Elif, Hande'yi güçlükle sakinleştirip köprünün demirlerinin dibinde oturtmuştu. İkisi de sessizce ağlıyorlardı. Hande'nin omuzları titriyor, Elif ise çaresizce arkadaşının acısını dindirmeye çalışıyordu. Bir süre sonra, Elif usulca Hande'yi arabaya bindirdi ve İstanbul'a doğru yola çıktılar.
Yol boyunca sessizlik onları esir almıştı; radyo kapalıydı, sadece motorun mırıltısı ve lastiklerin asfaltla buluştuğunda çıkardığı monoton ses duyuluyordu. Arabanın içindeki atmosfer, hüzünle yoğrulmuş bir ağır havayı taşıyordu. Hande, başını camdan dışarı çevirmişti, gözlerinden süzülen yaşların hızla geçip giden manzaraya karışmasına izin veriyordu. Her damla, yaşadığı acının bir parçası gibi camda iz bırakıp sonra kayboluyordu.
Elif, direksiyona sıkıca tutunmuş, göz ucuyla Hande'yi izliyordu. Arkadaşının içindeki fırtınayı dindirebilecek tek bir kelime bulamıyordu. Zaman zaman derin bir iç çekişle sessizliği bozan Elif, kendi düşüncelerine dalıyordu. İstanbul'a giden yol, ona geçmişi ve geleceği düşündürtüyordu. Her kilometrede biraz daha içine kapanıyor, Hande'nin sessiz çığlıklarını duyar gibi oluyordu.
Hande'nin aklından bin bir türlü düşünce geçiyordu. Yaşadığı acının tarifi yoktu; hissettiği boşluk ve kaybolmuşluk duygusu, kelimelere sığmayacak kadar derindi. Camdan dışarı bakarken, çocukluğunun geçtiği sokakları, ilk aşkının izlerini bıraktığı parkları, ailesiyle geçirdiği mutlu anları hatırlıyordu. Her anı, şimdi sadece birer hatıradan ibaretti. Gözyaşları, bu hatıraların ağırlığıyla daha da hızlanarak yanaklarından süzülüyordu.
Gece ilerledikçe yol daha da ıssızlaştı. Farların aydınlattığı dar yolda, sadece iki kadının sessiz acıları yankılanıyordu. İstanbul'a yaklaştıkça, Hande'nin içindeki fırtına biraz olsun dinmeye başladı. Ancak acısı, hala taze ve derindi. Elif, arkadaşının elini usulca tutarak ona destek olmaya çalıştı. Hande, Elif'in elinin sıcaklığında bir nebze olsun teselli buldu.Uzun ve sessiz bir yolculuktan sonra, İstanbul'a vardıklarında Elif, Hande'yi evine bırakmak için yavaşça kenara çekti. Hande, derin bir nefes aldı ve Elif'e dönerek sessizliği bozdu.
"Beni ona, Saliha'ya götür," dedi, sesi titriyordu.
Elif, başta tereddüt etti. "Hande, emin misin? Oraya gitmek seni daha da kötü hissettirebilir."
"Elif, gitmem gerekiyor. Onunla vedalaşmalıyım," diye yanıtladı Hande, kararlılıkla.
Elif, iç çekerek direksiyonu mezarlığa doğru kırdı. Yol boyunca sessizlik hüküm sürüyordu. Mezarlığın kapısına geldiklerinde, Elif arabayı park etti ve Hande'ye baktı. "Hazır mısın?"
Beraber mezarlığa doğru yürüdüler. Hande'nin kalbi hızla atıyordu; her adımda nefes almakta zorlanıyordu. Nihayet Saliha'nın mezarına vardıklarında, Hande'nin gözleri doldu. Mezar taşında Saliha'nın adı yazılıydı. Gerçekle yüzleşmek zorundaydı. Dizlerinin üzerine çöktü, taşın soğukluğunu hissederek.
"Saliha..." diye fısıldadı, sesi titreyerek.
Hande, gözyaşları yanaklarından süzülürken. "Neden bu kadar erken gittin? Sensiz nefes almak bile zor geliyor. Sensizliğin acısı, her geçen gün daha da büyüyor. Sen gittikten sonra ben nasıl yaşayacağımı bilemedim. Her sabah uyanmak, her gece uyumak... Hepsi sensiz, hepsi anlamsız."
Hande, elleriyle mezar taşına dokundu, sanki Saliha'ya dokunuyormuş gibi.
"Seni kaybettikten sonra her şey çok zor oldu. Geceleri uyuyamıyorum, her yerde sen varsın. Her sabah uyanmak istemiyorum, çünkü sen yoksun."
Hande, mezarın üzerine düşen yaprakları nazikçe topladı. "Seninle geçirdiğimiz her anı hatırlıyorum. Gülüşünü, sesini, bana dokunduğun anları... Hepsi aklımda, ama sen yoksun. Sensiz her şey anlamsız, nefes almak bile zor geliyor."
Gözyaşları yanaklarından süzülürken "Sana anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki... Ama artık duymazsın beni, bilmem ne kadar boşlukta kaldığımı, ne kadar acı çektiğimi. Seni kaybetmekle, her şeyimi kaybettim. Senin gittiğini kabullenmek benim için dünyanın en zor şeyi."
Hande, bir avuç toprağı alıp kokladı. "Toprak bile senin kokunu taşıyor, Saliha. Seninle yaşadığım her anı özlüyorum. Seninle olmanın verdiği mutluluğu, huzuru... Şimdi her şey eksik, her şey yarım."
Toprağı dikkatlice cebine koyduktan sonra, mezara bir kez daha baktı. "Hoşça kal, sevgilim," dedi, sesi hıçkırıklarla titreyerek. "Bir gün yeniden buluşacağız, biliyorum. Ama o zamana kadar, sensiz yaşamaya çalışacağım."
Elif, Hande’nin yanına geldi ve onu sıkıca sarıldı. Hande, Elif’in sarılışında biraz olsun teselli buldu. Gözlerinden süzülen yaşlar, kalbindeki acıyı bir nebze hafifletmişti. Saliha'ya vedasını ederken, içindeki boşluğu ve kaybın ağırlığını taşımanın zorluğunu hissediyordu, ama Elif’in desteğiyle bu zorlu yolda yalnız olmadığını da biliyordu.
Mezarlıktan ayrılırken, bir kez daha dönüp Saliha’nın mezarına baktı.
"Görüşürüz sevgilim, hoşça kal," diye fısıldadı, gözlerinden akan yaşlarla birlikte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Yaz ||Hansal
Teen FictionGidenin ardından ayakta kalmaya yaşamaya çalışan bir kadın... Gülüşlerimiz...Üzüntülerimiz...Kaybettiklerimiz...Sevdiklerimiz....Söyleyemediklerimiz... Hepsi yaşamamıza dair...