Herkese merhabalar,
Uzun zamandır dönem #AsLaz'ı yazmak istiyordum ve sonunda o ilhamı kendimde buldum. Fikir aşamasında bana çok yardımcı olan ve bugün doğum günü olan Mihre kuşuma çok teşekkür ediyorum. Bu ilk bölüm ona doğum günü hediyem olsun. Umarım beğenir...Herkese şimdiden iyi okumalar diliyorum.
***Dönem AsLaz'ı hikayelerim belirli bölüm sayısına sahip şekilde olacak. Bu ilk hikayeyi şu an 4 bölüm şeklinde düşünüyorum.Çooook öptüm.
.....
Asi sessizce sesin geldi tarafa doğru yürüyordu. Korkusunu saklamaya çalışsa da ne kadar başarılı olabileceğini bilmiyordu, derin bir nefes alarak ilerlemeye devam etti. Annesi ve babasının evde olmaması ve gecenin bu saatinde acıkması çok kötü bir tesadüf olmuştu. Amacı sadece kilerden reçel almaktı, annesinin meşhur çilek reçelini...
....
Asi 17 yaşında asker kökenli bir ailenin 2. çocuğu olarak İstanbul'da doğdu. Babası Selim Bey 1.Dünya harbinde savaşmış ve birkaç ay önce evine geri dönmüştü, Harbiyeli bir babanın kızı olmak her açıdan zorlukları olan bir durumdu. Annesi Feride Hanım ise daha sakin bir soylu aileden gelmekteydi. Fransız Mürebbiye okulunu bitirmiş ve tam bir hanımefendi olarak yetiştirilmişti, soylu bir paşa ile evlendirilecekken ise Selim Beye aşık olup bütün her şeyi bırakıp İzmir'den İstanbul'a gelmişti. Selim Bey ile evlenip 3 kız evlat sahibi olmuştu. Nur, Asi Nehir ve Melek...
Asi ailenin 2.çocuğuydu, ismini babasının memleketi olan Çukurova'nın Asi nehrinden almıştı. İsmi biraz tuhaftı ama babasının ona olan sevgisini Asi Nehrim diye göstermesi hoşuna gidiyordu. Bu sene annesinin bitirdiği Fransız mürebbiye okulunun benzerini İstanbul'da bitirmiş ve öğrencilerine kavuşacağı anı bekliyordu. Babası yakında bir medreseye tayin edileceğini söylemişti ona ama savaş ve Osmanlı Devleti'nin işgal ile mücadelesi işleri biraz zorlaştırıyordu.
...
O gün ailesi bir müessese için verilen yardım davetine katılmak için evden ayrılmışlardı, Asi ay başı olduğu ve sancı çektiği için gitmek istememişti, aile konağında tek başına otururken ise bir anda acıktığını hissedip tatlı bir şeyler yemek istemişti. Evin mutfağına bakarken aradığı reçeli orada bulamayınca ise evin hemen dışında bulunan kiler aklına gelmiş ve üzerindeki geceliğine aldırmadan kilere doğru hareket etmişti. Kiler evi çevreleyen duvarlar içerisindeydi ve beni dışarıdan kimse göremezdi nasıl olsa diye düşünmüştü...
Bu düşünce ile kilerin kapısından elinde fener ile girerken bir ses duymuş ve ne olduğunu anlamaya çalışarak o tarafa doğru yürümeye başlamıştı...
Evde tek olduğu için ister istemez korkuyordu, biraz daha ilerleyince yerde kan lekeleri görmeye başladı. İşte şimdi olay ciddiydi ve Asi korkmakta kesinlikle haklı olduğunu düşünüyordu, tam gerisin geri bir şekilde kaçacakken biraz ilerisinden gelen acı dolu inleme duydu. Asi'nin kötü bir huyu var ise bu kesinlikle karşı koyamadığı merakıydı ve onu sürekli kötü durumlara düşürüyordu. Okulda aldığı cezaların neredeyse tüm nedeni de buydu üstelik. Sesin geldiği tarafa doğru ilerlerken kendine cesaret vermeye çalıştı ve biraz ileride kenara saklanmış bir insan vücudu olduğunu fark etti. Üzerinde askeri subay forması olan bir erkek... bir yabancı subay... rütbeleri olan bir erkek subay... Arkası dönük olmasına rağmen kolundan akan kanın yerde bir birikinti oluşturduğunu fark etti Asi ve o tarafa doğru yürümeye devam etti. Kendini biraz kenara verip ilerleyince ise kumral saçlı ve kan kaybından yüzü bembeyaz olmuş bir erkek vardı karşısında... Yüzü...çok güzel olan bir erkek... Asi kalbinin çarpıntısının korkudan mı yoksa heyecandan mı olduğunu anlayamadan oraya çöktü ve adını bile bilmediği bu düşman askerinin yarasına bakmaya başladı. Üstünde gecelik vardı, asker kendisine gelirse onu bu kıyafet ile görecekti ama o anda bunu düşünemedi Asi, sadece o askere yardım etmek telaşı vardı kendisinde...
Savaş dönemindelerdi ve okulda ilk yardım ve yara tedavi dersleri almıştı, hemşireler ve sağlıkçılar her zaman gerekli olan bir ihtiyaçtı Osmanlı devleti için...
Asi yapmaması gerektiğini bildiği halde elinde olmadan adama yardım etmek istedi, eve dönüp gerekli ihtiyaçları aldıktan sonra askerin yanına döndü ve ceketini binbir zorlukla çıkardı, aşırı kan kaybından baygın yatıyordu hala, makas ile gömleğinin kolunu keserek feneri yardımı ile yarayı incelemeye başladı. Kurşun sıyırıp geçmişti ve bu iyiye işaretti, önce yarayı temizledi Asi, sonrada yarayı dikti, canı aşırı yanıyordu askerin ama gözlerini açmamıştı hala...
Yarayı diktikten sonra ise adamın kolunu sarıp eve tekrar geri döndü, 2 battaniye ve bir yastık alıp dışarı çıktı, kilerin iç kısmında temiz bir oda vardı ve bazen eve gelen işçiler kalırdı orada ve kullanılmadığı zamanlarda hep kilitli bir şekilde kalırdı. Odadaki yatağa yastık ve battaniyeleri koyup yaralı askeri oraya taşıdı ve yatağa yatırdı. Asker çok uzun boylu ve kalıplıydı, Asi bir ara yapamayacağını düşünse de milim milim ilerleyerek ulaşmıştı yatağa. Asker yatağa yattıktan sonra üzerine battaniyeleri örtüp, kileri toplamaya döndü. Her taraf kan içerisindeydi ve temizlemek neredeyse bir saatini almıştı. Annesinin evden çıkmadan yaptığı ve Asi'nin favorisi olan tarhana çorbasından bir kase ısıtıp tekrar adamın yanına döndüğünde renginin daha iyi göründüğünü fark etti. Halan uyuyordu ve arada Yunanca olduğunu anladığı bir kaç kelime söylüyordu. Asi onu doğrultmaya çalışarak yatağın başlığına yasladı ve çorbadan içirmeye başladı. Gözlerini açmıyordu ama uzatılan çorbadan yarı uykulu bir şekilde içiyordu. Asi adamın yüzünü incelerek çorbayı içirmeye devam etti, en fazla yirmili yaşların ortasında gibi görünüyordu,
'Kimsin sen? Bunu sana kim yaptı? Birilerinden mi kaçıyordun da buraya sığındın?'
Sorularına cevap vermeyeceğini bile bile sormuştu bunları. Kimdi ve burada ne işi vardı? Neden yaralıydı ve belki de en önemli soru Asi neden ona yardım etmişti? Hemen babasına haber yollamalı ve bu subayı ihbar etmeliydi... Yapamamıştı...
Çorbanın çoğunu içirdikten sonra subayın üstünü örttü ve odadan çıktı, kapısını kitledi... Eve dönerken hiçbir şey düşünmemeye çalıştı Asi, yatağa girdi ve ne yapması gerektiğine karar vermek için kendisine yarına kadar mühlet verdi. Ailesi yardım gecesi için Bursa'ya gitmişti ve yolları uzun olduğu için yarın öğlen gibi dönecektilerdi ve o zamana kadar ne yapacağına karar vermiş olması gerekiyordu.
Bu düşünceler ile uykuya teslim oldu...
...
Sabah çok erken bir saatte kalktı, üstünü giydi ve mutfağa giderek yiyecek bir şeyler hazırladı. Ekmeğin arasına koyduğu peynir, domates ve salatalık ve biraz da şerbeti (kan yapması için) alarak kilere doğru ilerledi. Kilere girip odaya ilerlerken acaba uyandı mi diye düşünmeye başlamıştı, içinde tuhaf bir heyecan ve yine ufakta olsa bir korku vardı. Ona yardım etmişti ve o bir işgalci düşman askeriydi....
Odanın kilidini açıp içeriye girdiğinde bir çift ela gözün anlamaya çalışır gibi kendisine baktığını fark etti, içini kaplayan heyecanın tarifi yoktu, uyanmıştı...
Ona doğru ilerleyip elindeki tepsiyi yatağının kenarındaki sehpaya bıraktı ve yanındaki sandalyeye oturdu. Birbirlerine bakıyorlardı... Asi konuşması gerektiğini biliyordu ama bir türlü kelimeler ağzından çıkmıyordu...Kendini zorladı ve
'Türkçe biliyor musun' dedi. Karşısında duran subay başıyla onayladı sadece.
'Bunları yemen lazım, sana ağrı kesici bir ilaç getirdim. Ağrın vardır, bu ilaç hafifletir. Bir de... şey... ailem gelecek ve senin gitmen lazım.'
Hala sadece gözlerinin içine bakıyordu Asi'nin, anlamaya çalışıyor gibiydi. Sonra çok düzgün bir Türkçe ile konuşmaya başladı,
'Bana neden yardım ettin Türk kızı?'
'Yaralıydın, çok kan kaybetmiştin.'
'Yaralıydım, çok kan kaybettim evet ama ben düşman askeriyim. Zabit çağırıp beni ihbar etmeliydin. Neden yapmadın.'
'Kim olduğunu bilmiyorum, anlamadan dinlemeden bir şey yapmak istemedim.' Dedi Asi, hala sadece birbirlerinin sadece gözlerinin içine bakıyorlardı.
'İsmin ne senin ?'
'Asi Nehir.'
'Asi Nehir mi? Şu Adana'da olan mı?'
'Evet, sen nerden biliyorsun ?'
'Biliyorum işte, benim adımda Alasidas ama sen Alaz diyebilirsin. Türkçe de ateş gibi bir anlamı varmış galiba. Selanikte askeri okulda okurken bir yerli Türk esnaf söylemişti.'
'Yunan mısın?'
'Makedonum ama ailemin bir çoğu Yunan kökenli.'
'Üstündeki forma Yunan askerlerinin giydiği forma ile aynı'
'Onlar için buradayım, Yunan askeri olarak.'
'Düşman askeri olarak, ülkemi işgal etmek için.'
'Evet ama biz eskiden bizim olan yerleri geri almak için döndük.'
'Sizin? Sen Yunanlı bile değilsin, Makedonsun... biz yıllarca beraber Osmanlı olarak varolduk...Neyse yemeğini ye ilacını al ve git... Öğlen ailem gelecek ve babam bir subay. Seni öldürür.'
'Beni ihbar etmeyeceksin yani Türk kızı.'
'Etmeyeceğim, hadi yemek ye. Kalkman için yardım edeyim sana.' Asi uzandığı yerden kalması için ona destek olmaya çalıştı ve yakını kadar girdi, adamın kendisine has bir kokusu vardı ve Asi kokusunu çok sevmişti. Daha önce babası ve amcaları dışında pek erkek kokusu almamıştı ama onların kokuları genellikle kolonya kokardı. Ama Alaz'ın kokusu çok başkaydı. Kokusunu içine çekmemeye çalışarak ona destek oldu ve yatağın başlığına dayanarak oturmasını sağladı, tepsiyi kucağına vererek yemekleri yemesini bekledi.
Alaz biraz zorlandığı belli olan bir şekilde önündeki yiyeceklerden yedi. Asi ise sadece onu izledi, kalbi resmen pır pır ediyordu, ona bakarken heyecanlanıyordu da. Her hareketini her miniğini takip ediyordu. Sonra yarasını merak etmeye başladı tekrar, gece onu bulduğunda hali çok kötüydü.
'Ne oldu sana? Kim yaptı bunu?'
'Bazı şeyleri bilmemek daha iyidir Asi Kız, fazla bilgi baş ağrıtır.'
'Biri seni öldürmek istedi ve sen canını zor kurtardın. Doğru anlamış mıyım?'
'Gibi gibi Asi Kız.'
...
Alaz karşısındaki kızın güzelliği karşısında büyülenmişti resmen, kapkara gözleri dolgun yanakları ve yine dolgun kiraz rengi dudakları vardı. O kadar çok heyecanlanmıştı ki konuşmak yerine yemek ile oyalanmak daha kolay gelmişti o an için. Alaz'ı en çok etkileyen şey ise Asi'nin cesareti olmuştu, bir düşman askerini kurtaran, yaralarını saran bir Türk kızı. Alaz dün yaşadıklarını hatırlayınca tekrar yüzü düştü, onu öldüreceklerdi buna emindi. Tek kurtuluşu kaçmaktı ama nereye...
...
Asi adamın yüzündeki duygu geçişlerini izliyordu, yanlış olan bir şeyler vardı ama ne? Neden dolayı dün onu yaralı bir halde bulmuştu... Dayanamadı ve tekrar sordu,
'Neden yaralıydın? Cevap vermedin gavur askeri?'
'Gavur askeri mi? Alaz daha iyi bence.'
'Soruma cevap vermezsen gavur askeri ile devam edeceğim.'
'Öyle mi Asi Türk kızı?'
'Öyle'
Alaz gülümsemeye başlamıştı ve Asi derin bir nefes alma gereği duygu, Alaz'ın gülümsediği zaman ortaya çıkan gamzeleri vardı ve çok güzellerdi. Asi çok tuhaf hissediyordu, daha önce hiç hissetmediği şeylerdi bunlar. Elleri terliyordu, arada karnına kramp giriyordu. Kalbi zaten onu gördüğü anda delice çarpmaya başlıyordu...
Gitmesi gerekiyordu, ailesi birkaç saat içinde gelecekti ve babası onu görmemeliydi, görürse direk askerlerine teslim eder ya da daha kötüsü onu direk öldürürdü. Asi ani bir korku ile tekrar konuşmaya başladı.
'Gitmen gerekiyor gavur askeri, babam seni görürse ya teslim eder ya öldürür. Esir olarak sana ne yaparlar bilmiyorum. Hemen ilacını içip git.'
'Gitmem lazım haklısın, benim... gitmem lazım...'
Alaz kızın korkusunu hissetmişti ama tuhaf bir şey de vardı. Bu tuhaf şey onu fazla heyecanlandırmıştı üstelik, Asi Türk kızı onun için korkuyordu. Yakalanırsa babasından yiyeceği azarlar için değil, kendisine yapılacak eziyetler için endişeliydi. Alaz kızın gözlerine bakmaya başladı, ne oluyordu anlamak istedi ama anlayamadı. İçinden bir şeyler akıp ona doğru gitmeye çalışıyor gibiydi, kalbi deli gibi çarpıyordu. Bir anda kafasını sallayıp kendisine gelmeye çalıştı. İlacı içti ve ayağa kalktı, kesinlikle kız ile göz göze gelmemeye çalışıyordu.
Ceketini giymek için küçük çaplı bir uğraş verdi ama başaramadı, yaralı kolu çok fazla ağrıdığı için kolunu ceketinden geçiremiyordu. Durumu fark eden Asi normalde asla yapmaması gereken bir şey yapıp ona yaklaştı ve ceketi elinden aldı, sonra da ceketi onun kolunu tutacağı şekilde tutmaya başladı. Alaz kolunu geçirmeye çalıştı ama canın acısı yüzünden yüzü kıpkırmızı olup terlemeye başlamış, yapamıyordu. Asi ailesinin, özellikle oldukça muhafazakar olan babasının asla kabul etmeyeceği şekilde Alaz'a yaklaşıp kolunu ceketinden geçirmesine yardım etti. Nefesleri birbirlerinin tenlerine değecek kadar yakındı adam ona...
Ceketini giydikten sonra botlarını giymeye çalıştı bu sefer adam ama yine tek kolla başarılı olamıyordu. Asi dün gece çıkardığı botların yanına çöktü ve adamın giymesine yardım attı bu seferde, bağcıklarını bağladıktan sonra da ayağa kalkıp tekrar adama bakmaya başladı.
Alaz aklını kaybedecekti neredeyse, öyle bir histi bu, kız onun için her şeyi yaparken o sadece onu izliyordu. Düşman askerine yardım eden bir Türk kızı, hem de o yakalanmasın diye...
Asi dün gece onu zaten yatağa kadar omzuma dayanmış şekilde getirdim, ölecekti insanlık için yaptım, bugün de yine ölmesin diye ona yardım ediyorum. Kendisini böyle ikna etmeye çalışıyordu, tamam namahrem ama sonuçta insan hayatı söz konusuydu.
Alaz hala kızın tam karşında durmuş gözlerinin içine bakıyordu. Asi bir şeyler düşünüyordu, belki de vicdanı ile cebelleşiyordur diye düşündü, sonuçta düşmanına yardım ediyordu. Alaz kendisine mani olamadı ve elleri kızın yüzüne gitti. Kendisini itmesini, terslemesini yani herhangi bir tepki vermesini bekledi ama kız hareketsiz bir şekilde sadece adamın gözlerine bakıyordu. Baş parmağı ile kızın yüzünü okşamaya başladı Alaz, ona olan şeyin çok farkındaydı artık, ona olan şey karşısındaki siyah gözlü kıza da oluyordu üstelik, derin derin nefes alış verişinden ve kalbinin Alaz'a kadar gelen sesinden bu çok belliydi.
Alaz bir anda elini çekti, ne yaptığının belki de o an farkına vardı ve konuşmaya başladı.
'Ben... özür dilerim. Her şey için teşekkür ederim Asi Türk kızı, bu yaptığın iyiliği unutmayacağım.'
'Önemli değil, git şimdi babamlar gelecek diye korkuyorum.'
'Tamam, sen korkma... ben giderim.'
Alaz odadan çıkıp kilere doğru yürümeye başlamıştı, vakit henüz çok erken olduğu için sokaklar boştur diye düşünüyordu. Kilerden çıkıp ön kapıya gidecekken Asi konuşmaya başladı.
'Neden bu eve geldin? Yaralıyken yani. Neden başka ev değil?
'Sadece tesadüf, güzel bir tesadüf. Tanrının sevgili kuluymuşum.'
'O ne demek?'
'Seninle karşılaştım, Türk kızı.' Asi'nin kalbi heyecan ile çarpmaya başlamıştı. Alaz bir anda kendini toparlayıp konuşmaya devam etti.
'Yani başkası olsa ben ihbar edip tutuklatmıştı.' Diye toparlamaya çalıştı. Ön kapıya ilerlemeye başladı sonra,
'Oradan olmaz Alaz, arka kapıdan çık. Mahalleden biri görürse benim ile ilgili kötü şeyler düşünürler.' Alaz tekrar kıza baktı ve gösterdiği arka kapıya doğru kızla beraber yürümeye başladı. Tam kapıdan çıkacakken artık dayanamadı ve,
'Sevdiğin biri var mı?' diye sordu. Asi heyecandan küçük dilini yutacaktı resmen. Kekeleyerek konuşmaya başladı,
'Na-nasıl yani?'
'Duydun beni Türk kızı, sevdiğin beklediğin biri var mı? Sözlün, nişanlın, kocan? Yok de, ne olursun?'
Asi anlamıştı tabi ki ne demek istediğini, utandı ve kıpkırmızı olmuş suratını göstermemek için kafasını eğdi.
'Yok, hiç kimse yok'
Alaz'ın ağzı kulaklarına vardı resmen, yüzünde kocaman bir gülümseme ile,
'Güzel, bundan sonra da başkası olmasın.' Dedi ve arkasına bile bakmadan gitti. Asi bir süre ne demek istediğini anlamaya çalıştı. Bundan sonra da olmasın ne demekti?
Asi ailesi dönene kadar saatlerce bu soruyu düşünüp durdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Zaman Hikayeleri
Teen Fiction19.yy #AsLaz hikayeleri Çiftimizi geçmişte okumak nasıl olur merak edenlere...