0.2

722 55 28
                                    

barış alper yılmaz's pov.

yalvar yakar ikna ettiğim üçlüyle tekrardan aynı yoldaydık.

onlar konuşurken ben kendi iç dünyamda takılıyordum daha çok. acaba orada olacak mıydı? olursa bana yine öyle gülümseyecek miydi? gülümserse ne yapacaktım? konuşmalı mıydım yoksa onun gelmesini mi beklemeliydim?

"barış!" düşüncelerimden yunus'un sesi ile ayrıldım. bu halim hepsine çok komik geliyordu, ilk defa birisi bu kadar hoşuma gitmişti. komik bulsalar da seviniyorlardı da benim için, biliyordum.

"yine daldın gittin kardeşim. bu kadar geriyor mu bu kız seni ya?" berkan gülerek konuştu. en çok da onun işine geliyordu bu durum.

"dalga geçme lan adamla!" kerem ensesine bir tane geçirdiğinde hepimiz güldük, berkan dışında hepimiz.

yolun geri kalanında berkan'ın bebek gibi zırlamalarını dinlemek zorunda kaldık. kerem sabır diliyor, yunus kıs kıs gülüyordu. ben ise... bu sefer içime kapanmak yerine onları izledim.

en sonunda o şirin pastaneye vardık, içeriye girmeden önce camdan kızı yokladım.

beklediğim gibi, yine kasanın yanındaki masada oturuyordu. bu sefer tatlı yemiyordu, çay mı içiyordu o? vay be, bana laf eden kerem utanır mı şimdi? sahibi (?) bile çay içiyor pastanede.

kapıyı açınca çalan zil ile kız başını kaldırdı, farklı güneş gözlükleri takmıştı bu sefer. siyahtı yine ama kalıbı farklıydı. yüzünde de güzel duruyordu, aynı bir sanat eseri gibiydi. ne giyse, ne taksa yakışırdı büyük ihtimalle.

biz ilk geldiğimizdeki yerimize oturduğumuzda elinde menüler ile geldi, daha doğrusu gelmeye çalıştı. ortalık biraz dağınık kalmıştı, etraftaki sandalyelere çarptı. dayanamayıp yerimden kalktım ve elimi uzattım yardım etmek istercesine.

tutmadı.

kırılmıştım biraz ama bozuntuya vermeden gülümseyip tekrardan yerime oturdum. menüleri önümüze koydu ve seçmemiz için bekledi. bir dakika, yaka kartı vardı!

beril... ne kadar çok yakışıyordu ismi ona. en az onun kadar güzel ve pastanesi gibi tatlı.

tam sipariş vereceğimiz sırada mutfaktan geçenki adam çıktı, yanımıza gelip gülümsedi hepimize. bir eli beril'in omzunda, diğeri masaya dayalıydı. kıskanmıştım biraz, yalan yok.

"özür dilerim efendim, zili duymadım, geciktim biraz. umarım beril size yardımcı olmuştur."

kerem ve yunus sorun olmadığını söyleyip teşekkür etti adama, adı da berkcan'mış bu arada. ne kadar iğrenç bir isim, ebeveynleri hiç mi düşünmemiş isim hakkında?

yalancıktan gülümseyip başımı salladım ben sadece, sonrasında berkan hepimize magnolia söyledi. nasıl oldu bilmiyorum ama magnolia yemeyi kabul etmiştim...

berkcan başını anladığını belli etmek ister gibi sallayıp menüleri önümüzden alıp beril'e verdi. beril geldiği gibi düşme tehlikesi geçirerek geri döndü kasa yanındaki masasına.

"seninki sana pas vermedi sanki."

"benimki?"

"şu kız işte. bilmezlikten gelme."

"sus berkan, sus."

ağzına fermuar çekip sustu en sonunda.

o kadar karşılıklı gülümseme sonrası neden böyle yapmıştı ki? yakışıklı değil miydim yoksa? of beril, kafamı allak bullak etme hakkını sana kim verdi ki?

o kadar karşılıklı gülümseme sonrası neden böyle yapmıştı ki? yakışıklı değil miydim yoksa? of beril, kafamı allak bullak etme hakkını sana kim verdi ki?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

noolllmuşşş barış ghostlanmış mı

o barıştan sonra bu barış çok yiyilesi değil mi ya 😔

o barıştan sonra bu barış çok yiyilesi değil mi ya 😔

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
pastanedeki kız | barış alper yılmaz.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin