2. Bölüm

6 2 0
                                    

İstanbul’un sabahına uyanmak, Lara için hep bir mucizeydi. Gözlerini açtığında odasına dolan ilk ışık huzmeleri, şehrin canlılığını ve enerjisini hissetmesini sağlardı. Yatakta doğrulup pencereye doğru yürüdü. Boğaz'ın eşsiz manzarası her zamanki gibi büyüleyiciydi; mavi ve yeşilin dans ettiği bu dev şehir, Lara’nın içinde tarifsiz bir huzur uyandırıyordu. Ama bugün farklıydı. İçinde, daha önce hissetmediği bir gerilim vardı.

Birkaç gün önce, sanat galerisinde düzenlenen bir davette tanıştığı o gizemli adamın düşüncesi aklından çıkmıyordu. Yüzünü, adını ya da varlığını hatırlayamıyordu. Fakat bir şekilde onun bakışlarını, şehrin karmaşasında bile hissedebiliyordu. Bu düşünce, Lara’yı hem meraklandırıyor hem de huzursuz ediyordu.

Lara, pencerenin önünde dururken içindeki bu rahatsız edici hissi anlamaya çalıştı. Hayatı boyunca bu kadar yoğun bir merakla dolmamıştı. Genellikle her şeyi sakin, planlı ve soğukkanlı bir şekilde karşılardı. Ama bu kez, bir şeyler farklıydı. Bu adam, onun hayatında bir şekilde yer edindiğinde ne olacağını bilmiyordu.

Bir iç çekti. Belki de bu şehir, ona sadece bir geçiş süreci yaşatıyordu. Bu yeni başlangıcın getirdiği belirsizlik ve heyecan, onun içindeki bu karmaşık duyguları besliyor olabilirdi. Kendini bu düşüncelerle avutmaya çalışırken, içindeki derin bir his, bu durumun çok daha karmaşık olduğunu fısıldıyordu.

Aşağıda sokaktan gelen çocukların kahkahaları ve satıcıların bağırışları, Lara’yı kendine getirdi. Gülümseyerek pencereyi açtı ve taze sabah havasını derin bir nefesle içine çekti. İstanbul, her zamanki gibi canlı ve enerjikti. Bu enerjinin bir parçası olmak, ona her zaman bir aidiyet hissi verirdi.

Ancak bu sabah, o aidiyetin yanı sıra, içinde tanımlayamadığı bir huzursuzluk da vardı. Bir şeylerin değişmek üzere olduğunu hissetmek, Lara'yı ürkütüyordu. Ama bu değişimin ne olduğunu kestiremiyordu.

“Zeynep Hanım, kahvaltı hazır,” diye seslendi hizmetçi, kapının aralığından. Lara’nın İstanbul’daki yaşamına alışmasında ona en çok yardımcı olan, bu sadık kadındı. Gülümseyerek pencereyi kapattı ve yatak odasından çıkıp salona doğru yürüdü.

Masada otururken, aklı yine o esrarengiz adama kaydı. Onunla tanışmamışlardı, ancak bir şekilde onun varlığını hep hissediyordu. Bu düşünce, Lara’nın boğazını sıkıyormuş gibi hissetmesine neden oldu. Bu his, onu korkutuyordu, ama aynı zamanda merakını da artırıyordu.

Yemek masasında otururken, gözleri odanın bir köşesine takıldı. O köşede, babasından kalan eski bir tablo vardı. Bu tablo, Lara’nın hayatındaki en değerli eşyalardan biriydi. Babası, her zaman sanatın gücüne inanmıştı; oysa Lara, babasının bu inancını anlamakta zorlanırdı. Ama şimdi, bu tabloya her baktığında, içinde bir rahatlama hissi doğuyordu. Sanki babası ona bu bilinmezliğin içinde bir rehberlik sunuyordu.

Kahvaltısını bitirdikten sonra, Lara ayağa kalktı ve mutfak penceresinden dışarı baktı. Boğaz’ın serin sularına doğru uzanan dar sokaklarda bir hareketlilik vardı. Herkes, kendi hayatının telaşında koştururken, Lara'nın içindeki o derin huzursuzluk bir an bile dinmiyordu.

Kendine “Bunu neden bu kadar dert ediyorum?” diye sordu. İstanbul’da yeni bir hayata başlamak istemişti. Sanat dünyasına adım atarak, burada kendini kanıtlamak ve yeni insanlar tanımak en büyük arzusuydu. Ama bu şehir, ona beklemediği bir şeyi sunmuştu. Onu kendine çeken ve aynı zamanda korkutan bir şey.

Sanat galerisindeki o geceyi tekrar düşünmeye başladı. Şehrin tanınmış isimleri arasında dolaşırken, o adamın varlığını hissetmişti. Gözleri, onun karanlık bakışlarıyla buluştuğunda, tüm bedeninde bir ürperti hissetmişti. O an, her şey duraksamış, etrafındaki kalabalık kaybolmuş gibiydi. Sadece o vardı. Gözleri, Lara’yı adeta içine çekmişti. Ama sonra, her şey bir anda eski haline dönmüş, o esrarengiz bakış kaybolmuştu. O geceden beri Lara, sürekli o anı düşündü durdu. Ama adamla ilgili tek bir şey bile bilmiyordu.

Gece ve Gölge Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin