"Minho, lacivert tişörtüm nerede?" Jisung bağırarak yan odadan seslendiğinde dudağımı ısırdım. Tam tişörtünü üzerimden çıkarıp saklayacaktım ki aniden odama dalması donup kalmama neden oldu. Çıkarmak üzere olduğum tişörtü düzeltip başımı başka yere çevirdim. "Kuş mu var orada?"
Jisung ağlar gibi yaptığı yüz ifadesiyle yakınırken yanıma gelip aniden kendini yüzüstü yatağa bıraktı. "Seni eve zorla sokarken tişörtlerimi çalacağını düşünmemiştim." Boğuk bir sesle konuştuğunda güldüm.
"Ama çok güzel duruyordu, dayanamadım." Aslında dışarıdan bakınca bedenlerimiz farklı gözüküyordu ama onun tişörtleri bana rahatlıkta oluyordu. Eh, ben de bu durumdan yararlanıyordum.
Tişörtlerini giyiyorum çünkü Jisung'un kokusu onlar sayesinde hep benimle.
Jisung yattığı gibi aniden doğrulup kaşlarını çatarak bana baktı. "Görürsün sen," Ben ne olduğunu soramadan ayağa kalkıp dolabıma doğru koşmaya başladı. Ne yapacağını anlayıp ayağa kalktığımda dolabın önünde durup kollarını ve bacaklarını iki yana açtı.
"Bir adım daha atarsan bütün dolabın Han Jisung tarafından alt üst edilir!" Bağırdığında yavaşça ellerimi havaya kaldırıp gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Benim hareket etmediğimi görünce arkasını döndü, biraz dolabı inceledi ve lacivert bir tişörtü aldı. Ben itiraz edemeden kendi tişörtünü çıkardığında yutkunmak zorunda kalmıştım.
Arkası dönükken başını hafifçe arkasına, yani bana doğru çevirdiğinde bakışlarımı başka yöne çevirdim ama sırıttığını görmüştüm. Bana ait olan lacivert tişörtü üzerine geçirip arkasını döndü. "Ta-daa!"
"O en sevdiğimdi!" dedim yüzümü ekşiterek. Benim yüz ifademi taklit ederek, "Senin giydiğin de benim en sevdiğimdi!" dediğinde gülmeye başladım.
"Değişmeye ne dersin?" dedim o açık kalan dolabın kapaklarını ve yerdeki tişörtünü umursamadan bana doğru yürümeye başladığında. Tam karşımda durduğunda dudak büktü ve biraz düşünür gibi yaptı. "Hmm... Hayır." Kaşlarımı kaldırırken aramızdaki az mesafeyi kullanarak ellerimi belinin arkasında birleştirdim. "Nedenmiş?"
Son birkaç gündür böyle yakın temaslarda bulunsak da Jisung'un her seferinde kızardığını görmek hoşuma gidiyordu. Az önceki özgüveni yok olurken başını eğip gözlerini benden kaçırdı. "Öyle işte." Sol elimi belinden çekip çenesine yerleştirdim ve başını kaldırarak bana bakmasını sağladım. O gözlerime bakarken benim gözlerim istemsizce dolgun, pembe dudaklarına kaymıştı.
Birkaç saniye sonra ikimiz de aramızdaki çekime uyarak yüzlerimizi birbirine yaklaştırmaya başlamıştık. Dudaklarımızın arasında çok az bir mesafe kaldığını, verdiği sıcak nefesin dudaklarıma çarpmasından anlamıştım. Gözlerim kapalıydı, muhtemelen onunkiler de öyleydi ama bu yüzünün nasıl bir hâlde olduğunu bilmeme engel değildi. Nihayet dudaklarına kapanma vaktimin geldiğini anlayarak ilk hamleyi yapacaktım ki çalan telefon istemsizce gözlerimi açmama ve Jisung ile göz göze gelmemize neden oldu.
İkimiz de küfrederek birbirimizden uzaklaşmıştık ki Jisung odamdan çıktı, ben de kimin aradığına bakmak için yatağımdaki telefonuma yöneldim. Arayan kişiyi görünce böyle bir anı böldüğü için yedi sülalesine küfretme fikri beni pek de rahatsız etmemişti.
"Efendim Changbin?"
"Lan? Sen kimsin?"
"Minho ben." dedim göz devirerek. "Hangi Minho?" dediğinde kaşlarım çatılmıştı.
"Kaç tane Minho tanıyorsun ki?" Birkaç saniye sustuğunda düşündüğünü anlamıştım. "Doğru, sadece yakın arkadaşım olan Minho'yu tanıyorum. Ee, ben seni niye aramışım ki?"
Kendimi oturduğum yatakta sırtüstü geriye attığımda durumun saçmalığına kahkahalarla gülmek istedim. "Onu sen bileceksin, beni arayan sensin."
"Ben mi aramışım?" Sağ elimi yüzüme götürüp ovuşturdum, "Evet Changbin, sen aradın. Neden aradığını söyleyecek misin?"
"Ananın burnuna Jisung girsin de gör hayvan herif!" dediği şeyle gözlerimi kocaman açarak doğruldum. "Lan ben ne yaptım?"
"Ya, oyun oynuyorum da bir yandan. Al işte öldüm ya! Neyse, ne diyorduk? Ha... Ben Chan'ı arayacaktım ya, seni yanlışlıkla aradım heralde. Telefona bakmıyordum da o sırada. Kusura bakma, ee nasılsın?"
Gülerek başımı iki yana salladım. Telefon ekranına bakmadan birini aramak... Bunu yapabilecek tek kişi Seo Changbin'di. Son günlerde neden olduğunu bilmesem de -muhtemelen yalnız hissetmemi istemiyordu- sürekli beni arıyordu ve sohbet ediyorduk, bu yüzden bugün de onun aramasını garipsememiştim.
"Zamanlaman bu kadar kötü olmasa daha iyi olabilirdim ama iyiyim, sen nasılsın?" dediğimde birkaç küfür savurup tekrar benimle konuşmaya döndü. "İyi ben de ya, ne olsun? Son 6 saattir aralıksız oyun oynuyorum, sanırım götüm sandalyeye yapıştı. Okul açılınca sınıfta tekerlekli sandalyeyle oturmak zorunda kalacağım için mutluyum."
Ben ona gülerken o da benimle beraber gülmüş, birkaç dakika sonra Chan'ı araması gerektiğini söyleyerek aramayı kapatmıştı. Muhtemelen beraber oyuna girmek için arayacaktı onu çünkü öyle gözükmese de Chan'ın bilgisayar oyunu bağımlısı olduğunu Jisung'dan öğrenmiştim. Hoş, Changbin yine telefona bakmadan onu arayacaksa başarılı olabilir miydi bilmiyordum.
Telefonu kenara bırakıp odada göz gezdirdim. Bir haftadır burada kalıyordum. Önceden Jisung'un abisine ait olan odayı bana vermişlerdi. Jisung abisinin eve çok nadir geldiğini söylediğinde odayı işgal ettiğim düşüncesinin verdiği rahatsızlık biraz azalmıştı. Kapıdan girince karşıda kalan duvarda çalışma masam vardı, masanın sağ yanında bir pencere, pencerenin karşısında da yatak başlığı duvara yaslı olan lacivert nevresimli yatağım duruyordu, onun yanında da ufak komodinim. Kapıdan girince sol yanda kalan duvarda ise gardırop ve bir kitaplık vardı, kitaplık Jisung'un abisinin çizgi roman ve mangalarıyla doluydu.
Odada en çok hoşuma giden şey ise tavanının çatı şeklinde olmasıydı. İkinci katta olduğumuz için bu da çatının altında kalıyordu ve yukarı bakınca oluşan görüntü hoştu.
"Jisung, tişörtünü burada unuttun!" diyerek yan odaya seslendiğimde duyduğunu bildiğim halde cevap vermemişti. Uzanıp yerdeki tişörtünü aldım ve geri vermek üzere kapıya adımlarımı yönlendirdim. Aslında bende kalması için harika bir fırsattı ama dolabından gizlice almayı daha çok seviyordum.
Kapısını çaldığımda herhangi bir ses gelmemişti, bu yüzden birkaç kez daha çaldım. En sonunda odasına girdiğimde Jisung'un burada olmadığını görmek tişörtü yatağına fırlatmama ve evin içinde kaşlarımı çatarak dolaşmama neden oldu. "Jisung?" Adını seslenerek koridorda ilerlediğimde cevap gelmeyişi beni ürkütmüştü.
Ama aşağıdan gelen çığlık sesi kadar ürkütücü olamayacağı kesindi.
⭐️
Meraba nasilsiniz??
Ficte gormek istediginiz bir şey var mi? Finali kacta yapalim??
Ve su an aklıma geldi, en sevdiginiz karakter kim??
See you next time!! ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yoğurtlu Pilav ★ SKZ x TXT ✓
FanfictionHan Jisung: Neyse bakın buraya Sorumu kibarca soruyorum: YOĞURTLU PİLAVIMI HANGİNİZ YEDİ??! •Ana ship: Minsung, Yeonbin •Argo ve küfür içerir. #1 → #lily Y-070723 D-230624 F-050924, 00.20 1K 090923 5K 270724 6K 280824 7K 050924 8K 200924 9K 201024