1.6

246 30 57
                                    

Tüm bunlar olurken Huening Kai, Taehyun ve Beomgyu;

"Beomgyu cama girseydin kardeşim?" Yanımda duran, başta burnu olmak üzere yüzünü cama yapıştıran Beomgyu'ya bakarken gülmeden duramadım. Çok komik gözüküyordu.

İkinci katın camında durmuş, bahçede konuşan Yeonbin çiftini gözetliyorduk. Dudak okuyan Taehyun sayesinde de dinliyorduk bir nevi. Gerçi Taehyun çevirmeye bıktığı için son birkaç cümleyi bize çevirmemişti ama olsun.

"Ulan Yeonjun ne biçim sevmiş ya," O biraz hayranlık, biraz hüzünle konuşurken ben göz devirdim.
"Sevdi de ne oldu sanki? Kendini üzmekten başka bir işe yaramadı."

"Bu salaklar niye ıslak ıslak yere oturdular şimdi?" Beomgyu yüzünü camdan ayırırken "Salaklar da ondan. Akıl olsa bu yağmurda aşk itirafı mı yaparlar?" dedim.

"Beni seviyor musun?" Yanımdaki Taehyun konuşunca anlamayarak "Yoo," demiştim. O kafama bir tane geçirirken gözleriyle Yeonjun'u gösterdi. "Soobin'e bunu sordu."

Yeonjun'u rahat bir şekilde görüyorduk ama Soobin oturunca bize sırtını dönmüş sayılırdı, bu yüzden onun ne dediğini göremeyecektik.

Yanımdaki Beomgyu soluğunu tutmuş, diğer yanımdaki Taehyun ise tırnaklarını kemirmeye başlamıştı. Ben ise keşke patlamış mısır olsaydı diye düşünüyordum.

Aşkla alakam yoktu, aşka da inanmıyordum zaten. Sonucunda üzüntü getirecek olan her şeye karşıydım. Ben kendimi sevsem yeterdi, beni benden başkasının üzmesine izin veremezdim. Ben kendi kendime iyiydim, diğer insanlar aşk adını verdikleri duyguyu yaşayabilirlerdi, umrumda değildi.

-Minho-

Bahçeyi içine hapseden yurt duvarlarının arkasından Yeonjun ve Soobin'i izlerken Soobin'in vereceği cevabı bekliyordum.

Yeonjun hızlı hızlı odadan çıkmış, peşinden de Soobin gitmişti. Odada tek kalmak istemeyince ben de peşlerinden gitmiştim. Zemin kattaki tuvaletin camından atlayınca dışarı çıkmış, yurdun önündeki bahçede konuşan ikiliyi izlemeye başlamıştım. Tabii, bu pek kolay olmamıştı. Bahçeyi çevreleyen çit şeklindeki duvarlar boyumu aşıyordu, demir kapıdan ise görmem biraz sıkıntılıydı ve yakalanırdım.

Bu durumda ise Jisung devreye girmişti. Anlamadığım bir şekilde beni takip etmiş, sonra da dibimde bitmişti. Onun omuzlarına oturarak çitin üzerinden kafamı çıkarmış ve Yeonbin ikilisini izlemeye başlamıştım.

Ve evet, ben de dudak okuyabiliyordum. Zamanında ihtiyacım olmuştu. Aynı zamanda işaret dili de biliyordum ama neyse ki şu an buna ihtiyacım yoktu.

Omuzlarına oturduğum Jisung bacaklarımı tutarak sızlanırken başımı eğip "Biraz daha dayan," diye fısıldadım. Başımı tekrar kaldırıp ikiliyi izlemeye başladım. Soobin artık cevap vermeliydi, dakikalar olmuştu! Ya da bana öyle gelmişti, ama sonuçta en az bir dakika geçmişti.

Soobin dudaklarını birbirine bastırmış, ardından da gülümsemişti. Bu gülümseme ne ifade ediyordu bilmiyordum. Çünkü ucu açık bir gülümsemeydi. Yeonjun ne anladı, onu da bilmiyordum. Soobin bir cevap vermemiş, sadece gülümsemekle yetinmiş ve ayağa kalkmıştı. Elini uzatıp Yeonjun'u da ayağa kaldırdığında ikisi de birbirine bir şey dememişti. Kollarını birbirlerinin omuzlarının üzerine atarak yurda doğru yürümeye başladıklarında kafam karışmıştı. Şimdi seviyor muydu, sevmiyor muydu?

Yoğurtlu Pilav ★ SKZ x TXT ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin