona baktım ''Şakanın sırası mı?'' öksürdü ''ne oldu ki?'' sonrasında bunu gerçek duygularını saklamak için yaptığını anladım. Usta bir oyuncuydu, gülüşü en az benimkiler kadar sahteydi. Küçük kız bu oyuna inanmış olacak ki ''Abime katlandığın için teşekkür ederim'' dedi. Şaşkınlıkla ona baktım ''nasıl?'' küçük kız heyecanlanarak sordu
''siz sevgili değil misiniz? ''
YOU ARE READING
Ölüm Dansı
ChickLitAynı terasta yıldızları seyreden iki genç ikisi de günahkar Biri kendisini tanrıyla buluşturmak için Diğeri de şehrin ortasındaki bombayı patlatmak için çıkmıştır o terasa Son Danslarına tanık olmaya ne dersiniz?