2

212 44 34
                                    

Eve nasıl geldiğini bilmeden direkt odasına girmişti. Hala zangır zangır titreyen bedeni ile delirmiş gibi sağa sola giderken, bir yandan da işaret parmağını kemirmeye başladı. Hayatında ilk kez böyle bir olaya karışmış ve öylece kaçıp gitmişti. Eve gelene kadar yaptığı iğrençliği düşünmemeye çalışsa da imkansızdı.

Gözünün önüne ise yine yerdeki kanlar geldiğinde histerik şekilde sarsılmaya başladı. Kan çanağına dönmüş gözleri bir kez daha şiddetli şekilde ıslanırken hırsla ellerini saçlarına attı. Deli olacaktı sanki. Hem hapse girmekten korkuyor hem de o adamı öylece bırakmanın vicdan azabı yüzünden nefesi kesiliyordu. Berbat hissediyordu.

"Ölmedi. Kurtulacak biliyorum. İnsanlar görecek ve alacak..alacaklar onu" hıçkıra hıçkıra konuşurken daha fazla dayanamayıp duvara doğru ilerledi. Sanki oda üstüne üstüne geliyor ve göğsünü sıkıştırıyordu. Sırtını duvara verip yere çöktüğünde dizlerini kendisine çekti ve bedenini sallamaya başladı. Yaşadığı şok öyle şiddetliydi ki zangır zangır tittemekten kendisini alamıyordu.

Sürekli akan gözyaşları yüzünden görüşü bulanık olsa da silme gereği duymadı. Sürekli yenileri ekleniyordu. Nasıl böyle dikkatsiz olabilirdi ki. Niye o kadar içmişti. Eğer hiç o mekana gitmese, başına da bunlar gelmezdi. O an Kemal'in sözünü dinleyip arabaya binmediği için de "sikeyim niye böyle oldu, niye?" Diye bağırdı.

"Ya öldüyse. Kameralar varsa görmüşlerdir beni. Ya delil bıraktıysam ne olacak. Katil olursam ne yapacağım. Nasıl yaşayacağım ben?"

Bir yandan söylenip bir yandan ağlarken başını dizlerinin arasına soktu. Hem içkiden hem de ağlamaktan dolayı başı çatlıyordu. Tüm gece uyumadığı için de aşırı bitkindi. Ama bu halde ne uyku uyuyabilirdi ne de yemek yerdi. Keşke kaçmasaydı. En azından iyi niyetini gösterip hapse girmekten de kurtulurdu.

Beyninde yine bir sürü soru ve keşke dönüp dururken daha çok ağladı. Yaptığı büyük hata şimdiden omuzlarına tonlarca ağırlık yüklemişti. Oysa İlker böyle cani bir adam bile değildi. Babası kendisine hakaret edip evden kovarken de, yıllarca yaşadığı aşağılamalarda da asla sesini bile yükseltmemişti. Her zaman alttan alan ve ılımlı taraf kendisi olurdu.

Bir böceği bile öldürmek yerine pencereden dışarı bırakan biriyken, bir insanı nasıl öylece bırakmıştı. Bu yaptığı ne kendi kalbine ne de insanlığa sığmıyordu. Kim bilir adamın ailesi haberi aldıklarında nasıl yıkılacaklardı. Belki de çocukları vardı ya da mükemmel bir iş hayatının zirvesindeydi. Ama İlker bir kaç saat önce onu hayallerinden ve hayatından koparıp, aptal bir korkak gibi kaçmıştı.

Düşündükçe vicdan azabı ağır basarken "böyle olmaz. Be..Ben yapamam. Gidip onu alacağım. İtiraf edeceğim" dedi. Ağlamaktan kekeleme şeklinde çıkan sesi boş odasında yankılandı. Asla rahat edemezdi. Keşke gitmeseydi. Ya geç kalıp tedavi olma şansını da elinden almışsa ne olacaktı.

Beyni patlama noktasına gelirken duvara tutuna tutuna ayağa kalktı. Bu iğrençliğin affı olmazdı. Ve İlker hapiste çürüyecek olsa da gitmeliydi. Titreyen elleriyle gözlerini silip derin nefesler aldı. Sakin olmalıydı. Arkadaşı uyanıp onu böyle görürse hemen anlardı. Bir kaç adımda kapıya yürüdüğünde ise aniden çalan kapı ile yerinde sekti.

"İlker geldin mi. Giriyorum bak içeri uyanık mısın?"

Gökhan kapının diğer tarafından bağırırken, İlker içinden hassiktir çekip boğazını temizledi. Ona belli ederse olmazdı. Önce gidip o işi halletmeliydi. Sesini titretmemeye çalışarak "geliyorum ben Gökhan, sen geç salona" Diye bağırdı. Zaman kazanmak istiyordu.

"Hayırdır ne oldu. Ağladın değil mi yine. Oğlum benden mi utanıyorsun. Açıyorum bak. Soyunuyorsan da umrumda değil"

Arkadaşı bağırıp birden kapıyı açtığında İlker olduğu yerde dondu. Şuan perişan göründüğünü tahmin edebiliyordu. Gökhan içeri girdiğinde yüzünü buruşturup "leş gibi içki kokuyor" Diye söylendi. Bu halde bile onun kıvrılan burnu yüzünden gülümsedi. Bu adamı çok seviyordu.

KAZARA AŞK (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin