0.3

678 57 30
                                    

barış alper yılmaz's pov.

yine ve yeniden pastane yolundaydım. bu sefer tek başımaydım, başımı dinlemek ve biraz da düşünmek için. çok huzurlu bir atmosferi ve, tatlıları güzel olmasına rağmen, boş olan pastane artık ikinci evim olmuştu.

gide gele berkcan ile de yakınlaşmıştık, ön yargılarımın aksine pamuk gibi bir çocuktu, üstelik boşuna kıskançlık yapmıştım o gün. berkcan aslında beril'in abisiymiş, üç kardeşlermiş, en küçük de beril'miş.

gerçi anlamam gerekirdi, ona olan ilgisi herhangi bir sevgilinin verebileceği türden bir ilgi değildi, hatta abiden çok bir baba gibiydi beril'e karşı.

birkaç kere siparişimi almaya beril gelmişti, konuşmalarımız sadece "hoş geldiniz, ne istersiniz?" ve "afiyet olsun, umarım beğenirsiniz!"den ibaretti. daha bir ilerleme kaydedememiştik, buna rağmen beni kendine o kadar hayran bırakmıştı ki.

bembeyaz teni, pembe dudaklarından asla ayrılmayan gülümsemesi ve sakarlığı... her şeyi onu apayrı güzel ve tatlı yapıyordu, daha önce tanıştığım kadınların aksine çok duru bir güzelliğe sahipti.

hele o gözlükleri, ona en çok yakışan sağ tarafında küçük, mor bir çiçek olan gözlüğüydü. sanki bütün gözlükleri için özenerek kombin yapıyor gibiydi, hep bir şekilde kıyafetlerini gözlüğüne uyduruyordu.

"oh, barış! hoş geldin kardeşim!" içeri girdiğimde berkcan beni selamladı, beril her zamanki yerindeydi. benim geldiğimi görünce kafasını kaldırdı, gülümsedi kocaman. ben de ona gülümseyip bu sefer onun yanına oturdum.

"ne istersin?" diye sordu, önündeki çilekli keki gösterdim, güzel gözüküyordu. diyetimi cidden siktir etmiştim buraya gelmeye başladığım zamandan beri.

berkcan aynı kekten bana da getirdi, yanına da çay getirmişti, her geldiğimde en az bir bardak içtiğimden artık istememe gerek kalmıyordu. bir çatal aldım kekten, ağzıma attım, tadı enfesti.

beğendiğimi belli etmek için mırıldandım. "çok güzel olmuş kardeşim, ellerine sağlık." beril'in yüzündeki gülümseme büyürken o da çatalındaki keki dudaklarına yaklaştırdı. tam olarak isabet ettirememişti ağzına, dudağının kenarına krem şanti bulaşmıştı.

fırsat bu fırsat be oğlum!

baş parmağım ile dudağının kenarındaki krem şantiyi aldım, tam elimi çekeceğim sıra bileğimi tuttu iki eli ile. baş parmağımı bir kedi misali yaladı.

kalbim teklemişti.

ve ardından sanki hiçbir şey yapmamış gibi gülümsemiş, ellerini bileğimden çekmişti. deliriyordum bu kız yüzünden, akıl sağlığım tehlikedeydi.

elimi çektim yavaşça, yutkundum, boğazımı temizlemek için çayımdan bir yudum aldım. yetmedi bir tane daha, o da yetmemişti. ben bu olayı asla unutmayacaktım. bana yaktığı bilmem kaçıncı yeşil ışıktı ama ikimiz de tam olarak bir adım atmıyorduk duygularımızı açıklamak adına.

ben ona sırılsıklam aşık olmak üzeredeydim açıkçası, onu bilemiyordum ama bende durumlar böyleydi. şöyle düşününce de, onun da bana karşı boş olmadığına inandırmaya çalışıyordum kendimi. kim hiçbir şey hissetmediği bir adamın parmağını yalardı sonuçta?

gece düşünmekten uyuyamayacağım yeni bir konu daha. napıyorsun bana be kızım?

kekimin geri kalanını sessizce yedim, o da arkasına yaslanmış uyukluyordu. başı arada düşüyor gibi olduğundan anlamıştım uyukladığını, arada da mırıldanıyordu. gerçekten kediye benziyordu, yavru siyah bir kediye.

kekim bittiğinde masaya yüz lira bıraktım, ödemem gereken hesaptan daha fazlaydı verdiğim para ama burası fazlasını hak ediyordu.

çıkmadan önce beril'i uyandırmamaya özen göstererek yanağından bir makas aldım, berkcan'ı da gitmeden önce gördüm ve çıktım pastaneden.

çıkmadan önce beril'i uyandırmamaya özen göstererek yanağından bir makas aldım, berkcan'ı da gitmeden önce gördüm ve çıktım pastaneden

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

bu barış fazla tatlı sanırım vericem.

pastanedeki kız | barış alper yılmaz.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin