Hayatımı bir yola benzetirdim.Yürümem gereken uzun bir yol.
Yolda,yolu güzelleştiren çiçekler olduğu gibi geçmem gereken tümseklerde vardı.Ne kadar zor olsa da kırlara ulaşabilmem için o tümseklerden geçmem gerekiyordu.
Büyük tümseklerle ilk karşılaştığım zamanlar o tümseklere takılıp yere düşüyordum.Ama mutlaka kafamı yerden kaldırıp etrafa baktığım zaman tutunabileceğim çiçekli bir bahar dalı buluyordum kendime.
Ayağa kalkıp yoluma devam ediyordum.
O tümsekler arttıkça daha çok düşmeye başladım.Düştükçe kalkmakta zorlaştı.
Artık tümseklere takılıp düşmekten o kadar yorulmuştum ki kafamı kaldırıp tutunabileceğim bir dal var mı diye etrafıma bakmıyordum bile.
Düştüğüm zaman kalkmak istemiyordum çünkü kalkarsam o tümseklere tekrar takılıp tekrar tekrar yere düşeceğim.
Düştüğüm zaman sadece orada oturup görünmez olmak ve yavaş yavaş toprağa karışmak istiyordum.
Sonra bir rüzgar esiyordu rüzgarla birlikte burnuma ileriden gelen,kıra ait çiçek kokuları geliyordu.
O yolu ne için yürüdüğümü hatırlıyordum.Kaldırıyordum kafamı bakıyordum etrafıma tutunup ayağa kalkabileceğim bir dal var mı diye.
Tutunabileceğim dalların kurumuş ve dikenli olduğunu görüyordum.
Ama ne kadar canımı acıtsa da tutunuyordum o dallara, kalkıyordum ayağa çünkü ayağa kalkmazsam o kırlara ulaşamayacağım.
Kırlara ulaşabilmem için o tümseklerde düşüp,dikenli dallara tutunmam gerekiyordu.Onlarda bu yolun bir parçasıydı.
Çünkü biliyordum,eğer bu tümsekler olmasaydı ulaşacağım kırların bir önemi kalmazdı.
Şu an tam olarak bunu hatırlatmaya çalışıyordum kendime.
Fizyoterapi seansımın bitmesine on beş dakika kalmışken.Acıdan kendimi o kadar sıkıyordum ki kendimi sıkmaktan başım ağrımaya başlamıştı.
Sonunda fizyoterapi seansım bittikten sonra fizyoterapistimden önemli uyarıları alıp Zehra ve Handeyle de vedalaştıktan sonra kendimi hastaneden dışarı attım.
Hastaneyle aramızda bi nefret-aşk ilişkisi var.Birbirimizden kopamıyoruz maalesef.
Ayağım son günlerde biraz daha kendine gelmişti araba sürmemde bir sakınca yoktu artık.Bu durum beni çok mutlu ediyordu çünkü sürekli taksiye binip eve gitmesi beni zorluyordu gerçekten.Eve gidip duş almış,günün geri kalanını evde dinlenerek geçirmiştim.
Hava hafiften kararmaya başlamışken evde sıkıldığını fark ettiğim Daliyi dışarı çıkarmaya karar verdim.
Altıma kot şort ve üstüme bol bir tişört giyindim.Ayağıma rahat spor ayakkabılarımı giyinirken Dali de dışarı çıkacağımızı anlamış heyecanla oradan oraya koşuyordu.
Onun bu hallerini görünce onu eve kapattığım için üzülüyordum.Dalinin tasmasını zorda olsa taktıktan sonra evden çıkıp sahile indik.
Bir yandan Elif'le telefonda konuşurken bir yandan da Daliyi yürütürken ileride ki park tarafında fazlaca kalabalığı gördüğümde merakla kaşlarımı çatıp ne olduğunu anlamaya çalıştım.