4 • Shawn Mendes - In My Blood, 2:31

21 2 0
                                    


Bölüm 4 ~ Shawn Mendes - In My Blood, 2:31

- "Help me, it's like the walls are caving in,
Sometimes I feel like giving up but I just can't,
It isn't in my blood."

- "Yardım edin, sanki duvarlar yıkılıyor,
Bazen pes etmek istiyorum ama yapamam işte,
Bu kanımda yok."

***

Protezin ilk iki haftasının çokça endişe ve stresle tamamlanmasının ardından üçüncü hafta gelip çatmıştı bile, haftanın ilk gününde çalıştıktan sonra bugün hocaların tarafında nöbetçilik yaptığı için Boeun erkenden klinikten çıkabilmeyi başarmıştı.

Her zaman yaptığı gibi lila renkli bluetooth kulaklıklarını takmak kliniği terk eder etmez yaptığı ilk şeydi, klinikten çıktığında rahatlamak için dinlediği şarkı listesinin hafif tempolu bir şarkısı kulaklarına dolarken derin bir nefes alıp vermişti. Yaklaşık on dakika önce hıçkıra hıçkıra ağlamıştı ama bunu etrafındaki hastaların fark etmemesi için elinden geleni yapıyordu, içinden hâlâ ağlamak gelmesine rağmen insan içine çıkacağı için bu hissi bastırmak için kaşlarını çatmıştı.

Yarın benim çalışma günüm, diye düşündü.

Hastalarımı aramayı unutmamam lazım.

Aklına gelen düşünceyle burnunu çekerek telefonunun not kısmını açtı, yapması gereken şeyleri unutmamak için ana ekranına not uygulamasının bir kısmını sabitlemişti. Bu sayede önemli şeyleri dalgınlıkla yapmayı unutma ihtimalini azalttığını düşünüyordu, tabi listede yazmasına rağmen unuttuğu alışveriş listesi göz önüne alınınca bu düşüncenin gerçeğe dayanırlığı birazcık tartışmalıydı.

Göz ucuyla asansörlerin gelip gelmediğine bakarken yarın çalışacak olmanın getirdiği rahatsız edici hissi aklının arka köşesine kovalamaya çalıştı, zaten korkunç bir gün geçirmesine neden olacak bir şey yaşamıştı ve daha fazla kara buluta hiç ihtiyacı yoktu şu anda. Kendisini onunla beraber asansör bekleyen hastalardan tamamen soyutlayarak bugün yapması gereken şeylere odaklamaya çalıştı, asansörün sürgülü kapıları açılırken kendisini birazcık daha iyi hissettiği söylenebilirdi.

İç çekerek, yarına yarın geldiğinde bakarız, diye düşündü ve ikinci kata geldiğini fark ettiği asansöre çevirdi bakışlarını.

Evet, klinikteki son bir saatim tam anlamıyla kabustu ama şimdilik stresimi tetikleyen bir faktör yok. Gergin olmamın bir anlamı da yok o zaman.

Asansör tamamen açıldığında görüş açısına giren uzun figür Boeun'un kalbi teklemesine neden oldu, üçüncü kattan gelen neredeyse dolu asansörün getirdiği tek şey hastalar değildi. Geçen haftadan beri ne zaman aklına düşse Boeun'un içinde korkunç bir gerginlik ve delici bir utanç tetikleyen kişi tam karşısında duruyordu.

Lee Heeseung, namı diğer leylak saçlı çocuk.

Asansörün en arkasında durmasına rağmen uzun boyu sayesinde etrafındaki insanların kapatamadığı yüzü kızla göz göze geldiklerinde aydınlandı, "Boeun," dedi çocuk ona gülümseyerek. "Selam!"

Çok erken konuştum, diye düşündü Boeun duvara kafa atma isteğine karşı koymaya çabalarken.

Çocuğun sesini duyduğunda midesi yerinde takla atmıştı, tam da sakinleşme üzerine düşüncelerini yoğunlaştırırken olacak iş miydi bu şimdi?

İçindeki tırmanan gerginliğe rağmen çocuğa küçük bir gülümseme gönderdi ve tamamen dolmadan kendisini asansöre atmayı başardı, "Merhaba, sunbae-nim," diye çocuğu selamladığı sırada hastaların arasından asansörün en arkasına geçmeye çalışıyordu.

unimportant | lee heeseungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin